Thursday, April 2, 2009

EVLİLİK

Doktora gittiğimizde birtakım sorularla karşılaşırız. Hastalığın veya rahatsızlığın türüne göre soruların tipi de değişmektedir. Eğer yüksek tansiyon rahatsızlığımız var ise; “Kilonuz nedir?”, “Başınız ağrıyor mu?”, “Tuzlu–yağlı–hamur işi çok yer misiniz?”, “Egzersiz yapıyor musunuz?” türünden sorulara muhatap oluruz.

Ancak, genelde sorulan sorular, hep fizikî hayatımızla, bedenimizle ilgili olmakta; ruhî yapımız ihmal edilip, sosyal bir varlık olduğumuz unutulmaktadır. Tıp ve psikiyatrideki gelişmelerden de biliyoruz ki, birçok hastalığın temelinde psikolojik ve ruhî, daha doğrusu insanın nefsi ve egosuyla ilgili sebepler bulunmaktadır.

Sağlık, yalnızca biyolojik açıdan normal olma hali değil, aynı zamanda aklî muhakeme ile dünyayı idrak etme, iç aleminde kendisiyle barışık olma, duygulardan iyi yönde yararlanabilme, davranışlar itibariyle müsbeti yakalama, sosyal manada çevre ile uyumlu olma ve her yerde yapıcı davranma durumudur.

Bir araştırmaya göre mutsuz ve problemli evlilikler, insanda hipertansiyon sebebi olabilmektedir. Bilindiği gibi hipertansiyon, modern dünyada en çok öldüren hastalıklar listesinin en başında yer almaktadır. Bu çalışmadan sonra doktorlar herhalde hastalarına sordukları sorularda bir takım değişiklikler yapacaklardır. Meselâ şu sorular sorulabilir:

–Eşinize en son ne zaman çiçek aldınız?

–Ailenize yeterince zaman ayırıyor, onlarla hoş vakit geçiriyor musunuz?

–Çocuklarınızı öpüyor musunuz?

–Akraba ve eş dost ziyaretlerini ne kadar sıklıkla yapıyorsunuz. Veya ihmal mi ediyorsunuz?

–Çevrenizdeki insanlarla hediyeleşiyor musunuz?

–Birine en son ne zaman hediye aldınız? veya size en son ne zaman bir hediye verildi?

Bu tarz soruları uzatmak mümkün. Bazılarımız belki de bu soruları özel bulabilirler. Ancak Amerika’da “evlilik danışmanlığı veya hakemliği” (Marital Counselling) denilen bir hekimlik türü sadece bu gibi konularla ilgilenmektedir.

Burada sevindirici bir hususa parmak basıp geçelim. Batı’da ve Amerika’da aile müessesesi çok darbeler alıp zedelendiği için bu tip hekimlik alanları ortaya çıkmıştır. Ülkemizde ise aile yapısını dinamitleyen çok faktör olmasına rağmen, dinimizin bu müesseseye verdiği çok büyük önemden dolayı bu tip kurumlar nisbeten azdır.

Hem inancımıza göre, hem de hayatın bize öğrettiği bir hakikat olarak anne, çok mukaddes bir varlık, baba ailesinin rızkı için çalışması ibadet olan kahraman bir babayiğit, karı–koca arasındaki muhabbet ve sohbet de sanki cennette yapılan tatlı bir görüşmedir.

Dr. Brian Baker’e göre insanlarla iyi ilişkiler kurulması ve insanlardan gelen sosyal destek, kan basıncını düzenlemektedir.

Kalp damar sistemi başta olmak üzere insan vücudu, sosyal destek konusunda çok hassas olup, anında ve doğrudan cevap vermektedir.

Bir kaç misalle açarsak: Psikolog Daniel Goleman’a göre stresli insanlar sakin insanlara nazaran iki kat daha fazla gribe yakalanmakta, karamsar ve inatçı insanların hayatlarında astım, ülser ve kalp rahatsızlıklarına yakalanma riski 3 kat daha fazla olmaktadır.

Ayrıca depresyon, kansere zemin hazırlamaktadır. Uyluk kemiği kırılan yaşlılar neşeleri yerinde ise üç kat daha hızlı iyileşebilmektedir. Hastalığını kabul edip problemleri hakkında konuşan kanser hastaları da, hastalığını kabullenemeyen ve konuşmayanlara nazaran daha çabuk iyileşmektedirler.

