Saturday, August 23, 2008

Yeni doğan bebeklerle fazla temastan kaçının

Yeni doğan bebeklerle fazla temastan kaçının


Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Filiz Bakar, yenidoğan bebeklere çok fazla dokunmanın ve öpmenin enfeksiyon riski taşıdığını vurguluyor.

Yenidoğan bebekler hastalıklara karşı savunmasız oldukları için korunmaları büyük önem taşıyor. Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Filiz Bakar, bebeğin sağlığı açısından aşırı koruma telaşına girmeden bazı konulara dikkat etmenin yeterli olduğunu belirtiyor.

Dr. Bakar, yenidoğan bebeklerin cilt enfeksiyonları açısından risk altında olduğunu vurguluyor:
“Bebekler doğduklarında vernix kazeoza denen ciltlerinde koruyucu bir tabaka ile doğarlar. Bu koruyucu tabaka bebekleri hem ısı kaybından hem de enfeksiyonlardan korur, ayrıca cildini nemlendirir. Bu nedenle bebekleri hemen yıkamayız, doğumdan 3-4 gün sonra yıkanmasını istiyoruz.”

Hastaneden eve götürüldükten sonra bebekle çok fazla temasa geçilmemesini söyleyen Dr. Bakar, “Yenidoğan bebek her türlü enfeksiyona açıktır. Bu nedenle bebeğe çok dokunulmasını, öpülmesini istemiyoruz. Enfeksiyonlu bir kişiden bebeğe enfeksiyon bulaşması kaçınılmazdır. Anne baba dışındaki kişilerin bebeği biraz uzaktan sevmelerini istiyoruz. Bebekle fazla temas edilmemesini istiyoruz. Ayrıca bebeğin bulunduğu evde başka odada bile sigara içilmemeli” diyor.

Her gün yıkamak iyi gelir!

Bebeğin ne çok sıcak ne de çok soğuğa maruz kalmaması gerektiğinin altını çizen Doç. Dr. Filiz Bakar, bebek giyimi ile ilgili şunları söylüyor:

“Bebekleri aşırı koruma eğilimi çok yaygın. Bebekler refleks olarak da sık hapşırırlar, bu durum aileyi üşütmüş olabileceği konusunda tedirgin eder ve bebek kat kat giydirilir. Aşırı giydirilme de bebeği huzursuz eder, terler, isilik oluşumunu kolaylaştırır. Oysa çok sıcaklarda tek kat giysi yeterli olabilir. Oda sıcaklığı bebek giyinik iken 22-23 derce civarında olmalıdır. Oda çok sıcak ise klima kullanılabilir, ancak bebek direk klima havasına maruz kalmamalıdır.”

Bebeğin sıcak havalarda her gün yıkanmasını önerdiklerini de belirten Dr. Bakar, “Bebeğin cildi zarar görmesin diye her gün sabun ve şampuan kullanmak yerine bir gün sadece suyla, diğer gün sabunla yıkanabilir. Alt temizliğini de dikkatli yapmak gerekiyor. Bebeklerin altını temizlerken ıslak mendilleri birtakım allerjen maddeler içerdiği için önermiyoruz. Ilık suya batırılmış pamuk ile temizlenmesini tercih ediyoruz, kız bebeklerde ise özellikle temizliğin arkadan öne doğru yapılmasını öneriyoruz” diyor.

Öneriler
- Alt temizliği ıslak mendil yerine ıslatılmış pamukla yapılmalı.
- Bebek odasının ısısı 22-23 derce civarında olmalı.
- Evde sigara içilmemeli
- Enfeksiyon riski açısından bebekler çok sık öpülmemeli.
- Bebeğin çamaşırları sabun tozu ile yıkanmalı.
- Bebeğin rahatlaması açısından sıcak havalarda her gün yıkamalı ancak her gün şampuan ve sabun kullanılmamalıdır. Onun yerine bir gün sadece su, bir gün de şampuan kullanılmalıdır.
- Bebekler güneş ışınlarının dik geldiği öğlen saati dışındaki zamanlarda 15 dakikalık sürelerle cam arkasından gelen güneşe değil, direkt güneşe çıkarılmalı.

kaynak: haber 7

Friday, August 22, 2008

Evde Çocuğu bekleyen 14 tehlike

Eviniz çocuklar için emniyetli mi? Evinizde onları kaç tehlikenin beklediğini biliyor musunuz? Küçük yaramazları ev kazalarından nasıl koruyabilirsiniz?

