Monday, April 30, 2007

ALZHEIMER

Alzehimer tedavisinde yeni umut

İngiliz Nature dergisinde yayımlanan araştırmanın sonuçlarına göre, bilim adamları, Alzheimer'e benzer beyin hastalığı olan farelerin önceden kendilerine öğretilen görevleri iki yeni yöntemle yeniden hatırlayabildiğini gözlemledi.

Massachussetts Teknoloji Enstitüsünden bir grup araştırmacının bulduğu bu iki yöntemin beynin uyarılması ve ilaç olduğunu belirtildi. Bilim adamlarının genetik değişikliğe uğrattıkları fareler, elektrik şokundan kaçmaları ve bir labirentte besine nasıl ulaşılacağı gibi görevleri 6 hafta sonra hatırlayamaz duruma geldi.

Bu farelerden bazıları, oyuncakların ve koşu bantlarının bulunduğu daha uyarıcı bir çevreye yerleştirildi. Yeni çevreye yerleştirilen farelerin, diğer deney farelerine nazaran geçmişte öğretilenleri hatırlayabildiği ve hatta yeni şeyleri öğrenme konusunda daha iyi olduğu saptandı.

HDAC gibi inhibitörlerden oluşan bir ilaç grubunu da farelerin üzerinde deneyen bilim adamları, bu ilaçların da hafızayı ve öğrenmeyi güçlendirdiğini belirledi. Araştırmanın, Alzheimer gibi beyin hastalıklarında hafızanın beyinden silinmediğini, ancak hastalık yüzünden bilgilere erişilemediğini gösterdiğini belirten araştırmacılar, araştırma sonuçlarının Alzheimer gibi hastalıklara yakalananlar için bir umut olabileceğini düşünüyor

(aa)

1. ULUSLARARASI TIBBİ, AROMATİK VE BAHARAT BİTKİLERİ KONFERANSI


Bin tür bitki tedavi amaçlı kullanılıyor

Akdeniz Üniversitesi ve Uluslararası Bahçe Bitkileri Derneğince Talya Oteli'nde düzenlenen 1. Uluslararası Tıbbi, Aromatik ve Baharat Bitkileri Konferansı'', başladı.

Anadolu Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmakognozi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Hüsnü Can Başer, gazetecilere yaptığı açıklamada, Türkiye'nin tıbbi ve aromatik florasının çok zengin ve çeşitli olduğunu söyledi.

Anadolu'da tıbbi aromatik bitkileri kullanma geleneğinin asırlar öncesine uzandığını belirten Prof. Dr. Başer, sentetik ilaçların her hastalığı doğru tedavi edememesi ve bazı ilaçların yan etkileri nedeniyle 1980 sonrasında gelişmiş ülkelerde bu bitkilerin tedavi amaçlı kullanımı için birçok araştırmanın başlatıldığını kaydetti. Dünya Sağlık Örgütü'nün araştırmasına göre, dünya nüfusunun yüzde 80'inin bitkilerle tedavi olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Başer, halkın sıklıkla kullandığı kekik, salep, ıhlamur, nane ve ada çayının, hiçbir zararı bulunmayan yararlı bitkiler olduğunu söyledi.

-KEKİK VE IHLAMUR-

Prof. Dr. Başer, Türkiye'de herkesin evinde yaygın olarak bulunan kekiğin, mide rahatsızlıklarına iyi geldiğini söyledi. Kekiğin, birçok şekilde kullanıldığını ifade eden Prof. Dr. Başer, etlerle kullanıldığında, etin lezzetini artırmanın yanı sıra bakteri üremesini önlediğini belirtti.

Kekik yağının da yaraları iyileştirici özelliği bulunduğunu ve mikrop üremesini önlediğini vurgulayan Prof. Dr. Başer, yaralara kekik yağı sürülebileceğini ifade etti. Prof. Dr. Başer, kekiğin kolesterol ve şeker düşürücü olarak da halk arasında kullanıldığını, ancak bu yöndeki araştırmaların devam ettiğini bildirdi. Ihlamurun yaprağının değil çiçeğinin kullanılması gerektiğine işaret eden Prof. Dr. Başer, bu çiçeğin az kaynatılarak içilmesi durumunda sinirleri yatıştırdığını, orta derecede kaynatılırsa idrar sökücü özellik taşıdığını, çok kaynatıldığında ise solunum yollarını açtığını söyledi.

Salebin de öksürük kesici ve solunum yollarını açıcı özelliği olduğunu belirten Prof. Dr. Başer, ''Evinizden ıhlamuru, kekiği, naneyi, ada çayını eksik etmeyin. Bunlar hiçbir zararı olmayan yararlı bitkiler'' dedi. Bitkilerin bilinçsizce kullanılmaması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Başer, doğru kullanılmayan bitkilerin de yanlış kullanılan ilaçlar gibi zarar verdiğini kaydetti.

-KONGRE-

Tıbbi ve aromatik bitkilerin her türlü kullanımının konuşulacağı kongrenin başkanı AÜ Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kenan Turgut da Türkiye'de 10 bine yakın aromatik, tıbbi ve baharat bitkisi çeşidi bulunduğunu, bunlardan 2 bininin Antalya'da olduğunu söyledi. Tıp fakültelerinin tıbbi ve aromatik bitkilere sahip çıkması gerektiğini belirten Prof. Dr. Turgut, gelişmiş ülkelerde geleneksel tıp yöntemlerinin doktorlar tarafından uygulandığına dikkati çekti. Türkiye'de ilk kez tıbbi ve aromatik bitkilerle ilgili uluslararası kongre yapıldığını vurgulayan Prof. Dr. Turgut, 8 ülkeden 10 katılımcının toplam 19 bildiri sunacağını ifade etti. Kongre, 4 Mayıs Cuma günü sona erecek

(aa)



Sunday, April 29, 2007

MERCİMEK




20-70 cm boylarinda, yumusak ve ince gövdeli, disk seklinde meyveleri olan, tek
yillik otsu bir sebze bitkisi. Mercimegin zayif ve ince bir kök sistemi olup, kökü
derinlere inmez. Gövdeleri nârin olup, dallanir ve bu dallanma yan dallarda da devam
eder. Bundan dolayidir ki ana gövde pek belirgin degildir. Gövdeleri dik olup,
tüylüdür. Yapraklar bilesik yapraklar seklinde olup, yaprak sapinin uç kismi incelmis
ve sülük seklini almistir. Yaprakçiklar elips seklinde olup, kenarlari düzgündür.
Çiçekler yaprak koltuklarindan çikar. Meyveleri legümen (bakla) tipinde olup, badir
adini alan sarimtrak esmer renkteki siskin torbalarda gelisir. Torba içindeki tâneler,
mercimek adini alir. Sekil îtibâriyle mercimek tâneleri yassi, 0,5 cm çapindaki disk
biçimindedirler.

Büyüklük, sekil ve renklerine göre isim alirlar:
Sultan mercimek, yesil mercimek, kirmizi mercimek gibi.

Türkiye’de yetistigi yerler: Güney Anadolu,
Ege, Marmara bölgesinde yetistirilir.

Kullanildigi yerler: Terkibinde B vitaminleri ve fosfor vardir. Beden ve zihin
gücünü artirir. Sinirleri kuvvetlendirir. Barsaklara yumusaklik verir. Sinir
zafiyetinde faydalidir. Kan yapar. Anne sütünü artirir. Özellikle kis aylarinda, bol
baharatli çorba seklinde yenilmesi tavsiye edilir

TAFLAN

Taflan / Lâz kirazı / Gürcü kirazı / Hind kirazı / Karayemiş / Kirschlorbeer / Laurier-Cerise / Cherry laure / Prunus laurocerasus / Mongo / Monguer

Nisan-mayıs aylarında küçük ve beyaz renkli çiçek açan, nemli ve gölgeli yerlerde yetişen 2-6 m yüksekliğinde yaprak dökmeyen bir ağaçtır. Çok kısa saplı, derimsi, tüysüz ve oval yaprakları vardır. Çiçekleri 30-35 tânesi bir arada gruplar halindedir. Meyveleri 1 cm çapında kiraz görünüşünde parlak, koyu kırmızı veya olgunlukta siyah renktedir. İstanbul’dan yayılmış Avrupa’ya yayılmış olan taflan Avrupa’da süs bitkisi olarak yetiştirilmektedir.
Kullanıldığı yerler:
Bitkinin yaprakları siyah hidrik asit veren bir glikozit taşıdığından zehirlidir. Bu nedenle yapraklarının baharat olarak kullanılması tehlikelidir. Fakat yapraklardan elde edilen taflan suyu öksürük dindirici olarak kullanılır. Tâze meyveleriyse meyve olarak yenilmektedir. Kurutulmuş meyvelerinin tohumlarıysa seker hastalığına karsı kullanılır. Taze meyveleri tas düşürücü olarak da kullanılmaktadır.

MISIR

Mısır / Mais / Mais / Corn / Zea mays

Mısırın, sert mısır, unlu mısır, at dişi mısır, patlak mısır ve kavuzlu mısır türleri bulunur. Ülkemizde özellikle Karadeniz bölgesinde yetişir.

İçinde çeşitli mineraller ve A, B1, B2, B3 ve C vitaminlerini bulunduran mısırdan nasıl yararlanabileceğimizi bilirsek, çok iyi bir dost kazandık demektir.

Dişi çiçeklerin güneşte kurutulmuş stilüsleri (mısır püskülü), tâneleri ve tanelerinden elde edilen yağ (mısır yağı) kullanılır. Mısır tanelerinde % 67 nişasta, % 10 azotlu maddeler ve % 8 yağ bulunmaktadir. Misir tânelerinden elde edilen yağ, yemeklik yağ olarak veya kozmetik sanâyiinde hammadde olarak kullanılır. Mısır yağı, doymuş yağ asidi miktarının düşük olması sebebiyle damar sertliği olan hastalara yemek yağı olarak tavsiye edilir. Mısır püskülü ise tedâvide kullanılabilmektedir. Püskülün bileşiminde karbonhidratlar, potasyum, sodyum ve kalsiyum tuzları vardır. İdrar söktürücü ve tas düşürücü olarak kullanılırlar.
Sistit Tedavisinde Mısır Püskülü

Yaklaşık bir litre suya ekleyeceğiniz 150 gram kadar mısır püskülünü kaynatın. Günde bir iki bardak balla tatlandırmak suretiyle içiniz.

Ayrıca mısırda bulunan A vitamini özellikle gözleriniz için çok faydalıdır.

Gür Saçlar İçin

Mısır özü yağına ve zeytinyağına çırpılmış yumurta ekleyip saçınızı boyar gibi dipten uca yedirerek sürün. 20 dakika sonra saçlarınızı durulayın.

Bu uygulamayı haftada bir yapmak yeterlidir. Ayrıca mısır özü yağında doymamış yağ asitleri bulunduğundan hem kolesterol hem de damar sertliği için yararlıdır.

Böbrekte Kum Varsa

Yine mısır püskülü imdadımıza yetişiyor. Mısır püskülü maydanozla beraber kaynatılıp içildiğinde böbrekte oluşan kumları dökmekte etkili bir ilaç alınmış olunur.

Mısır Ekmeği Yapalım

Gerekli malzememiz yalnızca 8 su bardağı mısır unu , 2 su bardağı sıcak su ve biraz tuz. Malzemeler tamam oldu ise eğer gerisi daha kolay bunu bilin.

Mısır ununu yeterince tuzla harmanlayın. 2 bardak sıcak suyu ekleyip on dakika yoğurun. Elde ettiğiniz mısır hamuruna istediğiniz şekli verip fırında pişirin. Mısır ekmeğiniz hazırdır. Komşunuza da ikram edin. Hamsi ve kara lahana yemeklerinde mısır ekmeği kullanın. Fırından çıkarttığınızda daha sıcakken ortasına hafif çukur açarak tere yağı koyun. Yağ erimeye başlayınca da yiyin. Hem çocuklarınız sevecek hem siz. Afiyet olsun.

Mısır karası:
Mısır koçanında urlar meydana getiren rastık mantarının ( Ustilago maydis ) sporlarıdır. Siyah renkli ve kömür tozu görünümündeki sporlar , mısır taneleri yerinde meydana gelen urların içinde bulunurlar. Mısır kömürü veya mısır yanığı olarak da bilinen mısır karası, halk arasında kan dindirici olarak kullanılır.