Doktor Charles Miner’e göre kızdığımız zaman tansiyonumuz 6 derece artar. Bunun kalbimiz üzerindeki zararlı tesiri oldukça yüksektir. Kalbimiz, karşılaştığımız insanlar arasında, duygularını kontrol edebilen neşeli ve huzurlu olanlardan hoşlanır.

Zaten hırçın, her şeye hiddetlenen, inatçı insanlardan kim hoşlanır ki, kalbimiz hoşlansın?!

Büyük bir düşünüre göre ise; kızgınlık, kıskançlık, öfke, haset ve tamah gibi kötü duygular, kanserden daha tehlikeli manevi tümörlerdir.

Bu tür hastalıklar, insanın enerjisini tüketir, verimliliğini azaltır, beden sağlığını bozar, huzur ve mutluluğunu engeller. Kanser insanın 60–70 yıllık ömrünü yok ederken; haset, kin, kızgınlık, kıskançlık, öfke ve açgözlülük gibi manevî hastalıklar insanın sonsuz hayatını mahveder.

Dr. Baker’ın araştırmasından şu sonuçu çıkarabiliriz: “Mutsuz evlilikler, sağlık için zararlıdır (Bad marriages bad for your health).”

Üç yıl süren bu araştırmanın başında 100’den fazla kadın ve erkek bir anket doldurmuşlardır. Evliliklerin kalitesini ortaya çıkaran bu ankete ilâve olarak katılan kişilerin hergün tansiyonları ölçülmüştür. Ayrıca, kendilerinden tutmaları istenen günlük değerlendirilmiştir.

Sonuçta, üç yıl önce mutsuz bir evliliği olanların üç yıl sonra tansiyonları anlamlı olarak artmıştır. Mutlu evliliği olanlarda ise tansiyon düşmüştür.

Yani mutlu evlilik, koruyucu bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Yine üç yıl sonra mutsuz evlilikleri olanlarda, kalbin sol karıncık (ventricle) duvarının kalınlığı artmıştır. Bu da yüksek tansiyon belirtisidir.

Daha önce yapılan çalışmalarda da, mutsuz evliliklerin şizofreni, depresyon ve kalp rahatsızlıkları ile ilgisi bulunmuştur.

Yine de sadece bu çalışmaya bakarak kesin hükümlere varmak yanıltıcı olabilir. Bunun ileride yapılacak çalışmalarla desteklenmesi lâzımdır. Birçok yeni psikososyal stress çeşidi vardır, ve bunlar yüksek tansiyona sebep olabilmektedir.

Hattâ insanlar bu stresin farkında bile olmayabilirler. Fakat unutmamak gerekir ki, en büyük meselemiz kendimizle, kendi içimizde yaşadığımız meseledir, ve dışarıdan bize doğru olan meseleler eğer büyüyor ve çözümsüzlüğe doğru gidiyorsa, bunda iç dünyamızın belli bir itminan ve sükunete ermemesi rol oynuyor olabilir.
Kanada Sağlık Araştırma Enstitüsü uzmanlarına göre ise, tansiyon hastaları için reçetelere yeni tedaviler yazma zamanı gelmiştir. Mutsuz evlilikler için tedavi programları bir çare olarak görülmektedir. Bunlardan biri; evlilik danışmanlığıdır.

Bazı hekimlere göre bu inanılmaz bir keşiftir.
Kur’an–ı Mu’ciz–ûl Beyan’da buyrulan, “Karı koca arasında bir mesele olursa, bir hanım tarafından bir de erkek tarafından iki hakem belirleyip meseleyi çözersiniz.” (Nisa suresi/35) şeklindeki tavsiyenin, yaşadığımız hayatın gerçeğine ne kadar uygun mucizevi bir reçete olduğunu böylece görmüş oluyoruz.

www.hayatifarket.com

SİGARA

Pasif içicilerde kalp hastalıklarına bağlı ölümler % 30 artış göstermiştir. (olumume sebep olmazsaniz sevinirim )




Sigara hemen hemen tüm akciğer hastalıklarında risk faktörüdür.

Grip,üst solunum yolu enfeksiyonları, pnömoni sigara içenlerde daha fazla görülür.

Kronik bronşit, amfizem çoğunlukla sigarayla ilişkilidir.

Sigara içen astımlarda şikayetler ve klinik bulgular ağırlaşır.

30'lu ve 40'lı yaşlarda sigara içenlerin kalp krizi geçirme riski içmeyenlerin 5 katıdır.