Eviniz çocuklar için emniyetli mi? Küçük yaramazları ev kazalarından nasıl koruyabilirsiniz?

ABD’de yapılan bir çalışmada ev kazalarının % 79’unda anne-baba ve çocuk ayrı odalardayken meydana geldiğini ortaya koyuyor. Uzmanlar soruyor eviniz çocuklar için emniyetli mi?

VKV Amerikan Hastanesi Uzm. Dr. Önder Çerezci Fizik Tedavi Ve Rehabilitasyon Klinik Şefi çocukları ev kazalarından korumak için önemli tavsiyelerde bulunuyor. İşte o tavsiyeler

Yapılan çalışmalar göstermektedir ki birçok çocuk kazalarından ergonomik yetersizliklerin önemli bir rolü vardır. Ancak çoğu çocuk kazası bu açıdan ciddi bir değerlendirmeye alınmamakta, ayrıntılı bir kaza analizi yapılmamaktadır. Günümüzde bu tip kaza analizleri önemli ergonomik çalışmalar arasındadır.

Burada yapılan bir çalışma detayından bahsetmek istiyorum.

ABD’de yapılan bir çalışmada telefonla yardım için bildirilen 86 zehirlenme olayı üzerine bir çalışma yapılmış. Kazaya uğrayan çocuğa ürün, çevre ve iş açısından değerlendirme yapılmış. Kurmanların hepsi 5 yaşın altında bulunmuş ve şu ip uçlarına ulaşılmıştır.

1. Vakaların % 79’unda anne-baba ve çocuk ayrı odalardayken kaza oluşmuştur,

2. Vakaların % 93’ünde kaza çocuğun kendi evinde meydana gelmiştir,

3. Vakaların % 89’unda çocuklar yakından ilgilenilmeye gerek duyulmayan TV izleme gibi bir etkinlik içindedirler,

4. Vakaların % 36’sında çocuk anne-baba farkına varmadan oda değiştirmiştir,

5. Vakaların % 87’sinde anne-baba rutin bir işle uğraşmaktadır,

6. Vakaların % 59’unda zehirlenmeye yol açan madde kullanılmakta veya açıkta bırakılmış durumdadır. Vakaların % 28’inde normal yerindedir.

7. Vakaların % 31’inde çocuğun maddeyi ulaşmasını engelleyen bir engel yoktur. %36’sında tek engel masa veya tezgah yüksekliğidir. Vakaların % 57’sinde madde güvenli kapaklı kapların içindedir.

Tüketici güvenlik kurulu 5 yaş altındaki çocukların % 85’inin kapağı 5 dk. açamaması gerektiğini yine de %80’inde ise uygun açma tekniğinin gösterilmesine rağmen 10 dk. içerisinde kapağı açamaması gerektiği koyu olarak belirlenmektedir.

Hiçbir güvenlik önlemi anne-baba dikkatini tam olarak alamasa da düşme, çarpma, takılma, sıkışma kazalarında ergonomik yetersizlikler büyük önem kazanmaktadır. Oyun çocuk kişiliğinin gelişmesinde önemlidir. Çocuğun çevreye olan uyumu oyunla gerçekleşir. Oyunun yerleri çeşitli şekillerde biçimlenebilir ve değişiklikler olmalıdır. Bu yerler çocuğun gereksinimlerine göre ayarlanmalıdır.