KANTARON

Binbirdelik Otu ( Hypericum perforatum L .) tarla , yol ve orman kıyılarında , tepelerde ve çayırlardaBinbirdelik Otu Temmuz�dan Eylül�e kadar çiçeklenen ve ülkemizde , sarı kantaron , kanotu , kılıçotu , koyunkıran , kuzukıran , mayasılotu ve yaraotu gibi yöresel adlara da sahip olan şifalı bir bitkidir . Bitki 25-60 cm boyunda olup , çok dallıdır ve sapları ayrı olduğu halde bir şemsiye biçimindeki çiçekleri 5 parçalı , korolla altın sarısı renkli ve kenarları siyah renkli guddeli tüyler ile çevrilidir . Erkek organları çok adette ve 3 demet halinde bir araya toplanmıştır . Yapraklar ışığa karşı tutulduğunda , yağ guddeleri , parlak noktacıklar halinde kolaylıkla görülür . Bitkiye binbirdelik otu denmesi bu özellikten ileri gelmektedir . Yanılmamak için , tam olarak açmış bir çiçeği parmaklarınızın arasında ezdiğinizde , ondan kırmızı bir su aktığını göreceksiniz . Tanen ( tannin) , Binbirdelik Otu - Büyültmel için TIKLAYINIZ uçucu yağlar ( carophyllene , pinene , limonene , myrcene ), flavon türevleri ( flavonoids ; quercitrin , quercitin , rutin ), hipericin ( hypericin , pseudohypericin ), karoten ( carotene ), Vitamin C ve resin içermektedir . Hipericin ışığa duyarlı yapan bir bileşiktir . Bu bitkiyi yiyen hayvanlar (Koyun , sığır ,at) dan yalnız beyaz tüylü olanlarda bazen ölümle sonuçlanan , deri hastalıkları meydana gelir . Siyah tüylü hayvanlarda bu tip bir duyarlılık meydana gelmemektedir . Avrupa ve Anadolu �da yaygın bir bitki olup ; Hristiyan inancında kutsal bir yeri vardır . Avusturya�da İsa�nın haç kanı , İsa�nın mucize otu , İsa�nın yara otu , Tanrı kayrası otu ve peygamber kanı gibi isimlerle anılmaktadır . Gerçekten de binbirdelikotu yağı ; ağrı kesici , iltihap önleyici ve iyileştirici özellikleriyle , en iyi yara yağıdır .

Binbirdelik Otu - Büyültmek için TIKLAYINIZ Binbirdelikotu çayı ; sinir yaralnmalarında ve her türlü sinirsel şikayetlerde , çarpma sonucu yaralanmalarda ve ağır kaldırma sonucu ortaya çıkan rahatsızlıklarda kullanılır . Ayrıca o , ishale karşı da çok etkili bir bitkidir . Sinirsel yüz ağrıları , günde 2-3 bardak binbirdelikotu çayı içip , dıştan da (haricen) ağrılı bölgeler uzunca bir süre binbirdelikotu yağı ile ovalanarak iyileştirilebilir . Bitkinin ayrıca , sinir iyileştirici olarak adlandırılan ve sinirsel rahatsızlıklarda , nevrozlarda , uykusuzlukta ve sinir yorgunluklarında başarıyla kullanılan bir de tentürü ( Binbirdelikotu Tentürü ) hazırlanabilir . Bu tentür dıstan (haricen) friksiyon (ovarak sürme) biçiminde , içten (dahilen) ise , günde 10-15 damla , 1 yemek kaşığı suya karıştırılarak kullanılır . Konuşma bozukluklarında , rahatsız uykularda , histeri krizlerinde , uyurgezerlikte olduğu kadar , yatağa işeme ve depresyonlarda da başarıyla kullanılabilir .

Tüm bu hastalıklarda içten binbirdelikotu çayını kullanırken , bir yandan da oturma Binbirdelik Otu - Büyültmek için TIKLAYINIZ banyolarının çok olumlu sonuçlar verdiğini söyleyebiliriz . Haftanın 6 günü , arka arkaya ayak banyoları alınması da tavsiye edilmektedir . Sinir sistemi ile ilgili tüm rahatsızlıklarda bu kür önemlidir .

UYARILAR :

1- Bu ürünün önerilen dozlardan daha yüksek miktarlarda kullanımı ciltte kızarıklık ve güneş ışığına hassasiyetle sonuçlanan fotosensibiliteye sebeb olabilir.

2- MAO inhibitörleri ve antidepresan ilaçlarını kullananlar bu ürünü kullanmadan önce doktorlarına danışmalıdırlar.

3- Doğum kontrol hapı ile birlikte kullanımı , doğum kontrol hapının etkisini azaltabilir.

KAYNAK

Saturday, April 28, 2007

KUDRET NARI

Kudret narı, parçalı yapraklı, tırmanıcı, otsu bitkidir. Anavatanı hindistan olan bu bitki sarı çiçekler açar ve turuncu-sarı renkli meyveler verir. Araştırmalarda kudret narı meyvesinin insan sağlığı üzerinde özellikle de mide üzerinde inanılmaz faydaları olduğu belirtiliyor. Kudret narının gastrit ve ülser karşıtı etkisi meyvesinin bağışıklık sistemini güçlendiren özelliklerinden destek alıyor. İçeriğinde bulunan Charantin, insülin benzeri peptitler, alkaloidler kan şekerini düşürücü etki gösterdiği, dokulara kan şekerinin emilimini arttırdığı çeşitli araştırmalarda ifade ediliyor.

New york üniversitesinde yapılan bir araştırmada kudret narında HIV virüsünün çoğalmasını engelleyen bir protein keşfedildiği duyuruldu. Aynı zamanda bitkinin antibiyotik etkisinin olduğu, lutein ve lycopene içeriği tümör büyümesini engelleyici özellikte olduğu da bildiriliyor. Fakat bu kadar insan sağlığı üzerinde olumlu etkileri olan bu bitkini yenilmesi ve kullanımı tadından dolayı oldukça zordur. Ancak uzun zamandan beri aktarlarda ve seçkin eczanelerde kudret narının kapsül şekli satışa sunulmuş bulunuyor. Bu kapsüllerin içeriğinde sadece kudret narı değil bununla beraber yara iyileştirici etkisi binlerce yıldan beri bilinen propolis ve diğer mide üzerinde olumlu etkileri bulunan papatya, polen, kantaron, hatmi çiçeği, oğulotu, fesleğen, meyan kökü gibi bitki preperatları bulunuyor.

Kaynak: Vakit

POLEN


Polen Her Derde Deva

Anti bakteriyel özelliği olan polen, yeni hücre oluşumunda etkili.

Arıların çeşitli bitkilerden toplayarak, yiyecek bulamadıkları mevsimler için depoladıkları zengin bir gıda, propolisin ise arıların, ağaçların kabuk ve tomurcuklarından topladığı kovan koruyucu bir reçine olduğu belirtilen polenin, birçok hastalığın tedavisinde kullanıldığı, bünyenin güçlenmesi için de çok yararlı bir gıda olduğu vurgulanıyor.

Uzmanlar, polenin içerdiği bol vitamin ve mineraller sebebiyle bünyesi zayıf olan kişiler için çok yararlı olduğunu ifade etti. Polenin tıbbi bir bitki olduğunu belirten uzmanlar, polenin faydalarını şu şekilde sıralıyor:

Antibakteriyel özelliği olan polen ve propolisin, kalp damar hastalıklarının tedavisinde, tümör oluşumunun önlenmesinde, yeni hücrelerin oluşumunda etkili olduğu bildirildi.
Polen proteince zengin, yağca fakir, vitamin ve mineraller yönünden ise D, K ve B12 vitaminleri hariç zengin sayılabilir. Propolis ise fenolik asitler, çeşitli aromatik bileşikler, B kompleks vitamini, önemli mineraller ve eser elementleri içerir. Yapılan araştırmalarda antibakteriyel özelliği de bulunan polenin eski hücrelerin atılarak, yerine yeni hücrelerin oluşmasında, kolesterolü düşürerek kalp-damar hastalıklarının tedavisinde, bazı kanser türlerine karşı tümör oluşumunun önlenmesinde, iltihaplı hadiselerin tedavisinde etkili olduğunu belirlendi.
Sağlıklı yaşam için yetişkinlerle beraber çocuklarında polen almasını önerildiğini bildirdi.

Kaynak: Vakit

ARI SÜTÜ

Arı Sütü Her Derde Deva

Hayvansal ürünlerin en değerlisi hiç kuşkusuz, enerji ve vitamin kaynağı, her derde deva olan Arı Sütüdür. Çünkü kelimenin tam anlamıyla işçi arıların yeni doğan arılara ve kraliçelerine verdikleri özel bir süt, Arı sütü!!. Bunu anlamak için olağanüstü bir düzenin hakim olduğu kovan yaşamına bir göz atmak yeterli.

Kraliçeye özel besin…

Kovan düzeninde işçi arıların ilk görevleri, petekleri temizlemek; 6. günlerinden başlayarak 12. günlerine kadar da arı sütü üreterek bebekleri beslemektir. Bal ve polenle beslenen genç işçiler arı sütünü, bu dönemlerinde boyunlarında aşırı büyüyen tükürük bezlerinde üretiyor, sonra kusarak beyazımsı bir sıvı halinde peteklere dolduruyorlar. Arı sütünün doğal haliyle tadı çok keskin olduğundan bizler için genellikle bal ile yumuşatılarak hazırlanıyor. Kraliçe arının evi olan peteklerin her birinde 250-300 mg. arı sütü bulunuyor. Normal larvalar yaşamlarının ilk üç gününde arı sütü ile besleniyor, daha sonra normal beslenmeye başlıyorlar. Sadece kraliçe arı olmaya aday olanlar ömür boyu arı sütü ile beslenmeye devam ediyorlar. Normal bal arısının ömrü yazın 1,5-2 ay, kışın ise en fazla 5-6 ay olduğu halde ana arının ömrü 4-6 yıldır. Dahası günde 2000 yumurta üretiyor. Kraliçe arının ömrünün bu kadar fazla olmasının tek nedeni Arı Sütü ile beslenmesidir.

Olağanüstü bir formül…

Arı sütü, mineral , vitamin ve aminoasitli doğal içeriği ile her derde deva, süper bir gıda. Arı sütü sayesinde hücreler yenileniyor, metabolizma düzenleniyor, bağışıklık sistemi ve savunma sistemi güçleniyor, enerji yükseliyor. Ayrıca, akne ve sivilce gibi cilt sorunlarını gideriyor, anoreksi, anemi ve cilt çatlaklarını tedavi ediyor, saçı besliyor, hormonal dengeyi sağlıyor.

Arı sütü, saç dökülmesi, zeka geriliği, cinsel soğukluk ve kanser gibi pek çok hastalığın tedavi sürecinde tedaviyi desteklemek için kullanılan zengin bir besin maddesidir. Verdiği enerji ile insana canlılık ve hareket kazandıran arı sütü ayrıca beden ve zihin yorgunlukları gideriyor, kan dolaşımını hızlandırıyor ve vücutta kan yapıyor. Arı sütü, kalp ve damar hastalıklarının yanısıra, erken bunama ve akıl hastalıklarının tedavisini destek sağlamak amacıyla sıklıkla kullanılıyor.

Yapılan araştırmalarda arı sütünün sahip olduğu zengin besin öğeleri ile özellikle hücre yenilenmesi üzerinde etkilerinin olduğu ortaya konmuştur.

Vücuda dinçlik ve zindelik sağladığı ve çeşitli hastalıklara karşı direnç kazandırdığı, zihinsel ve bedensel yorgunluğun giderilmesine yardımcı olduğu, yapısında bulunan hormonlar ile hormanal sistemi uyardığı, cinsel fonksiyonları düzenlediği, ciltteki kırışıklık ve sivilcelerin giderilmesine katkıda bulunduğu, sinir sistemi üzerinde sakinleştirici etkisi olduğu bilinmektedir.

Arı Sütü’nün yapısında bulunan bir yağ asidi olan 10-hidroksi-2-dekanoik asit’in anti bakteriyel etkisi bulunmaktadır.