Sigara kalp hastalıklarına bağlı ölümlerin en az % 20'sinden sorumludur.

Sigara HDL (iyi yağ)'yi düşürür.

Kadınlarda östrojen eksikliği yaparak kalp hastalıklarını arttırır.

Kadın içicilerde kalp krizi riski erkek içicilere göre % 50 daha çok artış gösterir.

Sigara koroner arter hastalığı için major risk faktörüdür.

Sigara içenlerde miyokard infarktüsü riski 2.5 kat artmaktadır.

Başta koroner arterler olmak üzere tüm arteriyel sistemde yetmezliklere yol açarlar.

Sigara akut olarak kan basıncında 10 mmHg'lık artış yapar.

Sigara içen hipertansiyon hastalarında kalp ve böbrek problemleri daha sık görülür.

Hipertansif hastalarda sigara bırakıldığında koroner arter hastalığı riski % 35 - % 40 düşer.

Sigara içenlerde diyabet gelişme riski 1.4-3.3 kat artmaktadır.



Diyabetiklerde makro ve mikrovasküler komplikasyon artmaktadır.



Diyabetik sigara içicilerinde HDL azaldığından koroner arter hastalığı riski daha belirgindir.

Glisemi kontrolü sigara içen diyabetlilerde kötüdür



Sigara içen diyabetiklerin nefropati riski içmeyenlerden fazladır ( Mikroalbüminüri nedeniyle).



Nöropati riski Tip I ve II diyabetlilerde artar

ünde 1 paket sigara içenlerde felç geçirme riski 2.5 kat artar.



Doğum kontrol hapı kullanan kadınlarda sigara felç riskini arttırır.

Parkinson hastalığının erken semptomlarını baskıladığı için tanı konulmasını geciktirir.

Sigara üst solunum yollarında ödem, mukus sekresyonu ve mukosilier transport inhibisyonu yapar.



Nazal ve nazofaringeal mukozal klirensi bozar.



Üst solunum yollarında bakteri ve virüs kolonizasyonuna zemin hazırlar.

Östaki borusunda yetersizliğe yol açar.



Aktif ve pasif sigara içimi otitis media riskini artırır.



Menier hastalığı, akut işitme kaybı gibi durumlarda tedaviyi etkileyeceğinden sigara bıraktırılmalıdır.



Aktif ve pasif sigara içiciliğinde paranazal sinüzit riski artmaktadır.



Sigara içenlerde larenjit sık görülür.

Sigara yeni kemik oluşumunu önleyerek osteoporoza sebep olur.

Sigara içen kadınlarda menapoz sonrası dönemde kalça kırığı riski 60 yaşında %17, 70 yaşında %41 fazladır.



Omurgada bozukluklara yol açar.



Sigara içenlerde bel ağrıları daha fazla görülür.



Sigara içenlerin kemikleri yoğunluk kaybeder; kırıklar daha kolay olur ve iyileşme %80'e kadar daha yavaş olur.
Günde 1 paketten fazla içenlerde sırt problemleri de daha fazladir

Friday, February 27, 2009

BEYİN TESTİ

Beyninizin hangi tarafı daha gelişmiş?
Beyninizin hangi bölümünün daha fazla gelişmiş olduğunu öğrenmek istiyorsanız bu testle kendiniz belirleyebilirsiniz...

BEYNİNİZİN HANGİ TARAFI DAHA ÇOK GELİŞMİŞ...

1-Okuldayken hangi dersleri daha çok severdiniz?
a) Türkçe, Resim, Sosyal vb.
b) Fenle ilgili olanları

2-Hangi tip sporları yapmaktan hoşlanırsınız?
a) Tek başına yapılan sporları
b) Takım sporlarını

3-Gördüğünüz rüyaları ne sıklıkta hatırlarsınız?
a) Çoğunlukla hatırlarım
b) Ender olarak hatırlarım

4-Ellerinizi ve mimiklerinizi konuşurken ne kadar kullanırsınız?
a) Çok kullanırım
b) Çok az kullanırım

5-İki elinizin parmaklarını birbirine geçirerek kapatın. Hangi elinizin baş
parmağı üstte kalıyor?
a) Sağ
b) Sol

6-Şu an saatin kaç olduğunu tahmin edin, şimdi saate bakın, yanılma payınız
ne kadar?
a) On dakikadan fazla
b) On dakikadan az

7-Aşağıdakilerden hangisini daha kolay hatırlarsınız?
a) İnsanların yüzlerini
b) İnsanların isimlerini

8-İki gözünü açık tutarak elinizde ki kalemi, bir cam kenarı veya kapı
kenarı ile hizalayın. Önce sol gözünüzü, sonra sağ gözünüzü kapatın. Hangi
gözünüzü kapatınca kalem daha az oynuyor?
a) Sol gözümü kapatınca
b) Sağ gözümü kapatınca




***********************************************************

"A" ların sayısı fazla ise SAĞ beyniniz daha gelişmiştir...
"B" lerin sayısı fazla ise SOL beyniniz daha gelişmiştir...