TSE’nin oyuncak güvenliği açısından koyduğu standartlar vardır:

1. Tutuşma ve parlama,

2. Kimya ile ilgili faaliyetler için deney testleri,

3. Deney testlerinin dışındaki kimyasal oyuncaklar,

4. Yaş uyarı etiketlenmesi için grafiksel semboller.

Oyun alanları trafik emniyetli, dumansız, yeteri kadar güneşli, su seviyesinin yüksek olmadığı alanlar yapılmalıdır. Yerleşim yerlerindeki oyun alanları konut ve diğer mahallelerle bağlantılı olmalı, çevreye göre değil, ulaşım sistemine göre planlanmalıdır. Cadde, taşıt, park yeri, tren yolu, devlet su kanalları gibi tehlikeli bölgelerin yakınında oyun yerlerinin çevresi en az 1 metre yükseklikte çit duvarla örtülmelidir.

KREŞLER:

Okul öncesi ve okul yaşındaki çocukların sürekli gittiği Pedogolojik tesislerdir. Bölümler yaş gruplarına göre düzenlenir. Kreşlerin bulundukları yerler.

Konutlara yakın ve trafikten uzak olmalıdır. Kreşlerde her bir çocuk için 2-3 m2 alan tasarlanmalıdır. Emme, emekleme çağında ve yürümeye başlayan çocuklara özel alanlar tasarlanmalıdır. Kundaklama masası, emekleme kasası, dolaplar, oyuncak rafları, çocuk masaları, çocuk sandalyeleri için alanlar ayrılmalı, bunlar çocuğun büyüme ve gelişme devrine göre çocukları kısıtlamayacak ve gelişmelerini olumsuz etkilemeyecek şekilde tasarlanmalıdır. Ana okullarında her bir çocuk için yaklaşık 1.5-3 m2 alan gereklidir. Her bir oda da 11 çocuk için planlanmalıdır. Dolaplar oyuncak rafları, çocuk masaları-sandalyeler, yazı tahtası ayrıca alana konmalıdır.

Ev bir barınaktan çok çocukların güvenli olarak yetiştirilebileceği bir yer olmalıdır. Buralarda aile yaşamlarını sürdürürler ve beraber büyürler. Aile içi bağlı oluşum da kuvvetlenir. Sosyalleşme, kültürel ve zihinsel uyarılma da evlerde olmaktadır. Evde ergonomik yetersizlikler aile bireylerinin sağlığını yakından ilgilendirir. Ev düzeni ile ilgili çalışmalar, ev yerleşim ve kullanımında ülkeler arasında farklılıklar olmakla birlikte, temel esaslar da geniş bir yaklaşım birliği oluşturduğu görülmektedir. Bunların çoğu çağlar boyu deneme-yanılma yöntemleriyle varılmış pratik sonuçlardır.

EV GÜVENLİĞİ:

Günümüzde evlerde yüksek kaza potansiyeline sahip birçok araç ve gereç konumu bulunmaktadır. Evlerde kimyasallar, cilalar, deterjanlar ve ilaçlar bulunmakta, bunlar hatalı kullanım halinde önemli tehlikeler yaratabilmektedir. Evde kaza nedeniyle ölümlerin başlıca nedenleri: Düşme, zehirlenme, yangın ve boğulmadır. 5 yaşın altındaki çocuklar ve 65 yaşın üzerindeki yaşlılar en çok etkilenenlerdir. Evde bulunan araçların hatalı tasarımları ve hatalı kullanımları da tehlikeli olabilir.

Ev kazalarında en çok etkili olan araçlar:

1. Dönen motorlu araçlar,

2. Isıtıcılar,

3. Kurutucular,

4. Çim kesme araçları,

5. Ocaklar,

6. Cam kapılar,

7. Elektrik panoları,

8. Kablolar

Ev kazaları açısından en tehlikeli yerlerden bir tanesi de merdivenlerdir. 1995 yılında İngiltere’de yapılan çalışmalarda 2.5 milyon yaralanma ve 4 bin ölümün ev kazaları nedeniyle oluştuğu belirtilmektedir. Bu yaralanmaların 230 bin ve ölümlerin 497’i merdivenden düşme sonucu meydana gelmiştir. Evlerde özellikle mutfak ve banyo önemli iki mekandır. Çünkü tüm ev halkı tarafından kullanılır. Ayrıca, kazaların riski bu iki mekanda çok yüksektir. Mutfaklarda ocak yakınlarında ısıya dayanıklı tezgah kullanımı, çalışma alanında gölge düşürmeyecek şekilde aydınlatma sistemleri, fırınlar, duvara monte edilmişse mutfak tezgahıyla aynı seviyede olması sağlanmalıdır.

kullan

Banyoda yerde kaymayan malzeme kullanılmalı. Yer döşemelerinde büyük siyah ve beyaz fayanslardan kaçınılmalıdır. Çünkü bu tip yer döşemesi derinlik algısı bozulmuş kişilerde problem yaratabilir.