Ayrıca sinir sistemi için büyük önem taşıyan ve sinir uyarılarının iletilmesinde rolü olan asetilkolin maddesini içermektedir.
Mevsim dönümlerinde ve büyük kentlerin insana yansıttığı stresi yenmek için arı sütü belirli kürler halinde tavsiye ediliyor. Arı sütünü artık tablet ve kapsül şeklinde bütün baharatçı ve seçkin eczanelerde bulabilirsiniz.
KAYNAK

SABUN

Bırakın vücudunuz nefes alsın


Zeytinyağı ile yapılan aromalı sabunların geçmiş tarihlerde yaraların iyileştirilmesi için kullanıldığını biliyor musunuz?

Tamamen zeytinyağı ile yapılan çeşitli aromalı sabunlar çok geçmiş tarihlerde cilt yaralarını iyi ettiği, vücudu canlı ve parlak tuttuğu, cildi nemlendirdiği için çok yoğun bir şekilde kullanılmıştır. Bu nedenle tarihte soylu ve asil kişilerin, hükümdarların, din adamlarının vücutlarına bol bol zeytinyağı ile masaj yaptırdıkları bilinmektedir.

Zeytinyağından yapılan aromalı sabunlarımızın en belirgin özellikleri;

Lavanta-Nane: Antiseptik özelliği vardır ve sakinleştirici etkiye sahiptir. Cildi rahatlatır ve nemlendirir.

Biberiye: Vücuttaki kan dolaşımının hızlanmasına yardımcı olur. Derinden temizlik sağlar. Mikrop kırıcı özelliği olduğu bilinmektedir. Yağlı ciltler için öneriliyor.

Bal-Badem: Protein, vitamin ve mineraller içermektedir. Nemlendirici ve besleyici özelliği vardır. Kuru ve karma ciltler için önerilir.

Süt: Protein içerir. Cildi besler ve yoğun nemlendirir. Kuru, karma cilt tipleri için uygundur.

Havuç: A, B, C, D ve e vitamini içerir. Yüz temizliği için ideal bir üründür. Akneleri temizler.

Kayısı: Akneleri temizler ve cildi besler. Papatya: Cildi yumuşatır ve rahatlatır vücudu sakinleştirir. Cilt bakımı için ideal bir üründür. Hassas ciltler için önerilir.

Menekşe: Mikrop kırıcı özelliği vardır. Protein, mineral ve aminoasitler içerir. Yağlı ciltler için önerilir.

Kil: Ölü derileri temizler. Genel vücut bakımı ve temizliği için önerilir.

Yosun: Genel vücut bakımı ve temizliği için önerilir. Selülitli bölgelere masaj uygulaması ile tavsiye edilir.

www.moralhaber.net

NARGİLE

Nargile, sanıldığı gibi sigaradan daha masum değil


Bir saat boyunca nargile içen bir kişi sigara içen kişiye göre daha çok duman içine çekiyor

Sigara kullanımının sağlık üzerinde zararlı etkileri uzun zamandan beri bilinmektedir. Pipo ve puro içiminin de zararlı olduğu ortaya konmuştur. Nargile kullanımının sağlık üzerindeki etkileri ise yakın zamana kadar fazla ilgi çekmemiştir. Ancak, Doç. Dr. Celal Karlıkaya, "sanılanın aksine, nargile dumanı da akciğer kanseri, kalp damar tıkanması ve diğer bir çok hastalığa yol açan binlerce kimyasal madde içerir" dedi. Doç. Dr. Karlıkaya, sağlıklı yaşamak, gelecek nesillere sağlıklı ortamlar bırakabilmek yerine, tütün endüstrisinin tercihini büyümek ve çıkarlarını artırmak yönünde kullandığını söyledi. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde tütün ürünlerinin tüketiminin hızla arttığını bildiren Karlıkaya, nargile dumanın da bağımlılık yapan nikotin dumanı içerdiğini vurguladı. Diğer tütün ürünleri gibi nargile içenlerin de bağımlı olduklarını ifade eden Karlıkaya, şöyle konuştu: "1 saat boyunca nargile içen bir kişi, sigara içen kişiye göre 100-200 kat daha fazla dumanı akciğerlerine çekiyor. Su bir miktar nikotini tuttuğundan, kişi yeterli nikotin almak için uzun süre ve çok fazla duman çekmek durumundadır. Bu nedenle nargile içen kişi, sigara içene göre karbonmonoksit gazını ve kanser yapan kimyasal maddeleri daha fazla miktarda alıyor."

Yeni Şafak

BEL AĞRISI

Bel ağrılarından 5 adımda kurtulun

Genç-yaşlı dinlemeyen bel ağrılarından korunmak için beş kurala uyun yeter. Egzersiz yapmayı ihmal etmeyin, ayakta doğru durun, ağır kaldırmayın, uzanmayın ve düzgün yatın.

International Hospital İstanbul Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Demet Parlar, bel ağrılarından korunmak için dikkat etmeniz gereken 5 kuralı ve bunun kazanımlarını anlattı:

1- Aktif bir yaşam sürün ve egzersiz yapın: Düzenli olarak her gün egzersiz yapın. Sırt ve karın kaslarınızı çalıştırın. Yüzme, yürüyüş, sabit bisiklet, koşma gibi sporlar; bele dost sporlardır. Bu spor etkinliklerine ek olarak; sırt, karın, kalça ve uyluk kaslarını güçlendiren egzersizler yaparak da bel sorunlarının ortaya çıkma riski azaltılabilir.

2- Sağlıklı duruşu bulun: Sağlıklı duruş; yandan bakıldığında, kulak, omuz, kalça ve ayak bileğinin aynı eksende olduğu duruştur. Sağlıklı duruş için basitçe, karın içeride, çene ve göğüs geride, göğüs önde olmalıdır. Her durumda; ayakta, otururken, yürürken, öne eğilirken sağlıklı duruşu bulmayı ve korumayı unutmayın. Uzun süre ayakta durmanız gerekiyorsa;

* Omurganızın dik durumda olmasına dikkat edin.

* Bir bacağınızın altına 15-20 cm yüksekliğinde bir küçük yükselti koyun veya dizinizin birini hafifçe bükün.

* Pozisyonunuzu sıkça değiştirin.

* İki saatte bir veya yorulduğunuzu hissettiğinizde belinizi esnetici egzersizler yapın. Uzun süre oturmanız gerekiyorsa;

* Ayaklarınız yere tam temas etmeli, diziniz ve kalçanız 90 derece bükük olmalı. Çok yüksek veya alçak iskemle ve koltuklarda bu pozisyonu sağlayamayacağınız için oturmayın veya koltuk yüksekse, ayaklarınızın altına bir tabure koyarak yükseltin.

* İskemlenin kol destekleri kollarınızın yere paralel durmasını sağlamalı.

* Omurganız dik, beliniz destekli olsun.

* Başınız omuzlarınızın önünde durmamalı, omuzlar rahat bir pozisyonda olmalı.

3- Ağır nesneleri kaldırmayın: Ağır kaldırmak, omurga için en tehlikeli işlerden biridir. Güvenli olarak ağır kaldırmak için; ayaklarınız yere sağlam bassın ve ayaklar arasındaki mesafe yaklaşık omuzlarınız arasındaki mesafe kadar olsun. Belinizi düz tutarak çömelin. Kaldıracağınız nesneyi vücudunuza çok yaklaştırarak kavrayın ve kaldırın. Ağır eşyaları iki eşit parçaya bölerek taşıyın. Ağır cisimleri çekmek yerine, iterek hareket ettirin.

4- Baş seviyesinin üzerindeki yerlere uzanmayın: Yüksekteki yerler için bir tabure veya sağlam bir merdiven kullanın.

5- Çok yumuşak veya çok sert yatakta yatmayın: Yatağınız, vücudunuz içine gömülmeyecek kadar sert, bel çukurunuzu destekleyecek kadar yumuşak olmalıdır. Sırtüstü yatarken dizlerin altına bir yastık koymak, yan yatarken dizleri karna doğru çekmek, beli rahatlatır. Yüzüstü yatmak veya bacakları düz uzatarak, sırtüstü yatmak, bel çukurunuzu arttıracağından belinizde ağrıya neden olabilir.
SEVDİCAN GÜNEŞ - SAĞLIK SERVİSİ


Sabah

KANSER RİSKİ


Nisan'a kadar yaz meyvesi yemeyin


LÖSEV'e göre salatalık, domates, patlıcan, biber, şeftali, karpuz, erik, muz gibi yaz sebze ve meyveleri kışın da yiyenler, kanserin pençesine atlıyorlar.


LÖSEV'e göre salatalık, domates, patlıcan, biber, şeftali, karpuz, erik, muz gibi yaz sebze ve meyvelerini artık kışın da yiyebiliyoruz diye sevinenler, kanserin pençesine atlıyorlar...

Lösemili Çocuklar Vakfı (LÖSEV), kanser riskini artırdığı gerekçesiyle yaz aylarında yetişen meyve ve sebzelerin kış aylarında tüketilmemesi konusunda uyardı. Açıklamada, "Kışın satılan yaz meyve ve sebzeleri, doğal ortamda yetiştirilmiyor. Yiyen anne veya anne
adaylarının bebekleri de etkileniyor" denildi.

Doğal olmayan koşullarda yetişen sebze ve meyvelerin kanser riskini yüzde 70 oranında artırdığı belirtilen uyarıda, "Bu ürünler raf ömrü uzun olsun diye erkenden toplanıp sandıklanıyor. Vitamin ve minarelleri eksik oluyor" ifadesi kullanıldı.

LÖSEV tüketicilere 10 Kasım ile 1 Nisan tarihleri arasında salatalık, domates, patlıcan, biber, şeftali, karpuz, erik, muz gibi yaz sebze ve meyvelerini yememelerini, bu tarihlerde yaz sebze ve meyvelerinin naylon örtü altındaki seralarda, kalorifer, hormon ve böcekten korunmak için aşırı miktarda tarım ilacıyla yetiştirildiğini belirtti.
LÖSEV, hamilelerin yediği sera ürünü bu meyve ve sebzelerden aldığı hormon ve tarım ilaçlarının doğrudan anne karnındaki bebeğe ya da emziren annenin sütünden bebeğe geçtiğini vurguladı. LÖSEV açıklamasında, "Hem kanserojen, hem de pahalı olan bu meyve ve sebzeler yerine kışın yetişen ve vitamin, mineral yönünden zengin ıspanak, pırasa, karnabahar, yerelması, elma, portakal, mandalina gibi kış sebze ve meyvelerini tercih ediniz. Sizi kanserden korumak istiyoruz" ifadelerine yer verdi.
Marmara Üniversitesi Hastanesi diyet uzmanı Dr. Sabiha Keskin de LÖSEV'in uyarısını destekliyor. Keskin, "Yaz sebze ve meyveleri bu mevsimde doğal ortamda yetişmiyor, güneş ışığı alamıyor. Hormon kullanıldığından sağlıksız oluyor. Anne adaylarını kanser riskiyle korkutmayı doğru bulmuyorum. Ancak yine de tedbirli olmak lazım. Her şeyi mevsiminde tüketmeyi öneririm" dedi.

Radikal

Friday, April 27, 2007

HAYAT BOYU ZAYIFLIK FORMÜLÜ

Prof. Dr. Osman Müftüoğlu bilinen tüm diyet reçetelerini çöpe atıyor. Ünlü diyetisyen, "Total yaşam, total diyet" kavramı ile herkesi tanıştırmaya hazırlanıyor. Total diyet, hayat tarzı demek.

Bu kilo verme yöntemi için düzenli uyku ve stresten uzak durmak şart. Tek besin diyetleri de kural dışı...

10 ALTIN KURAL

Hangi diyeti yaparsanız yapın, 10 altın kuralı dikkatli uygulayın. İşte kurallar;
1-Doğru ve akılcı alışveriş yapın. Düşük kalorili, düşük glisemik indeksli olan besinlere öncelik verin. Daha çok meyve ve sebze tüketin.
2-Aldığınız şeyleri yarı yarıya azaltın. Alışverişte daha küçük sepet kullanın. Açken değil, tokken alışveriş yapın. Marketlerde fazla kalmayın. Tüm reyonlara uğrayın.
3-En az iki hafta besinlerinize yağ eklememeye çalışın.
4-Fast-food basinleri kesinlikle kendinize yasaklayın.
5-Bardağınız sürekli suyla dolu olsun. Her zaman yudum yudum su için.
6-Bahane bulmayı bırakın. Programınıza tam olarak uyum sağlayın.
7-Değişiklikler deneyin: Yeni tatlar, yeni baharat çeşitleri... Sıkıcı diyetler, tekdüze beslenme sizi sabote eder.
8-Kalp atışlarınızı hızlandırın. Biraz daha çok ve hızlı yürüyün.
9-Porsiyonlarınıza dikkat edin. Daha küçük porsiyonlar alın, daha yavaş yiyin.
10-Asla mutfakta durmayın

Tempo

BEBEK

Bebeğinizi doğal yiyeceklerle besleyin

Sindirim sistemi yetişkinlerden çok daha hassas olan bebeklerin, organik tarımla üretilmiş olan doğal, katkısız sebze ve meyvelerle beslenmesi son derece önemli bir unsur... Bebeklerin gelişim aşamasını doğrudan etkileyen beslenmede annelere çok iş düşüyor. Dr. Ülkü Oğuz, çocuk sağlığı ve gelişimi hakkında bilgiler vererek annelerin daha bilinçli bir şekilde çocuklarını beslemelerini tavsiye etti.