***********************************************************

ben sag beyinliyim cünkü


-hayal ederim
-duyduklarımı unutmam
-hissederim
-koku alma tad alma benim için çok önemlidir
-sezgilerimi kullanırım
-iç güdülerim kuvvetlidir
-yeni şeyler üretirim
-subjektifim
-boyutları iyi algılarım
-ritim duygum gelimiştir
-bir bütün olarak görürüm
-duygularımla hareket ederim

********************************************************

ben sol beyinliyim cünkü


-mantık yürütürüm
-lineer düşünürüm
-sınıflandırır - isimlendirir
-dizer listeler yaparım
-analiz ederim
-yapı incelerim
-matematiksel işlemler yaparım
-bilinçli hareket ederim
-dili doğru kullanırım
-detayları görürüm
-inceler ve odaklanırım
-bütünü değil parçayı görürüm
-sistemli ve disiplinli çalışırım
-objektif davranırım

www.hayatifarket.com

FELÇ

Günde 3 bardak için felç riskini azalt
Diğer SAĞLIK haberlerini okumak için tıklayınız...
Günde 3 bardak için felç riskini azalt
Araştırmalar günde 3 bardak siyah veya yeşil çayın, felç riskini beşte birden fazla yani yüzde 21 oranda azalttığını gösterdi.


CaliforniaÜniversitesi'nden bilim adamlarının yaptığı araştırma, çayın, felç ihtimaliyle mücadelede güçlü bir silah olabileceğini ve günde 3 bardak siyah veya yeşil çayın, felç riskini beşte birden fazla, yüzde 21 oranda azalttığını gösterdi.

Araştırmayı yürüten bilim adamları, siyah ve yeşil çayın, içerdikleri hücre koruyucu antioksidanlar nedeniyle benzeri faydalı etkilere sahip olduklarını söyledi. David Geffen Tıp Fakültesi'nde görevli Prof. Dr. Lenore Arab, çayın içindekilerin, damarların hasarını azaltabileceğine inanıldığını ifade etti.

HABER 7

ÇOCUKLARIMIZ

Kriz önleminde çocuğunuza örnek olun

Çocuk Gelişim Uzmanı Şenay Yılmaz, çocuklarının sorunlarına dair ailelerden gelen soruları yanıtladı:


Sibel Tüzün'ün haberi

* Sekiz yaşındaki oğluma bir şey istediğinde hiç 'hayır' demedik. Ekonomik krizde harcamalarına dikkat etmesi gerektiğini nasıl anlatalım?
Çocuğun sürekli rahat ve istediklerine ulaşabileceği bir ortamda yetiştirilmesi, onun, zorlayıcı hayat koşulları ile karşılaşınca hırçın agresif ya da saldırgan davranmasına neden olabilir. Ona şartların zorlaştığını hissettirebilmeniz için işe önce kendinizden başlayın.

SAKİNLİKLE ANLATIN
Lükslerinizden vazgeçtiğinizi hissettirin; çok beğendiğiniz bir gömleği para biriktirerek alabileceğinizi eşinizle yüksek sesle konuşarak onun duymasını sağlayın. İsteklerinden gücünüzün yeten kısmını karşılayabileceğinizi, fazlasını yapamayacağınızı anlatın. Ancak bu konuşmayı sakin, sessiz ve onun da kendini rahat hissettiği bir ortamda yapın. Bunun bir süreç olduğunu zamanla atlatılacağına inandığınızı ve ondan aile bütçesine destek olmasını istediğinizi söyleyin. Durumu aşırı dramatize etmeyin.