Çocuklar Açısından Evde Tehlike Yaratabilecek Bölgelerle İlgili Denetim Listesi:

1. Ocağın yeri: Ocağın kapının yakınında ya da pencere yakınında olmaması gerekir.

2. Kapılar: Mutfak kapısının trafiği en aza indirecek biçimde yerleşmiş olması gerekir. Bütün kapı ve dolap kapakları çarpmaları önleyebilecek şekilde yapılmalıdır.

3. Oyun alanı: Çocukların oyun alanları mutfaktan görülebilecek biçimde düzenlenmelidir.

4. Döşeme yüzeyi: Döşeme yüzeyinin ıslak koşullarda kaymayacak biçimde olması sağlanmalıdır.

5. Elektrik donanımı: Düğme ve pirizler güvenlik kurallarına uygun olmalıdır.

6. Yakıt depolama ve çöp tenekesi: Yakıt bidonları ve çöp tenekeleri örtülü ve iyice kapatılmış olmalıdır.

7. Atölye: Atölyeler ve bahçe barakalarının kapılarının kilitlenebilir özellikte olması gerekir.

8. Çocuk oyun alanları: Çocukların güvenli olarak bırakılabilecekleri, çevrelenmiş oyun alanları bulunmalıdır.

9. Su: Su tanklarının ve fıçıların ağızları sıkı ve güvenli olarak kapatılabilmelidir.

10. Ecza dolabı: Ecza dolapları çocukların ulaşamayacağı yükseklikte ve kilitli olmalıdır.

11. Dolaşım:

a) Trabzanlar: Merdivenlerin en azından bir tarafında sürekli trabzan bulunmalıdır. Parmaklıklar arasında 90 mm’den geniş aralıklar engellenmelidir.

b) Tek basamaklar: Tek basamaklar engellenmelidir. Eğer kaçınılmazsa renk farkıyla fark edilmesi sağlanmalıdır.

c) Eşikler: İç kapıların eşikleri takılmayı önleyecek yükseklikte olmalıdır.

d) Döner veya iki yöne açılan kapılar: Döner kapılarda parmakların sıkışmasını engelleyecek şekilde yapılmalıdır. İki yöne açılan kapılar ise karşı yönden gelen kişinin görülmesini sağlayacak şekilde tasarlanmalıdır.

e) Camlı kapılar: Bütünüyle camlı kapılar veya paneller buzlu cam veya koruma kuşakları ile görünür hale getirmelidir. Kullanılan cam aynı zamanda çarpmalara dayanıklı olmalıdır.

f) Açık merdiven boşluğu: Bu tür mimari yaklaşımlardan kaçınılmalıdır. Eğer mümkün değil ise tırmanmayı engelleyecek şekilde korkuluklar konmalıdır.

12. Balkonlar: Balkon parmaklıkları tırmanmaya engel ve yeterli sağlamlıkta ve kalın olmalıdır. Direklerin arası çocukları ayak ya da başlarının sıkışmasına imkan verecek genişlikte olmamalıdır.

13. Çit ve kapılar: Çit ve kapılar küçük çocukların açmasını ve tırmanmasını önleyecek şekilde yapılmalıdır. Çok alçak çitlerin kolayca görülebilecek biçimde tasarlanması gerekir.

14. Zemin: Döşemelerin kaygan olmayan özellikte olmasına özen gösterilmelidir.

CİHAN

Sağlıklı kilo vermenin yolları

SAĞLIK
Sağlıklı kilo vermenin yolları


Diyet yapmaya kararlı başlamak ve amacı kilo vermek değil VERİLEN KİLOYU KORUMAK olarak özümsemek gerekir. Tersi Yo Yo ya da yap boz sendromu oluyor...