“Sağlıklı çocuk, sağlıklı nesiller, sağlıklı gelecek demektir” diyen Oğuz, “İnsan beyni, gelişiminin yüzde 90’ını hayatının ilk 3 yılı içinde tamamlar. Bu nedenle 0-3 yaş grubunda ek gıdalara geçişle birlikte sağlıklı bir gelişme için dengeli beslenmenin yanı sıra güvenli gıdalara ihtiyaç vardır” dedi.

Oğuz, “Çocuklar vücut ağırlıklarına oranla yetişkinlerden daha fazla yer, içer ve nefes alır. Metabolizmaları hızlıdır, oksijen tüketimleri yüksektir ve bağışıklık sistemleri daha az gelişmiştir. Kimyasal toksinlere maruz kalan çocuklarda kanser, astım, doğumsal anomaliler, davranış bozuklukları, öğrenme güçlükleri, bozulan bağışıklık sistemleri nedeniyle sık hastalanma ve buna bağlı büyüme ve gelişme gerilikleri görülür” şeklinde konuştu.



Tercüman

NANE

İstenmeyen tüye nane çayı formülü

Phytotherapy Dergisi tarafından yayınlanan araştırmaya göre, günde 2 fincan nane çayı, kadınlara istenmeyen tüylerden doğal yoldan kurtulma imkanı sunuyor. Tüylerin oluşumunda etkili olan hormonların gelişimini durduran nane çayını içen kadınların yüz, karın ve göğüs bölgelerindeki koyu renkli tüyler belirgin şekilde azalıyor.

Profesör Tamer, yaşları 18-40 arasında değişen 21 kadın üzerinde çalıştı ve bu kadınların 12’sinde tüyleri artırıcı hormonların hızlı gelişimi sonucu ortaya çıkan Polikistik Yumurtalık Sendromu vardı.

Sonuçta yapılan kan testlerinde, testesteron hormonunun yüzde 29 oranında azaldığı görüldü. Başlıca İngiliz gazeteleri The Guardian, The Sun, Daily Telegraph’ta yer alan haberlerde, nanenin, mevcut tedavilere iyi bir alternatif olabileceği yazıyor. Türk ekibi, söz konusu araştırmayı yapmaya, uzun süre nane çayı içen erkeklerin libidosunun azalmasından yola çıkarak başladı.

(Akşam)

ÇOCUK VE DAYAK... ASLA... !

Çocuk dövmek mi? Asla düşünmeyin!

Ümraniye Belediyesi tarafından düzenlenen ‘Çocuk ve Oyun’ konulu seminer, Ümraniye Belediyesi Necip Fazıl Kültür ve Eğitim Merkezi’nde gerçekleştirildi. Seminere konuşmacı olarak katılan eğitimci ve radyo programcısı Gülten Demircan, çocukların oyunla ilgili alışkanlıkları üzerine tespitlerde bulundu ve aileleri bu konuda daha duyarlı olmaya çağırdı.

‘Çocuklar için oyun, hayatla aralarında oluşturdukları köprüdür. İlerde yaşayacakları sorunları, mutlulukları çocukça yaşamlarında oyunlar sayesinde öğrenirler.’ diyen Demircan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Her duygunun çocukça yüreklerinde meydana getirdiği etki oyun sayesinde öğrenilir. Peki, oyun nedir? Birçok tanımı var. Ama özü şudur: Oyun, çocuğa hiç kimsenin öğretemeyeceği konuları, kendi deneyimleriyle öğrenmesinin yoludur. Oyun, sonucu düşünülmeden eğlenmek amacıyla yapılan hareketlerdir. Oyuncak ise bu eylemin baş aktörüdür. Oyun hayatla arasında çocukların köprü kurmasını sağlar.”

Eğitimci Gülten Demircan anne-babalara şu uyarılarda bulundu:

· Saygı görmeyen bir çocuktan saygı, sevgi görmeyen bir çocuktan da sevgi beklemeyin.

· Kızmadan önce bir kere daha düşünün.

· Dövmek mi?.. Asla yapmayın!..

· Bir çocuğu yemek için asla zorlamayın, açlık bu işi sizden daha iyi yapar.

· Kurallarınız varsa, nedenleriniz de olmalı; bu nedenleri bilmek çocuğunuzun hakkıdır.

· Çocuğunuzun arkadaşlarını kendi arkadaşlarınız gibi sıcak karşılayın.

· Merakı, girişimciliği ve birey olma içgüdüsünü engellemeyin.

· Çocuğunuzun dişlerini fırçalamasını istiyorsanız siz de dişlerinizi fırçalayın.

· Çocuğunuza verdiğiniz sözü mutlak yerine getirin.

· Bir çocuğun yaşamındaki tüm riskleri kaldırırsanız, o çocuğun yaşamındaki tüm canlılığı da kaldırmış olursunuz.

· Onlara bir soru sorduğunuzda cevabını mutlaka bekleyin.

· Çocuğunuzun anlattıklarıyla alay etmeyin.

· Çocuklarınızı başkalarının yanında küçük düşürmeyin.

· Sınırsız sevgiyi, sınırsız ihtimamla karıştırmayın. Kimi zaman çocukları yalnız bırakmak, daha olumlu sonuçlar doğurur.

· Çocuğunuzla konuşun. Onun söylediklerine kulak verin.

Onun düşüncelerinin, sizin için ve hatta herkes için önemli olduğunu ona hissettirin.

DAĞINIK ÇOCUKLAR DAHA ZEKİ

Zeka gelişiminde deneyimlerin çok önemli olduğunu, çocukların da etrafı karıştırarak deneyim elde ettiklerini vurgulayan uzmanlar, özellikle annelerden bu konuda biraz daha esnek olmalarını istiyor. Uzmanlar; çocukların etrafı karıştırarak bazı şeyleri daha çabuk öğrendiğini, bu yüzden de annelerin zeka gelişimleri için çocuklarının hareketli olmalarına ve ortalığı karıştırmalarına izin vermeleri gerektiğini belirtiyor.



Sabah

beslenme önerileri

Sofrada çocuğunuza örnek olun!

Anne ve babalarını model olarak benimseyen çocuklar, ileri yaşlarında da evlerinde gördükleri gibi besleniyor.

Şişman çocukların ileride şişman erişkin olma ihtimalinin yüksek olduğunu belirten uzmanlar, anne ve babaların sofralarda dikkat edecekleri kuralları şöyle sıralıyor:

Yemeklerinizi daima sofrada yiyin.

Yemeğe düşük kalorili gıdalarla, örneğin salatayla başlayın.

Yağlı yiyeceklerin doyuruculuğu düşük olur ve iştahı açar.

Küçük lokmaları yavaş yavaş çiğneyin, böylece sindiriminiz kolaylaşır.

Yemekte fazla yağ yemeyin; etin yağlı kısmını, tavuğun derisini ayırın.

Sofraya mayonez veya ketçap koymayın.

Yemekleri tencere içinde masaya getirmeyin; servis yapıp tencereyi mutfakta bırakın.

Büyük tabak seçmeyin ve tabağınızı tamamen doldurmayın.



Sabah

Wednesday, April 25, 2007

SAKIZ VE KİLO

Sakız çiğneyerek kilo verilebilir mi?

Barış Gündoğan'ın haberi

Özellikle yaz aylarının yaklaşmasıyla kişilerin fazla kilolardan kaynaklanan ''görüntü çirkinliği''nden kurtulma kaygısıyla hareket etmesinin, piyasaya bunu ortadan kaldırdığı iddia edilen yeni ürünlerin sunulmasına ve rağbet görmesine yol açıyor.

Sakızın yanı sıra ''spirulina yosunu''ndan elde edilen kapsüllerin de vücuttaki yerleşik fazla yağların daha hızlı enerjiye dönüşmesine, yiyeceklerle alınan yağların depolanmadan atılmasına ve tokluk hissi vererek bir ayda yaklaşık 5 kilo verilmesini sağladığı savunuldu.

Şirketin Yönetim Kurulu üyesi Ali Sayın, AA muhabirine yaptığı açıklamada, tamamen yerli sermaye ile üretilen sakız ve ''Naxilite'' adıyla kapsülü, 2 ay önce piyasaya sürdüklerini ve tamamen bitkisel özellikte olduğu, yan etkisinin bulunmadığını iddia etti.

Fazla kiloların en önemli sağlık sorunu olduğunu ve çok sayıda insanın bu konudan şikayetçi olduğunu belirten Sayın, ''Bu amaçla yaptığımız çalışmalar sonucunda, geleneksel olarak Anadolu'da kullanılan bu sakızı seri üretimle, kilo sorunu olanların hizmetine sunmayı uygun gördük'' dedi.

Ürünlerin içeriğinde biberiye, ısırgan ve çörek otu, ardıç, keten, buğday, rezene, kekik ve kiraz sapı karışımlarının bulunduğunu ve doğal yollarla elde edildiğini vurgulayan Sayın, şöyle konuştu: ''Tamamıyla bitkisel olan bu sakızla gıda desteği olan ve spirulina yosunundan üretilmiş kapsülleri fazla kilolardan şikayetçi olanların hizmetine sunduk. Ürünü,fazla kilosu olanlarda kilo düşürücü, ideal kilolularda mevcut halin korunması için bitkisel destek olarak öneriyoruz. Tablet şeklindeki yosunlar yemeklerden 30 dakika önce 2'şer adet alınırken, sakız ise günde 3 defa, yemeklerden yarım saat önce 10-15 dakika arası çiğneniyor. Sakızın içeriğindeki maddeler çiğnenme sürecinde vücut tarafından kolayca emilimi sağlanarak kısa sürede etkisini göstermeye başlıyor. Ürünler tokluk hissi vererek, aşırı iştahlı olma durumunu önlüyor, metabolizmanın da hızlı çalışmasını sağlayarak depolanmış yağların enerjiye dönüşmesini hızlandırıyor.''

-AYDA 4-5 KİLO-

Ürünün hiç bir yan etkisi bulunmadığını savunan Sayın, bünyelerdeki farklılıklar dolayısıyla etkisinin boyutunun kullanım sürecinde gözlenebildiğini söyledi.

Bünyenin uyum sağlaması durumunda ayda 4-5 kilo vermenin mümkün olduğunu vurgulayan Sayın, ''Naxilite formülü, vücuttaki depo yağların kullanımı hızlandırarak enerjiye dönüşmesine ve yemeklerden sonra vücudun depoladığı yağ oranını minimum seviyede tutmaya destek olur. Böylece sağlıklı ve dengeli kilo vermenize yardımcı olur. Başta obezite olmak üzere fazla kilolarından kurtulmak isteyenler, sakız çiğneyerek veya tamamen doğal kapsüllerle bunu sağlayabilirler'' diye konuştu.

Ürünlerin şu an için sadece eczanelerde satışa sunulduğunu vurgulayan Sayın, ''Yakın zamanda ihracata başlamayı hedefliyoruz.'' Eczanelerde, 90 kapsüllük tabletlerin 25 YTL'den satışının yapıldığı bildirildi.

kaynak

GÜNLÜK

Günlük (buhur) : Tropik bölgelerde yetişen sığala ağacından elde edilen reçinedir.
Faydası : Nefes darlığını giderir, vücuda rahatlık verir Tütsü olarak kullanılır.