* Çocuğum evde çok uslu ama okulda hep yaramazlık yapıyor. Ya da evde çok yaramasa okulda çok sessiz duruyor. Neden böyle yapıyor?
Çocuklar yaşadıkları zorlukları, stres yaratan durumları ya da ifade edemediklerini davranışlarıyla gösterirler. Hangi saatlerde, hatta hangi derslerde bu sorun artıyor, sorgulayın. Bunları tetikleyen nedenlere bakın. Nedenden sonuca gitmeye çalışın. Eğer evde hareketli okulda sessizse; ebeveynlerin dikkatini çekmek istiyor, okulda arkadaşları ile yaşadığı sorunları çözemediği için huzursuzluk yaşıyor ya da okulda kendine fazla özel vakit ayıramadığı için evde yaşadığı özgür ortamı sonuna kadar yaşamak istiyor olabilir. Onu anlamaya çalışın. Anlarken yargılamadan, tamamen onun gibi düşünerek sorunlara çözüm üretin.

* Arkadaşları çocuğumla alay ediyor. Çocuğumu nasıl yönlendirmeliyim?
Onu dinleyin ve arkadaşlarının neden dalga geçtiğini anlamaya çalışın. Sonra bu durumla başedebilme yolları üretin. Örneğin görmemezlikten gelmesini isteyin. Ya da o ortamdan uzaklaşmasını söyleyin.
* Kesinlikle diğer çocuklarla ya da velileriyle konuşmayın.
* Ona moral verin ve başınızdan geçen benzer bir olayı (gerekirse hikaye yaratın) anlatın. Çeşitli çözümler ürettiğinizi ve uyguladığınızı söyleyin.
* Çocuğunuzdan yaşadığı bu durumu anlatan bir resim çizmesini isteyin. Çizdiği bu resimleri duygu durumlarına uygun renklerde boyaması konusunda teşvik edin. Daha sonra resmini anlatmasını isteyin. Bu sayede olumsuz ve saldırgan duygusunu boşaltmış olur ve sakinleşir.
* Çocuğunuzun özgüvenini artıracak davranışlarda bulunun.

sabah / günaydın

RÜYALAR

Rüyalar ilişkilerinizi kurtarabilir

Rüyalar ilişkilerinizi kurtarabilir
Psk. Dr. Cengiz Demirsoy Rüya ile psikolojik onarım çalışmaları yapan Demirsoy rüya konusunda kadınların daha hassas olduklarını söyledi


NPİSTANBUL Nöropsikiyatri Hastanesi Etiler Psikolojik Destek Merkezi’nde rüya terapileri yapan Psk. Dr. Cengiz Demirsoy, Rüya ile psikolojik onarım çalışmaları yaparken, rüya konusunda kadınların daha hassas olduklarını fark ettiğini belirtti.

Demirsoy, "Bizim toplumumuzda, belki de tüm dünya toplumlarında, kadınların psikolojiye ilgisi erkeklerden daha fazla. Bunun bir nedeni kadının erkeğe göre daha ilişki odaklı oluşu... Kadınlar, eşleriyle, çocuklarıyla, akrabalarıyla, arkadaşlarıyla ilişkilerine daha fazla önem veriyorlar. Hem kendilerini hem de ilişkide oldukları kişileri “anlamak” kadınlar için önemli oluyor. Aynı zamanda çevreleriyle ilişkilerinin kalitesine de dikkat ediyorlar. Örneğin evli bir çift sorun yaşadığında, kadın erkeği ve ilişkilerindeki sorunu anlamak ve değiştirmek için daha çok çaba sarf ediyor. Bu nedenlerle psikolojiye erkeklerden daha açık ve daha yatkınlar. Aynı yatkınlığı rüya konusunda da görüyoruz. Erkekler genellikle rüyalarına önem vermezken, kadınlar rüyalarla daha yakından ilgileniyor ve aralarında paylaşıyorlar. Bu yatkınlık, kendimizi ve çevremizi anlamak için olumlu bir başlangıç. Aama yeterli değil!" dedi.

ERKEKLERİ TANIMAK İÇİN RÜYALAR KULLANILABİLİR

"Rüyalar, psikolojide önem verilen bir konu. Psikologlar, insanları anlamak ve hayatlarında olumlu yönde değişimler sağlamak için rüyalardan yararlanıyorlar. Ama rüyaları ele alırken kullandıkları belli bir yöntem var" diyen Demirsoy, " İşte, kadınlar da kendilerini ve ilişkide oldukları kişileri tanımak için rüyalardan yararlanabilirler ama bunun için rüya konusuna sadece açık, yatkın olmak yetmez, psikologların kullandıkları yöntemlerden yararlanmaları gerekir. Ve psikolojideki yöntemleri uygulayabilmek için mutlaka psikolog olmaları gerekmez, çünkü bunlar oldukça anlaşılır yöntemlerdir ve uygulama yaparak yetkinleşmek mümkündür" dedi.