Sağlığı olumsuz yönde etkileyen, ünlü ünsüz herkesin yaşadığı, sadece kilo verme amaçlı yapılan uygulamalar sonrasında verilen kiloların korunmadan daha fazlası ile geri alınmasına “ yo yo sendromu” deniliyor. Ülkemizde de bu yöntemleri bilinçsizce uygulamakta olup bir zayıf bir kilolu olma durumu kişilerde sıklıkla gözleniyor. Çağımızın hastalığı olan obeziteye davetiye çıkarabilecek bu sendrom, metabolizmanın gittikçe yavaşlamasına ve alınan kiloların daha da zor verilmesine neden oluyor.
Ataşehir Memorial Tıp Merkezi Beslenme ve Diyet Bölümü’nden Dyt. Şefika Aydın, “Yo yo sendromu ve sağlıklı kilo vermenin yolları” hakkında bilgi verdi.

YO YO SENDROMUNUN NEDENLERİ ARASINDA;

Sadece kilo verme amaçlı uygulanan, bireye özgü olmayan, olumlu beslenme alışkanlıkları kazandırmayan ve hızlı kilo verdiren tüm uygulamaları söylemek mümkündür.

· Bilinçsiz Zayıflama ilaçları kullanımı
· Bireyin Psikolojik durum değişiklikleri
· Kişiye özgü olmayan hazır diyetlerin yapılması
· Kendi sosyal yaşamına uymayan diyetleri kilo verme pahasına devam ettirme
· Bilinçsiz diüretik kullanma
· Diyet kampları ve sonrasında aynı sıklıkta yapılamayan egzersiz
· Sık aralıklarla diyet uygulama
· Düşük kalorili diyet sonrasında oluşan yeme atakları � da bu durumun oluşmasına yol açabilecek nedenler arasındadır.
Risk Altında Kimler Var?
Kilo sorunu olan kadın erkek günümüz koşullarınca yaş gözetmeksizin herkeste hızlı kilo verme, bu kiloları belirli bir sürede koruyamama ya da hiç korumama daha sonra ise diyetten sıkılıp yeme atakları ile birlikte ilk diyete başladığı kilodan daha fazla kilo alarak bu değişimi geçirme riski vardır.

Erkekler kadınlara oranla YO YO sendromuna daha az yakalanmaktadırlar. Çünkü erkekler fiziksel aktiviteyi ön plana çıkaran beslenme programlarını daha uzun soluklu yapabilme yeteneğine sahiptirler. Aslında en önemli fark erkeklerin diyete bakış açılarında yaşam tarzı değişikliklerini daha kolay benimseyebilmeleri yatmaktadır.

Yapılan çalışmalar ağırlık kaybının %5 ile %10’ unun bile 6 ay süresince muhakkak korunması gerektiğini göstermiştir. Ayrıca diyetini 1 veya 2 aylık dönem sonrasında bırakan kişilerde bu durum daha sık yaşanmaktadır.

Daha çok ünlülerde gözlenen bu durum; güzellik ve estetik kaygılarının artması, görsel ve yazılı basında kilo verme ile ilgili kaynağı doğru olmayan beslenme bilgilerinin de varlığı ile artık sadece ünlülerde değil toplumun her kesiminde görülmektedir.

Yo Yo Sendromunun olumsuz sonuçlarını sıralayacak olursak;

Alınan verilen bu kilolar metabolizmanın yavaşlamasına, yağ dokusunun artmasına, bireylerde psikolojik etkilenmelere sebep olmaktadır. Bilinçsiz ilaç kullanımı sırasında; metabolizma hızlanır, kalp ritminde artış olur, sık dışkılama oluşur, terleme artar, kan basıncı yükselir, adet düzensizliği görülür ve sinirlilik, anksiyete gibi psikolojik durum bozuklukları oluşur. Hiçbir ilacın bire bir uzun süre kullanımına ilişkin çalışma ya da veri yoktur.