MISIR

Mısır (zea mays) : Buğdaygiller familyasından; 180 - 200 cm boyunda, dik ve yüksek gövdeli, geniş şerit yapraklı, bir yıllık bir bitkidir. Kökü kalın ve saçaklıdır. Yaprakları şerit gibi, uzun, paralel damarlı, sert ve sivri uçlu, sapsız, kenarları, dalgalıdır. İki çeşit çiçeği vardır. Erkek çiçekler gövdenin ucunda salkım başak şeklinde, dişi çiçekler ise yaprakların koltuğunda koçan halindedir. Dişi çiçeklerin stilusları uzundur ve kınlarının tepesinden dışarı doğru sarkarlar. Bunlar mısırpüskülü denilen kısmı meydana getirirler. Meyvesi, koçanı üzerinde sıkışık şekilde dizilidir. Rengi açık veya koyu sarı; esmer veya kırmızımtırak renklidir. Mısırpüskülünün içeriğinde glikoz, maltoz gibi şekerler, sabityağ, steroller, reçine ve çok miktarda potasyum tuzları vardır. İdrar söktürücü, idraryollarını temizleyici ve hararet verici olarak kullanılır. Mısırözü yağı, mısır tanelerinden çıkarılır. İçeriğinde yağ asitleri, A vitamini, az miktarda steroller ve bol miktarda nişasta vardır. Mısırözü yağı damarsertliğini önler.
Faydası : Daha ziyade mısırpüskülü ve mısırözü yağı kullanılır. Mısır iyi bir besindir. Ancak hazmı biraz güçtür. Guatr olanların yememesi tavsiye edilir.

MANTAR

Mantar (fütr) : Boy, biçim ve bölge bakımından büyük değişiklikler gösteren, yüz bin kadar çeşidi bulunan bir çeşit bitkidir. Karada ve tatlı sularda yaşarlar. Mantarların içinde tıbbi etkileri olanlar, gıda olarak kullanılanlar, zehirlenmelere sebep olanlar, hayvanlarda ve bitkilerde hastalık yapanlar, antibiyotik madde oluşturanlar ve kimya sanayiide kullanılanlar vardır. Yenen mantarların çoğu bazitli mantarlardır. Bunların 500 kadar cinsi ve 13500 kadar türü vardır. Sporları şişkin bir hif ucunda 4 tane olarak meydana gelir. Makbul olan türü şemsiye mantarıdır. Büyük ve göz alıcı bir şekildedir. Şapkası başlangıçta yuvarlak veya yumurta biçimindedir. Sonradan çan, şemsiye veya tabak şekline döner. Rengi beyazımtırak gri ile esmerimtırak gri arasında değişir. Çapı 25-30 cm kadardır. Eti yumuşak ve süt gibi beyazdır. Lezzeti hoştur. Yer mantarı da yenir. Huni biçimindedir. Şapkasının eti sarımtırak beyaz ve sarı kenarlıdır. Kokusu kayısıyı hatırlatır. Lezzeti ise karabiberi andırır. Hazmı güçtür.
Faydası : Etin yerini tutar. Protein değeri etten fazladır. Yorgunluğu giderir. Düşünme ve öğrenme yeteneğini geliştirir. Kansızlığı giderir. Bedenin gelişmesinde yardımcı olur. Romatizma ve üremi olanlar yememelidir.

MENEKŞE

Menekşe (benefşe) : Menekşegiller familyasından; çiçekleri tek renkli, bir veya çok yıllık otsu bir bitkidir. Yaprakları yürek biçiminde ve hemen hemen sapsızdır. Genellikle az veya çok koyu renkli olur. Beyaz renklileri de vardır. İlkbahar aylarında çiçek açar.
Faydası : Terletir. Vücuda rahatlık verir. Kanı temizler. Vücutta biriken zehirlerin atılmasını sağlar. Nikris ve romatizmada faydalıdır. Kabızlığı giderir. Sıracada faydalıdır. Cilt hastalıklarında da kullanılır. Lapası yaraların iyileşmesini sağlar. Menekşe yağı, egzama ve uyuzu tedavi eder. Boğmaca ve boğaz ağrılarında faydalıdır. Sulu temriyeleri de tedavi eder.

MELİSA( OĞULOTU)

Melisa (oğulotu) : Ballıbabagiller familyasından; çok dallı, beyaz çiçekli otsu bir bitkidir. En önemli türü tıbbi melissadır. İstanbul, Bursa, Ege ve Akdeniz bölgesinde yetişir. Boyu 30 - 80 cm kadardır. Limon kokuludur. Çok yıllık bir bitkidir. Yaprakları ince ve yumuşak tüylüdür. Çiçekleri beyazdır. Yapraklarında tanen, reçine ve uçucu bir yağ vardır.
Faydası : Mide ve bağırsak ağrılarını keser. Kalbi kuvvetlendirir. Hazımsızlık, baş ağrısı ve migrende faydalıdır. Melankoli, sara, başdönmesi, kulak çınlaması ve sinir krizlerinde şikayetleri ortadan kaldırır. Bayılmalarda kullanılır. Mide ve bağırsak gazlarını söker. Aybaşı ağrılarını keser ve aybaşı kanamalarını düzenler. Huzursuzluk ve sıkıntıları giderir. Hafıza zayıflığında faydalıdır.

unutkanlık için

Uzmanlar, protein, karbonhidrat, vitamin ve minerallerden oluşan bir beslenme programıyla beynin performansını artırarak, dikkat ve konsantrasyon açısından güçlendirilebileceğini belirtiyor। Erken yaşta "Alzheimer" vakalarının son yıllarda giderek artması nedeniyle yapılan araştırmalarda, "kolin" adlı maddenin hafıza depolanmasında önemli rol oynadığı, eksikliğinde ise unutkanlığın oluştuğu ortaya çıktı. ABD'de yapılan bir araştırmada, "Alzheimer" rahatsızlığı ve unutkanlık sorunu bulunan hastalara, kolin açısından zengin olan yeşil yapraklı sebzeler verilmesiyle hastaların gelişme gösterildiği tespit edildi. Öğrenme yeteneğini geliştiren ve hafıza için hayati önem taşıdığı belirtilen kolin maddesinin doğada en çok anne sütünde bulunduğunu belirten uzmanlar, beynin hafızayla ilgili bölümünün, bebeklikte yeterli kolin alınmasıyla gelişebileceğini belirtiyor. Gelişmiş ülkelerde bebek mamalarının içerisine konulan kolin maddesi, anne sütünden sonra en çok soya fasulyesi, yeşil yapraklı sebzeler, karnabahar ve yumurta sarısında bulunuyor. Bu nedenle uzmanlar, unutkanlık ve erken Alzheimer rahatsızlığı için bu besinlerin düzenli olarak bir ya da birkaç öğünde tüketilmesini öneriyor.
kaynak

FENG SHUI

FENG SHUİ DÜNYASI'NDAN HAYATA BAKIŞ

Yaşam hepimize sınırsız fırsatlar sunar, ama bazılarımız o fırsatları bulup faydalanmanın yollarını buluruz; bazılarımız içinse, yaşam nehri öylesine önünden akıp geçer. Nehre boş boş bakanlar bilmeden hayıflanırlar, "şansızım ben" derler, çabalamadan. Belki de nasıl, ne yönde çabalayacaklarını bilmedikleri için. İşte Feng Shui, burada faydalanılacak klavuzlardan biri olarak çıkar karşımıza. Yaşamın sunduğu tüm nimetlerden payımıza düşen maksimum faydayı elde etmek için, kendi doğamıza dönmek, yaradılışımızdan getirdiğimiz özelliklerimizi keşfetmek ve bunları geliştirecek bize en uygun mekanları hazırlamak için bize rehberlik eder.

Feng Shui Nedir?
Sözlük anlamı "rüzgar" ve "su" olan Feng Shui, doğada var olan evrensel yaşam enerjisini, yaşadığımız mekanlarda harekete geçirmenin yöntemlerini gösteren eski bir Çin öğretisidir. Yaşam yolculuğunda bize sunulan seçeneklerden biri olan bu öğreti, evrenin güçleriyle denge içinde yaşamanın ve bunu mekanlarımıza taşımanın yollarını gösteren bir klavuzdur.

Feng Shui Ne Değildir?
Feng Shui, hayatımızı bir günde değiştirecek sihirli bir değnek değildir. Ancak, evlerde, iş yerlerinde vb. yerlerde yapılan doğru uygulamalar göstermiştir ki; yaşam akışımızı olumlu yönde değiştirmek elimizdedir. Feng Shui bir din veya tarikat da değildir, dini inancınız ne olursa olsun, doğanın dost enerjilerini evinize davet etmenize engel değildir.

Feng Shui Yaşamınıza Ne Katar?
Doğanın bir parçası olan insan, yaşadığı mekanda da doğadaki denge ve uyumunu arar. İnsan ve mekan uyumsuzluğu, hayatımızı olumsuz yönde etkiler. Beş bin yıllık geçmişi olan Feng Shui öğretisi, insanın varoluş özelliklerine uygun yaşam alanlarını düzenleme yöntemidir. Böylece daha sağlıklı yaşar, mutlu ilişkiler kurar, kendimizi geliştirir, kariyer beklentilerimize ulaşır ve kazancımızı artırabiliriz. Yaşam bir yolculuktur, Feng Shui bu yolda alacağınız kararlardan biridir.

Yaşadığınız Mekanlar Yaşamımım Üzerinde Ne Kadar Etkili?
Binalar insalara benzer, sokak kapıları onların ağızları, pencereleri ise gözleridir. Odaları, vücudun organları gibidir. Evlerde atılamadığı için saklanan ve yığın oluşturan eşyalar, enerjinin mekan içerisinde rahatça dolaşmasını engellediğinden, tıpkı bedenimizde hastalıklara yol açan kistler gibi yaşamımızda engellere ve olumsuzluklara sebep olur. Bazı mekanlara girdiğinizde bu olumsuz baskıyı üzerinizde hisseder ve hemen oradan çıkmak istersiniz; bazılarındaysa, kendinizi çok rahat hisseder ve kalkıp gidemezsiniz. Feng Shui uygulaması yapılırken öncelikle bu yığınlardan arındırılırsınız ve hayatınızın tıkalı olan o yönlerinin açılmaya başladığını farkedersiniz. Yaşam bütün insanlara karşı son derece cömerttir, ama yalnız nimetlerden faydalanmak için çabalayanları ödüllendirir.
KAYNAK

Tuesday, April 24, 2007

DEFNE, PARKİNSON, BAKLA


Parkinson'a karşı DEFNE


Tıpta henüz çaresi bulunamayan "Parkinson" hastalığına yakalanan İzmirli Taner Arda, hastalığını bakla yaprağı yiyerek yendiğini söyledi

Tıpta henüz çaresi bulunamayan "Parkinson" hastalığına yakalanan İzmirli İnşaat Yüksek Mühendisi Taner Arda, hastalığını bakla yaprağı yiyerek yendiğini söyledi. Yediği bakla yaprağı ile sağlına kavuştuğunu belirten parkinson hastası, evindeki saksılarda bile bakla yetiştiriyor.

Dünyada aralarında Muhammed Ali, Michel J. Fox gibi ünlülerin de bulunduğu 2 milyon parkinson hastasından biri olan 66 yaşındaki İzmirli İnşaat Yüksek Mühendisi Taner Arda, 14 yıldır mücadele ettiği parkinson hastalığını saksıda yetiştirdiği bakla sebzesinin yaprağını yiyerek yendi. Yediği bakla yaprağından sonra hastalığının durması üzerine İzmirli parkinson hastası, Kemalpaşa'da bulunan 43 dönüm arazisinin 20 dönümüne bakla ektirdi. Gittiği bütün uzun seyahatlerde saklama kabı içersinde yanında bakla yaprağı taşıdığını belirten Arda, tüm parkinson hastalarına bakla yaprağı yemelerini tavsiye ediyor. İnşaat mühendisliğinin yanı sıra resim ve heykel sanatçısı olan Arda, 14 yıldır parkinson tedavisi gördüğünü ve hastalığının ileri dereceye kadar ulaştığını söyledi. Bundan 2 yıl önce tedavisi sırasında hastanede tanıştığı bir hasta yakını tarafından bakla yaprağının parkinson hastalığına iyi geldiğini öğrendiğini kaydeden Arda, tavsiye üzerine bakla yemeye başladığını ifade etti.