Demirsoy'a göre, eğer bu yöntemler bilinmez ise, rüyalar sadece bir ilgi, hobi düzeyinde kalır ve rüyaların insanları anlamak konusunda bize sunduğu zengin fırsatlar kaçar...

(Haber 7)

Sunday, November 30, 2008

RENKLER

Renkle tedavi olmaya ne dersiniz

Renkle tedavi olmaya ne dersiniz
Evrende varolan her şeyin bir rengi vardır. Denizin mavisi, güneşin türlü sarı ve kızıl tonları insanın görüp algılayabildiği renkler. Bunların herbirinin de canlılar üzerinde etkisi.


Kırmızı-Hayat enerjisi : Kırmızı renk, kan dolaşımı ve kansızlık hastalıkları için faydalıdır. Kırmızı rengin fiziki etkilerini şöyle sıralayabiliriz: Soğuk algınlığı, bronşit, romatizma ağrıları, titreme ve soğuk hissi, kansızlık, denge bozukluğu.

Kırmızı renk, tansiyon hastalarına, sinirli ve histerik hastalıklarda ve şiddetli ateşi olan kişilerde tedavi amacıyla uygulanmaz.

Turuncu-Depresyon için etkili: Turuncu renk yorgunluk, halsizlik, uykusuzluk, korku ve depresyon için etkilidir ve eterik bedenimiz için takviye olur. Bunların dışında astım, bronşit, bağırsaklar ve özellikle kabızlık için çok iyi gelir.anne sütünün çoğalmasına da faydası olur.

Sarı-Baş ağrılarına iyi geliyor: Sarı renk mide bozuklukları, diyabet, kabızlık, böbrek rahatsızlıkları, gazlar, karaciğer zayıflığı, baş ağrıları ve migrene karşı etkilidir. Bunlarla birlikte sindirim sisteminizi güçlendirir ve güneş sinir ağı çakrasını da dengeler.

Sarı renkden renkten, aşırı kalp atışı ve ruhi anksiyetesi olanlar, alkolikler ve ödemli hastalar yararlanamaz.

Yeşil-Psikolojiyi düzeltiyor: Yeşil renk psikolojik problemlerin giderilmesinde çok önemli rol oynar. Uykusuzluklar, aşırı heyecanlar, bel ağrıları, yüksek tansiyon, alkol bağımlılıklarından doğan asabilikler için faydalıdır.Bunların haricinde mide, akciğer, rahim, göğüs ve kalın bağırsak kanserindeki ilerlemeleri durdurur ve bunların ağrılarını sakinleştirir.

Mavi-Şifanın rengi: Mavi renk vücudun savunma sistemini güçlendirir ve tüm hastalıklar için şifa verici özellik taşır. Mavi renk, sinir sistemini sakinleştirir. Bedenin ısısını azaltır ve algılamayı arttırır. Baş ağrılarında, sinirden kaynaklanan öksürüklerde, boğaz ağrılarında, astımda, guatrda, diş ağrılarında, deri rahatsızlıklarında ve uykusuzlukta etkili olur.

Mavi renk ;soğuk algınlıklarında, cinsel isteksizliklerde ve felçte yasaktır. Mavi rengin uzun kullanımları kabızlığa ve yorgunluğa sebep olabilir.

Çivit Mavisi (lacivert)-Anestezi etkisine sahip: Lacivert, aktif bir renktir ve anestezi etkisi vardır. Diş ağrılarında, yüz kaslarındaki ve sinüzitteki ağrılarda, siyatik ve romatizma, kulak ve göz rahatsızlıklarında etkilidir. Bu renk 5 duyuyu harekete geçirme gücüne sahiptir.

Mor veya menekşe-Kalbin rengi: Mor renk, sinir sistemi, halsizlik, psikolojik ve duygusal yorgunluklar için en uygun olan renktir. Kalbi sakinleştirir ve kanı temizler. Bununla birlikte korku ve kaygının azalmasında önemli etkileri vardır. Mor renk katarakt, siyatik ağrıları, menenjit, sinire bağlı baş ağrıları, mesane rahatsızlıkları, epilepsi (sara), saç dökülmesi, kuru öksürükler ve astım için de oldukça etkili bir renktir.

KAYNAK:haber 7 com