Ayrıca laksatif ya da diüretik kullanımı hiçbir zaman kilo verme amaçlı olmamalıdır. Bu ilaçlar vücutta sadece su kaybı yaratır. Yağ eritmez kilo verdirmez. Uzun süre kullanımında da bağırsaklarda bu bileşiklere cevapsız hale gelmektedir. Bilinçsiz kullanımı potasyum düzeyinde düşmelere ve kalp ritim bozukluna sebep olmaktadır.

Tedavide;
Doğru tedaviyi belirleyecek olan kişinin kendisi değil doktor ve diyetisyenlerin kararı ile yönlendirilebilir.
1.Adım düşük kalorili yeterli dengeli diyetler + fiziksel aktivite
2.Adım davranış değişikliği yöntemlerinin bireyin yaşamına entegrasyonudur.
3.Adım farmakolojik ilaçla tedavi
4.Adım cerrahi tedavilerdir
Beslenme tedavisinde; kişinin koruyabileceği sağlıklı kiloları hedef alınarak, günlük beslenme öyküsü dinlenip yaşam şekline yönelik olumlu değişikliklerle beraber kilo verme programı uygulanmaktadır. Sık aralıklarla görüşülüp hızlı değil gerektiği süre zarfında hedef kiloya inene kadar diyet bırakılmamalıdır. Çünkü sonrasında başlanan KORUMA PROGRAMI bu sistemin en önemli anahtarıdır. Tekrar kilo almamak için yapılması gereken en önemli süreç koruma sürecidir.

YO YO yani yap- boz oyuncak gibi bu hastalık tablosunu yaşamamak için;
· Diyet yapmaya kararlı başlamak ve amacı kilo vermek değil VERİLEN KİLOYU KORUMAK olarak özümsemek gerekir.
· Diyet muhakkak doğru kaynaktan beslenme ve diyet uzmanından alınmalıdır.
· 3 ana öğün ve 2 veya 3 ara öğün tüketilmelidir. Ara öğünlere ana öğün kadar önem verilmelidir. Kan şekerinin düşmemesi ve açlık duygusunun oluşmaması için sık sık beslenmek şarttır. Zayıflamak isteyen kişilerin % 80�90’ ında yapılan en büyük hata ana ve ara öğünlerin atlanmasıdır.
· Fiziksel aktivite düzenli hale getirilmeli metabolizmada artış sağlanmalıdır.
· Tek besine yüklenmemeli diyette çeşitlilik olmalıdır. Öğünde 4 besin grubunun( süt/et/tahıl/sebze-meyve ) da bulunmasına özen gösterilmelidir. Böylece hem yeterli besin öğeleri alınır hem de kişi diyetten sıkılmamış olur.
· Diyette sıklıkla tercih edilen tatlandırıcılı ürünler direk zayıflamaya yönelik ürünler değil diyabet hastaları için şekersiz olarak üretilen yiyeceklerdir. Zayıflama süresince ana öğün yerine geçmemesi gereken bu gıdaları sıklığı ve miktarı sınırlı şekilde ara öğünlerde bilinçli tüketmek gerekir.
· Gereğinden fazla alınan her kalorinin vücutta yağa dönüşerek depolanacağını unutmamak gerekir.
· Özellikle yetişkin grupta yarım yağlı süt ve süt ürünleri tercih edilmelidir. Bu besinlerin yağı az olanlarının glisemik indeksleri düşüktür ve yağlı olanlara nazaran daha doygunluk sağladıkları unutulmamalıdır.
· Yemekleri sevilen usulle; kızartma ve uzun süre kaynatma işlemlerini yapmadan hazırlamaya özen gösterilmelidir.
· Vücudun temel ihtiyacı olan vitamin ve mineralleri haplardan değil doğal sebze ve meyvelerden almak ilk tercih olmalıdır.
· Su hayattır. Günde bayanlarda en az 10�12 bardak erkeklerde 12�14 bardak su içmeyi alışkanlık haline dönüştürmek gerekir. Su yerine tercih edilen kimi zaman ara öğünlerde ve sofralarda vazgeçilmezler haline gelen hazır meyve sularını, kafeinli içecekleri ve kolayı tüketmek hem sağlıklı değildir, hem de kilo olarak geri dönecektir.
kaynak