4 YILDIR BAKLA YAPRAĞI YİYOR
İlk başlarda bir faydasını göremediğini belirten Arda, "Hastalığıma iyi gelecek tavsiyesi üzerine bakla yemeye başladım. Fakat bakla sebzesini yememe rağmen ilk başlarda bir fayda göremedim. Bu zaman zarfında yemeğinin yanı sıra, tohumunu, kökünü ve tanesini yemeye başladım. Ama yinede bir sonuç alamadım. Sonra bir süre baklaya ara verdim. Tekrardan bir arkadaşımın yaprağını yemeyi dene tavsiyesi üzerine, bakla yaprağı yemeye başladım. Son 4 aydır yediğim bakla yaprağı sayesinde, titremem ve ağrılarım durmaya başladı. Ben de her ilaç alışımın ardından taze bakla yaprağı yiyerek sağlığıma kavuştum" dedi.


Parkinson tedavisini halen devam ettiğini belirten Arda, şunları söyledi:
"Öncelikle hayata tutunarak, inanç içersinde mücadele etmek gerekiyor. Ben her gün düzenli bir şekilde ilaçlarımı alırım. Bunun yanında, resim ve heykel çalışırım. Bu çalışmalarım ile hayatla daha barışık oluyorum. 3 saat arayla günde 5 defa aldığım ilacın ardından bakla yaprağı yiyorum. Bu şekilde de hastalığımın verdiği rahatsızlıktan uzak bir şekilde günlük yaşamımı devam ettiriyorum. Şu anda evimin bahçesinde ve balkonunda ki saksılar içersinde bakla yetiştiriyorum. İhtiyaç duydukça saksıdaki bakla yapraklarını kopararak yiyorum."


Kendisi gibi parkinson hastası olanlara bakla yaprağı yemelerini tavsiye eden Arda, "Parkinson hastalarının muhakkak bakla yaprağı yemelerini tavsiye ediyorum. Yalnız, baklayı yoğurtla yememeleri gerekiyor. Hatta her mevsim bulunamayan bakla sebzesini arazim içersindeki 20 dönüme ektirdim. İsteyenler ücretsiz olarak buradan bakla ve yaprağını alabilirler" diye konuştu.


Taner Arda'nın 40 yıllık hayat arkadaşı Betül Arda (58) ise eşinin hastalığından dolayı elbiselerini dahi giyemeyecek bir durumda olduğu sırada bakla yaprağı yemeye başladığını dile getirerek, "Eşimin hastalığından dolayı kendisinde aşırı derecede titreme ve kasılmalar oluyordu. İlaçlarını kullanmasına rağmen kısmen kesilse de bunlar devam etti. Fakat bakla sebzesinin yaprağını yemeye başladığından bu yana inanılmaz bir şekilde hepsi son buldu" şeklinde konuştu.



PARKİNSON HASTALIĞI NEDİR?
Parkinson hastalığı beyinde hareketlerimizden sorumlu olan hücrelerin ufak bir bölümünün hasara uğraması ve eksilmesi, dejenerasyon sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Bu hücreler dopamin adı verilen kimyasal bir madde salgılar. Dopamin, bilgileri bir sinir hücresinden diğerine gönderir. Beyinde yeterli dopamin yapılamazsa hareket ve denge işlevleri etkilenerek parkinson hastalığı belirtileri ortaya çıkar. Parkinson hastalığı ölümcül olmayan, yaşam beklentisini kısaltmayan ve felce yol açmayan bir hastalıktır.
KAYNAK

EN ÇOK ZAYIFLATAN YİYECEKLER


En çok zayıflatan 10 yiyecek


Esmer pirinç: B Vitamini deposu olması sayesinde proteinleri, yağları parçalıyor, hazmı kolaylaştırıyor.

Greyfurt: Metabolizmayı hızlandırıyor, vücut durencini artırıyor.

Kırmızı üzüm: Dolaşım sistemini temizliyor. İçerdiği lif, vitamin ve mineraller sayesine kolesterolün düşmesine yardımcı oluyor.

Salatalık: Lif zengini olması sayesinde tokluk hissi veriyor. Ayrıca sağlıklı bir su deposu.

Nar: Hormonları dengeliyor. Bu sayede kilonuzu kontrol etmeniz daha kolaylaşıyor. Ayrıca güçlü bir antioksidan.

Adzuki fasulyesi: (Küçük kırmızı fasulye) Fasulyeler arasında en az yağ oranına sahip. Vücutta daha fazla suyu tutuyor.

Brokoli: Lif ve C vitamini deposu. Ayrıca kilo vermeye yarayan kalsiyum içeriyor. Karaciğere iyi geliyor. Hazma yardımcı oluyor.

Elma: Hafif tatlı, bağırsakları harekete geçiriyor.

Kiraz: Yumuşak bir müshil etkisi yapıyor ve kilo kaybına neden oluyor.

Yulaf: Tok ve şişkinlik hissi veriyor. Bir kase lapası vücutta üç kase su tutmayı sağlıyor.
KAYNAK: TAMTIP

AKUPUNKTUR


Migren kâbusunu akupunktur bitirebilir

Yaşam kalitesini düşüren, iş verimliliğini azaltan migren ağrıları, akupunktur yöntemi ile yüzde 70'e kadar azaltılabiliyor.

Migren, yaz aylarında sıcağa bağlı olarak artış gösteriyor. Kişinin yaşam kalitesini düşüren, iş verimliliğini önemli ölçüde azaltan migren ağrılarını akupunktur yöntemi ile azaltmak mümkün. Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nden Dr. Hüseyin Arslan, migren ağrılarının akupunktur ile yüzde 70'e kadar azaltılabileceğini kaydetti. Özellikle yaz aylarında, migren ağrılarının artığını hatırlatan Arslan, migrenin kişinin yaşam kalitesini önemli ölçüde düşürdüğünü, iş verimini azalttığını belirtti. Arslan, "İğne ya da lazer akupunktur yöntemi ile 10-12 seansta migren ağrılarını yüzde 60 ila 70 oranında azaltmak mümkün" dedi. Hüseyin Arslan, akupunktur yönteminin sigarayı bırakmada da etkili olduğunu, bu yöntemle sigaranın tek bir seansla bırakılabileceğini anlattı. Arslan, akupunkturun zenginlere hitap ettiği yönündeki kanının da doğru olmadığını vurguladı.

Diyabet ve şişmanlık dayanışmasını akupunktur bozuyor

Alternatif tıp yöntemlerinden biri olan akupunktur, diyabet tedavisini desteklemek amacıyla dünyada yaygın olarak kullanılıyor. Diyabet ve şişmanlığın genelde bir arada görülmesi, akupunktur iğnelerinin ideal kiloya ulaşmadaki rolünü gündeme getiriyor. Diyabete karşı tamamlayıcı tedaviler arasında sadece akupunkturdan değil; masajdan ve reikiden de yararlanılıyor

Dr. Nüzhet Ziyal, yıllar önce Japonya’ya giderek akupunktur eğitimine başlamış, sonrasında İngiltere, Almanya, ABD ve Çin gibi ülkelerde akupunkturla ilgili çalışmış, profesyonel anlamda akupunkturu ülkemize getiren ilk hekim olarak tanınıyor. Akupunktur Derneği başkanı da olan Dr. Nüzhet Ziyal, bu tamamlayıcı tedavi yönteminin diyabet tedavisindeki yeri üzerine de araştırmalarda bulunmuş. Dr. Ziyal, diyabet tedavisinde akupunkturdan nasıl yararlanıldığına dair soruları yanıtladı...

* Diyabet hastalığı ile ilgili akupunktur çalışmalarınız nasıl sonuçlar veriyor?
Bu sorunuza öncelikle tip 2 diyabet ile ilgili çalışmalar yaptığımızı söyleyerek başlıyorum. Diyabetle ilgili çalışmalarımızda 30 yıllık obezite (aşırı şişmanlık) çalışmalarımızdan yola çıktık. Yaptığımız tespitler şunu gösterdi; obezite sebeplerinde birinci sırada diyabet hastalığı, ikinci sırada tiroit fonksiyon bozuklukları, üçüncü sırada ise apistat merkezinin fazla açık olması ve hastanın doyma hissinin normal dengesinin bozulması vardı.

KİLO VERMEK GEREKİYOR
* Diyabetle obezite birlikte gidiyordu yani. Obezite için başvuran hastalara ne gibi tedaviler uyguladınız?
Bize başvuran kilolu hastaların yüzde 85’inde şeker dengesinin bozuk olduğunun sinyallerini aldıktan sonra "oral glikoz tolerans testi" yaptırdık. Bu testler sonucu hastaların yüzde 70’inde açlık kan şekeri normal hudutlardaydı, yani; açlık kan şekeri yeterli bir araştırma değildi. Glikoz tolerans testi bozuk hastaların yüzde 30’unda açlık kan şekeri 120’nin üzerindeydi. Bilindiği üzere; ülkemizde insanların yüzde 60’ında şeker dengesi bozuktur. Tip 2 diyabetin akupunkturla tedavisine ilave olarak, muhakkak uygun beslenme şekline geçilmesini sağladık.

* Bugüne kadar kaç diyabetliye akupunktur tedavisi uyguladınız?
82 kişiye bir sene boyunca akupunktur tedavisi uyguladık. İlginç olan; bize kilo vermek için başvuran hastalarımızın hiçbiri diyabetli olduğunu bilmiyordu. Tiroit dengesizliğiyle glikoz tolerans bozukluğu olan hastalara tiroit tedavisinin eklenmesinin şeker düzeyini daha çabuk düzenlediğini gördük.

* Tedavi ettiğiniz ilginç örnekler var mı?
Şekeri, tiroidi ve genital kistleri olan iki hanım hastamızda, akupunkturla altı ayda alınan netice jinekologlarını bile şaşırtacak kadar başarılı oldu. Bu şu demektir; akupunkturla bütün hormon dengesizliklerini düzeltmeye yönelik tedavi şarttır. Diyabet hastasında tiroit dengesizliği bilindiği gibi yüksek düzeydedir. Çünkü diyabet hipotalamik seviyede tiroidi etkilemektedir. Ayrıca TSH solunumu etkilemekte, bu da pankreası etkilemeye götürmektedir. Akupunkturla obezitede alınan neticelerin sadece kilo vermeye yönelik olması en büyük şikayet konusu. Halbuki bu sebepleri tedavi ederek neticeye varabilirsek, kilo veriş de kalıcı olacaktır. Ve en önemlisi; hasta şekerli olduğunu öğrenecek, hayatını ona göre sürdürecektir veya tiroit fonksiyon bozukluğunun tedavisiyle uğraşacaktır.

* Tedavideki sıkıntılarınız neler?
Akupunkturla tedavi ettiğimiz 82 hastamızın çoğunluğu üç ayda olumlu cevap vermiştir. Hastalarımızın yüzde 10’u olumlu sonuçlara bakıp ’Artık gerek yok’ diyerek tedaviyi kesmiştir. Ve yüzde 30’u ne yazık ki olumlu giden sonuçlara bakarak tedaviyi kısa sürede terk edip kontrole gelmemiştir. Akupunkturla tip 2 diyabet tedavisi sonuçlarını tam olarak görmemiz için hastaların düzenli takibi şarttır. Tedavinin yarım bırakılması doğru değil.

* Tamamlayıcı tedavi nedir?
Akupunktur, aromaterapi, ayurveda, şifalı bitkilerle tedavi, masaj, meditasyon, müzik, karaciğer temizleme tedavisi gibi beslenme tedavileri, reiki, geleneksel Çin tıbbı gibi seçenekler, bilimsel tedavilere alternatif olarak sunulan tamamlayıcı tedaviler arasında yer alır. Binlerce yıldır yaygın olarak kullanılan tamamlayıcı tedaviler, günümüzde gerek sağlık çalışanları gerekse sorunlarına çare arayan birçok kişi tarafından artan sayıda kullanılıyor. Amerika Birleşik Devletleri’nde bile nüfusun yarısı tamamlayıcı tedavileri kullanıyor. Tamamlayıcı tedaviler adından da anlaşıldığı gibi; diyabet tedavisi için gerekli ilaç, insülin ve beslenme tedavisi yanında kullanılan tedavilerdir.

UZMANIN TECRÜBESİ ÖNEMLİ
* Tamamlayıcı tedavi şeker hastalığının tedavisinde etkin bir şekilde kullanılabilir mi?
Kanada ve İngiltere’de yapılan çalışmalarda diyabet polikliniklerinde izlenen diyabetli kişilerin yüzde 17’sinin tamamlayıcı tedavileri kullandıkları biliniyor. Avustralya’da St. Vincent Hastanesi Endokrin ve Diyabet kliniğinin yaptığı çalışmalarda da tamamlayıcı tedavilerin kullanım sıklığı benzer sayıda bulundu. İstanbul Üniversitesi Diyabet Bilim Dalı polikliniğine başvuran hastaların yüzde 62’si kan şekerini düşürmek amacı ile tamamlayıcı tedavileri kullanıyor.

* Tamamlayıcı tıp tedavilerinin riskleri ve faydaları neler?
Öncelikle uygulayan kişilerin yetenekleri büyük önem taşır. Bilimsel çalışmaların desteklediği sınırlı sayıda tamamlayıcı tedaviler olmakla birlikte, yapılan çalışmalar bu tedavilerin tıbbi yöntemlerin yerine uygulanmayacağını söylemiştir.

* Tamamlayıcı tıbbın olumlu etkileri neler?
Masaj, aromaterapi ve bazı bitkiler stresi azaltarak bireyin kendini mutlu hissetmesini sağlar. Masaj ve akupunktur; ağrıyı, nane ve ginseng ise, bulantı gibi diyabetin istenmeyen belirtilerini tedavi edebilir veya şiddetini azaltabilir. Aromaterapi konsantrasyon bozukluğunu azaltabilir. Reiki kişinin kendine daha olumlu bakmasına yardımcı olabilir. Ancak hangi yöntemi tercih ederseniz edin, doktora danışmanız gerekli.
KAYNAK

MEDİTASYON

Meditasyon » Her şeyden önce, meditasyonu önemsemek ve ona özen göstermek gerekir.


O, insanı kendi merkezine götüren bir yoldur.
Bu yüzden, meditasyona başlamadanÖnce kendinizle ilgili imajınızı değerlendirmeniz sonderce

önemlidir. Eğer bir insan cinlere, kötü ruhlara, şeytana ve cehenneme inanı yorsa, bu inancın

Doğurduğu korku, panik suçluluk duygusu gibi durumlar derin meditasyon hallerinde Ortaya

çıkabilir Ama unutmayın i, bu tür inançlar bir şartlı reflekstir Bunlar tamamen korku ve

olumsuzluk doğurmak için bize öğretilmiş, sürekli yinelenerek içimize işlemiş şeylerdir

Unutmayalım ki, kendi gerçeğimizi kendimiz yaratırız Meditasyonun başlangıç Aşamalarında,

kişinin doğasının pisikolojik ve dini oluşumu onun meditaktif deneyimine Yansıyabilir inanç

sistemleri birden “gerçeğe” dönüşerek birer hortlak gibi bizi taciz edebilir, Kendi içimize

yönelmeye başlayınca, koşullandırılmış inanç sistemlerimizi de harekete geçirmeye, bazen de

kendimizle ilgili yıllardır taşıdıgımız olumsuz bir imajı acı verici bir şekilde parçalamaya başlarız.

bu içimizde öyle bir korku doğurabilir ki sonuçta bilmediğimiz bir melekle gitmektense “bildiğimiz

şeytanla” kalmayı yeğleye biliriz Korku içimizdeki Tanrı’ya ulaşmamızı engeller.

İnsan kendi içsel varlığı üzerğne ciddi biçimde düşünmeye başlaması, olgunlaşma sürecinde

atabileceği en büyük adımdır Bu adım eski varsayımlarımızı ve inançlarımızı sorgulamaya

Karar verdiğimizde çok acı verici bir hale gelebilir Hepimiz geçmişin kötü izleriyle dolu, incinmiş,

yaralanmış varlıklarız Sırtımızda taşıdıgımız bu olumsuz yük, Meditasyonla hafifletilebilir, ama bu

aynı zamanda bazı çirkin gerçeklerle yüzleşmeye ve sonra onlardan kurtulma cesaretini göstermeye

hazır olamak demektir. Burada kurtulmak , bildik sınır taşlarının güvenliğinden ya onlar vasıtasıyla

kendimizi başkalarının iradesine teslim ettiğimiz ve sırladığımız alışkanlıklardan kurtulmak demektir.

Taşıdığınız imaj ne denli sefil edici olur sa olsun sizin tutunmak istediüiniz imajdır. Bunun nedeni,

yanlızca bu imajın size güven verici bir şekilde bildik gelmesi değil: ama bu imajın, kendinizle ilgili

konularda başkalarını suçlamanıza izin verdiğini bilinçsiz olarak fark etmenizdir.
Kaynak: Shirley Maclaine
Dişarıda hiçbirşey var
http://meditasyon.8m.net/
kaynak

-ŞALGAM-



Şalgam suyu, mor havucun özü alınarak yapılıyor. Önce, bulgur unu mayalanıp bir hafta bekletiliyor, iyice ekşidikten sonra sulandırılıp, dut ağacından yapılan özel tahta fıçılara bırakılıyor.

Ardından, mor havuç iyice temizlenip kaynatıldıktan sonra bu fıçılara konuluyor, üzerine de şalgam turpu yerleştiriliyor. Tahta fıçılarda bir hafta daha bekletilen bu karışıma tuz ilave ediliyor. Fıçı içinde şarap gibi olgunlaştırılan şalgam, bekleme süresi sonunda süzülerek içime hazır hale getiriliyor.

Şalgam suyunu acılı olarak içmek isteyenlerin bardağına ise bir miktar süs biberinden elde edilen acı sos ilave ediliyor.

ŞEKER HAKKINDA....

  1. Küp şeker çayın üstünde neden yağ bırakır?
    Cevap : Eskiden küp şekerin üretimi sırasında, üretimi kolaylaştırmak için yardımcı maddeler kullanılırdı. Bu maddeler bazen suyla karıştığı zaman (örneğin çayda) farklı görünümlerde olabiliyordu. Ancak şu anda üretilen küp şekerlerde bu tür durumlar ortaya çıkmamaktadır
  2. Esmer şeker nedir?
    Cevap : Esmer şeker, beyaz kristal şekerin bir miktar melasla karıştırılması yoluyla elde edilen şekerdir. Rengi esmer olduğu için "esmer şeker" veya "kahverengi şeker" diye adlandırılır.
  3. Kireç taşı ne işe yarar?
    Cevap : Kireç taşı, şeker üretim prosesindeki yardımcı ham maddelerden biridir ve şeker fabrikasyonunda ham şerbetin arıtım işleminde kireç sütü olarak kullanılır. Kireç sütü, kireç taşından elde edilen sönmemiş kirecin söndürülmesiyle hazırlanır ve arıtım istasyonunda ham şerbet bu kireç sütüyle arıtılır. Fakat takip eden filtrasyon aşamasında sisteme katılmış olan tüm kireç kalıntıları ve pancardan gelen şeker haricindeki diğer katı maddeler şerbetten tamamen uzaklaştırılır. Dolayısıyla kristalizasyonda yani bildiğimiz şekerin yapısında kireç kalıntıları yoktur.
  4. Küp şekerde toz şekere göre bir katkı maddesi var mı?
    Cevap : Ne küp şekerde ne de beyaz kristal şekerde herhangi bir katkı maddesi bulunmamaktadır.
  5. 1 kilo toz şeker kaç kilo pancardan çıkar?
    Cevap: Kullanılan pancarın şeker içeriğine bağlı olarak yaklaşık 7-8 kg pancardan 1 kg. beyaz kristal şeker elde edilir.
  6. Şeker hastalarının kullandığı şeker pancardan mı üretiliyor?
    Cevap : Şeker kelimesi halk dilinde bazen tat veren maddelerin genel ismi olarak da kullanılmaktadır. Fakat genelde şeker deyince kimyasal ismi "sakkaroz" olan tatlı beyaz kristal yapıdaki madde kastedilir. Şeker pancarından elde edilen şeker "sakkaroz"dur. Sakkaroz, vücutta parçalanarak yine bir nevi şeker olan glikoz ve fruktoza dönüşür ve enerji kaynağı olarak vücut tarafından kullanılır.
    Şeker hastalığının kabaca tarifi, kandaki glikoz miktarının normal değerlerin üzerinde seyretmesi olduğu için şeker hastaları sakkarozu veya bu sınıftan olan şekerleri kullanamazlar. Bunun yerine tat verici olan ancak kimyasal yapısı şeker veya şeker türevleri olmayan, sadece tat veren kimyasal tatlandırıcılar kullanırlar. Dolayısıyla bu kimyasal tatlandırıcılar şekerler sınıfından olmadığı için pancardan üretilmezler. Ancak bu maddelerin kullanımı tamamen doktor tavsiyesine göre olmalıdır.
  7. Kamış şekeri ile pancar şekeri arasındaki farklar nelerdir?
    Cevap : Şeker kamışından elde edilen şekerle şeker pancarından elde edilen şekerlerin her ikisinin yapısı da "sakkaroz" dur. Kabaca bir fark yoktur. Ancak her iki bitkinin yapısından gelen organik ve anorganik maddelerin kristalizasyona etkileri farklı olabileceğinden kamış şekeri ve pancar şekerinin kristal yapılarında farklılıklar olabilir
  8. Şeker üretiminde kömür tozu kullanılıyor mu?
    Cevap : Şeker teknolojisinin ilk yıllarında rafineride ağartma özelliğinden dolayı kömür tozu kullanılıyormuş. Ancak günümüz modern şeker üretim teknolojisinde bu tür ağartıcı maddelerin kullanılmasına gerek yoktur ve bu sistemler terkedilmiştir.
  9. Farklı fabrikaların ürettiği şekerlerin tatları farklı mıdır?
    Cevap : Ülkemizde şu anda üretim yapan tüm fabrikalar, ana girdi olarak şeker pancarı kullandığı için ürettiği şekerlerin de tat oranı olarak farkı yoktur. Eğer küp şeker söz konusu ise farklı marka küp şekerlerin şeker ebatları, şekiller ve kullandıkları yöntem gereği sıkıştırma oranları birbirinden farklı olabileceğinden bu fark, tat verme oranını da etkileyebilir. Ancak her halükarda 1 kg. şeker hep aynı tadı verir.
  10. Küp Şeker Nasıl Yapılmaktadır ?
    Cevap : Küp şeker, bildiğimiz kristal şekerden, halk diliyle toz şekerden yapılır. Küp şeker üretiminde fazla iri kristalli olmayan şekerler tercih edilir. Küp şeker üreticileri piyasa şartları nedeniyle şekeri genellikle şeker fabrikalarından temin ederler. Küp şeker üretimi, özetle kristal şekerin hafif nemlendirilmesinden sonra makinede belli şekildeki kalıplara preslenmesi ve takiben kurutulması işleminden ibarettir. Üretim aşamasında içerisine herhangi bir ilave madde katılmaz. İşlem sırasında buhar da kullanıldığı için küp şeker dağılmaz. Maliyeti, kullanılan makineye, çalıştırılan iş gücüne ve diğer giderlere bağlıdır.KAYNAK

PROBİYOTİKLERİN İNSAN SAĞLIĞINDAKİ ÖNEMİ


İnsanlar kendi hücrelerinin 10 katı sayıdaki (100 trilyon) faydalı bağırsak mikrobu ile ortak bir yaşam sürdürmektedir. Faydalı bağırsak mikropları (probiyotikler) çeşitli yararlarının yanında dış ortamdan gelen zehirli maddelerin kana geçmesini engelleyen koruyucu bir bağırsak tabakası oluştururlar. Bağırsaktaki sağlıklı mikrop dengesinin, zararlı mikroplar lehine değişmesi, yani bağırsaktaki mükemmel dengenin bozulması çok sayıda ivegen ve müzmin hastalığa yol açar.



Son yıllarda rafine gıdaların tüketimindeki artışa paralel olarak, turşu, yoğurt ve çeşitli salamuralar gibi geleneksel fermantasyon gıdalarının az tüketilmesi, süt ve yoğurt gibi fazla tüketilenlerin ise ekşimesin ya da kesmesin diye pastörize edilmesi ya da antibiyotik katılması vücudumuzun mükemmel probiyotik dengesini alt üst etmiştir.

Bu yazımızda beslenmenin en temel konularından biri olan “probiyotikler” i irdeleyeceğiz.

Probiyotik- Prebiyotik

Yeterli miktarda yenildiğinde insan ya da hayvan sağlığını olumlu yönde etkileyen mikroorganizmalara probiyotik denir.

Bağırsaktaki bazı mikroorganizmaların çoğalmasını artıran ve/veya aktivitesini uyaran ve insan ya da hayvan sağlığını olumlu yönde etkileyen maddelere (besinsel lifler gibi) prebiyotik denir.

Probiyotiklerin tarihi

Kitab-ı Mukaddesin Farsça bir versiyonunda Hazreti İbrahimin uzun yaşaması(yüzlerce yıl!) fazla miktarda fermante süt ürünleri (yoğurt, süt, peynir vb) yemesine bağlanmıştır (Genesis, yaradılış, tekvin”18:8)

MÖ 76 yılında Roma tarihçisi Plinius ishal tedavisinde fermante süt ürünlerinin kullanılmasını salık vermiştir. Ortadoğu, Afrika, Kafkas toplumlarının süt, yoğurt ve peynir ürünlerini eski çağlardan beri tükettikleri bilinmektedir

Probiyotik ve Metchnikoff

1912 Nobel Tıp Ödülünü kazanan Rus bilim adamı Élie Metchnikoff bilim dünyasında probiyotiklerin kaşifi sayılabilir.

Metchnikoff yoğurt ve peynir gibi süt ürünlerinde bulunan asit yapan mikroorganizmaların bağırsaktaki hastalık yapan mikroorganizmaları nötralize ettiğini saptamıştır.

Metchnikoff, Bulgaristan ve Kafkasya’da yaşayan insanların uzun ömürlü olmasını probiyotiklerden zengin gıdaların fazla tüketilmesiyle açıklamıştır.

Probiyotikler = yararlı bağırsak mikropları (bakteriler ve mantarlar)

Erişkin bir insan bağırsağında 100 trilyon (1,5 kg) faydalı bakteri ve mantar bulunur. Bu rakam insan hücre sayısının 10 katı kadardır. Sayıları 400’ün üzerinde olan bu bakteriler ve mantarlar normal bağırsak florasını oluştururlar.

Bu bakteriler ve mantarlar 300 m2 büyüklüğünde bir yüzey oluşturan bağırsak sümüksü zarını koruyucu bir tabaka şeklinde kaplar.

Probiyotiklerin görevleri
  • Bağışıklık sistemini güçlendirmek.
  • Yiyeceklerin hazmını kalaylaştırmak.
  • Vitaminlerin (K vit, biyotin, B12, niasin vb) sentezini yapmak.
  • Bağırsak duvarını zararlı maddelerden korumak ve bağırsak geçirgenliğini azaltmak.
  • Zararlı maddelerin (toksinler) kan dolaşımına geçmesini engellemek.
  • Besin allerjilerini ve ekzemayı önlemek.
  • Kronik enflamatuvar (iltihabi) hastalıkların oluşumunu engellemek.
  • Kanseri önlemek.
  • Yaşlanmayı yavaşlatmak.
  • Depresyonu hafifletmek.
  • Otizm bulgularını hafifletmek.
  • İshali önlemek ve tedavi etmek.
  • İdrar yolu iltihaplarını önlemek.
  • Kabızlığı tedavi etmek.
  • Böbrek taşlarının (okzalat) oluşumunu azaltmak.
Sezaryen doğum ve probiyotikler

Bebek doğum sırasında vajenden gelen probiyotikler (laktobasiller ve bifidobakterler) ile karşılaşır. Bebek anne sütü ile beslendikçe normal flora gelişir. Sezaryen ile doğan bebekler dış ortamda bulunan mikroplar ile karşılaşır ve normal flora oluşamaz. Doğum sonrası ilk kolonize olan floradan sağlıklı floraya geçiş uygun beslenme ortamı meydana getirilse bile oldukça zordur.

Bağırsak florasının bozulmasının sonuçları
    Probiyotiklerin bağırsak mukozası üzerinde oluşturduğu koruyucu tabakanın ortadan kalkması bağırsak geçirgenliğini artırır.Yeteri kadar sindirilmemiş yiyecek maddeleri ve nötralize edilmemiş toksinler kan dolaşımına geçer.Bağışıklık sistemi yeteri kadar sindirilmemiş protein parçacıklarına karşı aşırı bir şekilde uyarılır.Bu yabancı protein parçacıklarının bazıları vücudun kendi proteinlerine çok benzer.Bağışıklık sistemi aşırı uyarıldığı zaman kendinden olanı yabancıdan ayıramaz. Onu tahrip ederken kendinden olanı da tahrip eder. Bunlara oto immün (öz bağışıklık) hastalıklar denir.

Tedavisi ya da önlenmesinde probiyotiklerin kullanıldığı çeşitli hastalıklar ;

  1. İshal
  2. Yapılan çok sayıda çalışma probiyotik yiyeceklerin ishal tedavisinde son derece başarılı olduğunu göstermiştir. Geleneksel halk tıbbında ishalli kişilere yoğurt verilmesi yaygın bir uygulamadır. Probiyotikler virüs ishallerinde daha etkili olmakta, dizanteri şeklinde ishalleri fazla etkilememektedir.
  3. Antibiyotik ishali

  4. Oral antibiyotik kullananların yaklaşık %20’sinde bağırsak florasının bozulmasına bağlı olarak ishal gelişmektedir. (Etkenler daha çok C. difficile ve K. oxytoca’dır) Probiyotikler antibiyotik ishallerinin önlenmesi ve tedavisinde oldukça başarılıdırlar.
  5. Uyarılgan (irritabl) bağırsak sendromu

  6. İrritabl bağırsak sendromu 6 ay-4 yaş arasındaki çocuklarda görülen günde 4-10 kez müküslü ve sulu ishal ile özellenen bir bağırsak hareket bozukluğudur. Probiyotikler irritabl bağırsak sendromunda ishali azaltmaktadır.
  7. Crohn hastalığı- Ülseröz kolit

  8. Crohn hastalığı ve ülseratif kolitin temel nedeninin bağırsakta sağlıklı mikroorganizma dengesinin hastalık yapan mikroorganizma lehine bozulması sonucu gelişen bir reaksiyon olduğu düşünülmektedir. Probiyotikler bağırsakta sağlıklı mikroorganizma dengesini kurarak Crohn hastalığı ve ülseröz kolit bulgularını hafifletebilirler.
  9. Yağ ve protein sindirimi

  10. Süt ürünlerinin içindeki probiyotikler bağırsakta bulunan proteinlerin ve yağların sindirilmesini sağlarlar yani yiyeceklerin hazmını kolaylaştırırlar. Proteinlerin en küçük birimlerine (amino asitler)kadar indirgenmesi (protein hidrolizi) alerjik olayların oluşumunu azaltabilir.
  11. Kanser

  12. Yaygın olarak kullanılan bir probiyotik kaynağı olan yoğurdun antikanserojenik (kanseri tedavi edici) etkilerinin olabileceği gösterilmiştir.
  13. Meme kanseri
  14. Göğüs kanseri kadında en çok görülen kanser çeşididir. Çok güçlü deliller olmamasına rağmen yoğurt gibi fermante süt ürünlerinin kullanılmasının göğüs kanserini azalttığını çeşitli çalışmalar ile gösterilmiştir.
  15. Kalın bağırsak kanseri

  16. Kalın bağırsak (kolon) kanseri gelişmiş ülkelerde en çok görülen tümörler arasında ikinci ya da üçüncü sıradadır. Deneysel ve epidemiyoloik çalışmaların birçoğu probiyotiklerin kolon kanserinden korunmada önemli bir rolü olduğunu göstermektedir. Epidemiyoloik çalışmaların birçoğu probiyotiklerin kolon kanserinden korunmada önemli bir rolü olduğunu göstermektedir. Bir bölüm çalışmada ise böyle bir etki gösterilememiştir.
Probiyotiklerin kolon kanserini önleme mekanizmaları
  • Mütasyon ve DNA hasarının azalması.
  • Kanser oluşumuna yataklık eden enzimlerin (ß-glukuronidaz, nitroredüktaz, azoredüktaz) aktivitelerinin azalması.
  • Kanser yapan maddelerin (mutajen) etkisizleştirilmesi.
  • Kısa zincirli yağ asitlerinin üretiminin artması ve asiditenin artması.
  • Kanserli hücre intiharının (apopitoz) hızlanması.
İdrar yolu hastalıkları

Probiyotikler genital ve üriner sistem enfeksiyonlarını azaltırlar. Probiyotikler bu özelliklerini aşağıdaki mekanizmalar ile sağlarlar;

  1. Vajina pH’sının düşürülmesi.
  2. Salgıladıklar H2O2 ve bakteriyosinlerin bakterileri etkisizleştirmesi.
  3. Hastalık yapan bakterilerin mukozaya yapışmasının engellenmesi (yarışmalı inhibisyon).
Alerji

Probiyotikler inek sütü allerjisi, atopik ekzema ve diğer alerjik hastalıkların profilaksi (korunma) ve tedavisinde başarı il kullanılmaktadır.

Romatoid artrit

Floranın bozularak bağırsak geçirgenliğinde meydana gelen artışın sadece bağırsakta değil bağırsak dışı birçok organda da iltihabi hastalıklara yol açtığı düşünülmektedir. Yeni tanı almış romatoid artritli hastaların bağırsak florasının normal olmadığı saptanmıştır.
Probiyotiklerden zengin bir diyetin antiromatizmal ilaç ihtiyacını azalttığı, klinik bulguları hafiflettiği gözlenmiştir.

Probiyotiklerin alerji önleyici özellikleri

Probiyotikler bağırsaklardaki koruyucu mukoza bariyerini güçlendirler; böylece bağırsak geçirgenliğini azaltarak allerjik maddelerin kana geçmesini engellerler.Süt proteinleri tripsin ve pepsin enzimleri yerine probiyotik enzimleri ile parçalanır. Bu nedenle mononükleer hücrelerden sitokin sentezini uyarmazlar. Probiyotikler alfa 1-antitripsin ve tümör nekroze edici faktör düzeylerini düşürerek bağırsaktaki iltihabı baskılarlar.Probiyotikler sekretuvar IgA antikor yapımını artırarak mukoza bağışıklığını artırırlar.

Otistik çocuklarda bağırsak florası

Otistik çocukların çoğunda bağırsak florası bozulmuştur.Bu kişilerde patojen bakteriler, mantarlar ve parazitler aşırı şekilde ürer. Bu patojen mikroorganizmalar yiyeceklerin sindirimini bozarlar ve çeşitli toksinlerin oluşmasına yol açarlar.

Okzalat taşı

Bağırsaktan emilen okzalat oranının artmasının (>%5) üriner sistemde okzalat taşı oluşmasının temel nedeni olarak düşünülmektedir. Oxalobacter formigenes bağırsakta bulunan okzalatı parçalayarak emilen miktarı azaltırlar. Probiyotik verilen taşlı hastalarda idrardan okzalat atılımının azaldığı gösterilmiştir.

Bağısak florasının bozulmasının başlıca nedenleri
  • Karbohidrattan zengin gıdalar
  • Rafine gıdalar
  • Çeşitli toksinler
  • Antibiyotikler
  • Sezaryen doğumlar
Diyet ile normal bağırsak florası nasıl sağlanır?

Un ve şekerden fakir, sebze, meyve, et ve yumurta gibi doğal gıdalardan zengin bir diyet bağırsak florasının koruyuculuğunu artırır. Fermantasyon ürünleri (turşu, yoğurt, peynir, sirke, tuzlama yiyecekler) bağırsak florasında bulunan probiyotikleri artırırlar. Pastörizasyon, gıdalardaki probiyotikleri büyük ölçüde tahrip eder!! Probiyotikten en zengin gıdalar anne sütü ve yoğurttur. Süt ve yoğurt tüketirken dikkat edilecek noktalar

Mümkünse pastörize edilmemiş, fakat temiz günlük mandra sütü tüketilmelidir.
Güveniyorsanız (!) sokak sütçüsünden de süt alabilirsiniz. Şehirdekiler için en iyi olabilecek seçenek günlük pastörize şişe sütleridir.
Uzun ömürlü homojenize kutu sütlerini kesinlikle kullanmayınız. Sadece ekşiyen ve/veya kesilen süt ve yoğurtları yiyiniz (bulursanız!!!). Bulamazsanız kendiniz yapın hem daha ucuz hem de çok daha sağlıklıdır.

Prof.Dr. Ahmet AYDIN Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
KAYNAK