Sunday, November 30, 2008

RENKLER

Renkle tedavi olmaya ne dersiniz

Renkle tedavi olmaya ne dersiniz
Evrende varolan her şeyin bir rengi vardır. Denizin mavisi, güneşin türlü sarı ve kızıl tonları insanın görüp algılayabildiği renkler. Bunların herbirinin de canlılar üzerinde etkisi.


Kırmızı-Hayat enerjisi : Kırmızı renk, kan dolaşımı ve kansızlık hastalıkları için faydalıdır. Kırmızı rengin fiziki etkilerini şöyle sıralayabiliriz: Soğuk algınlığı, bronşit, romatizma ağrıları, titreme ve soğuk hissi, kansızlık, denge bozukluğu.

Kırmızı renk, tansiyon hastalarına, sinirli ve histerik hastalıklarda ve şiddetli ateşi olan kişilerde tedavi amacıyla uygulanmaz.

Turuncu-Depresyon için etkili: Turuncu renk yorgunluk, halsizlik, uykusuzluk, korku ve depresyon için etkilidir ve eterik bedenimiz için takviye olur. Bunların dışında astım, bronşit, bağırsaklar ve özellikle kabızlık için çok iyi gelir.anne sütünün çoğalmasına da faydası olur.

Sarı-Baş ağrılarına iyi geliyor: Sarı renk mide bozuklukları, diyabet, kabızlık, böbrek rahatsızlıkları, gazlar, karaciğer zayıflığı, baş ağrıları ve migrene karşı etkilidir. Bunlarla birlikte sindirim sisteminizi güçlendirir ve güneş sinir ağı çakrasını da dengeler.

Sarı renkden renkten, aşırı kalp atışı ve ruhi anksiyetesi olanlar, alkolikler ve ödemli hastalar yararlanamaz.

Yeşil-Psikolojiyi düzeltiyor: Yeşil renk psikolojik problemlerin giderilmesinde çok önemli rol oynar. Uykusuzluklar, aşırı heyecanlar, bel ağrıları, yüksek tansiyon, alkol bağımlılıklarından doğan asabilikler için faydalıdır.Bunların haricinde mide, akciğer, rahim, göğüs ve kalın bağırsak kanserindeki ilerlemeleri durdurur ve bunların ağrılarını sakinleştirir.

Mavi-Şifanın rengi: Mavi renk vücudun savunma sistemini güçlendirir ve tüm hastalıklar için şifa verici özellik taşır. Mavi renk, sinir sistemini sakinleştirir. Bedenin ısısını azaltır ve algılamayı arttırır. Baş ağrılarında, sinirden kaynaklanan öksürüklerde, boğaz ağrılarında, astımda, guatrda, diş ağrılarında, deri rahatsızlıklarında ve uykusuzlukta etkili olur.

Mavi renk ;soğuk algınlıklarında, cinsel isteksizliklerde ve felçte yasaktır. Mavi rengin uzun kullanımları kabızlığa ve yorgunluğa sebep olabilir.

Çivit Mavisi (lacivert)-Anestezi etkisine sahip: Lacivert, aktif bir renktir ve anestezi etkisi vardır. Diş ağrılarında, yüz kaslarındaki ve sinüzitteki ağrılarda, siyatik ve romatizma, kulak ve göz rahatsızlıklarında etkilidir. Bu renk 5 duyuyu harekete geçirme gücüne sahiptir.

Mor veya menekşe-Kalbin rengi: Mor renk, sinir sistemi, halsizlik, psikolojik ve duygusal yorgunluklar için en uygun olan renktir. Kalbi sakinleştirir ve kanı temizler. Bununla birlikte korku ve kaygının azalmasında önemli etkileri vardır. Mor renk katarakt, siyatik ağrıları, menenjit, sinire bağlı baş ağrıları, mesane rahatsızlıkları, epilepsi (sara), saç dökülmesi, kuru öksürükler ve astım için de oldukça etkili bir renktir.

KAYNAK:haber 7 com

Babalar çocuklarının 'yaşam koçu'dur

Babalar çocuklarının 'yaşam koçu'dur
Çocuk yetiştirmenin zorluklarını herkes bilir ve bu konuda özellikle annenin rolüne vurgu yapılır. Anne eğitimine yönelik kitaplar, yayınlar ve çalışmalar oldukça fazladır.


Acaba kişilik gelişimi için anne etkisi yeterli midir? Babanın çocuk eğitimi üzerinde sadece bir tamamlayıcı unsur olduğu görüşü eksik bir yorumdur. Baba modeli kişiliğin güven-güvensizlik, otorite, bağımlılık, duygusal kontrol, özyeterlilik, dışa ve sosyal ortama açılma ile ilgili en önemli etkenlerden biridir. Çünkü anne, bebeklikten gelen bir şefkat ve koruyuculuk eğilimiyle kişilik gelişiminde ihtiyacı olan bireysellik ve otokontrol duygusunu yeterince destekleyemeyebilir.

Baba çocuğun 'dışarıyla' köprüsünü kuran kişidir. Çocuk, hiç tanımadığı, bilmediği bir dünyayı babanın kontrolüyle güvenle tanır. Gerekli ve gerçekçi açılımlarını gerçekleştirebilir. Duygular anne yoluyla, gerçekler baba yoluyla tanınır. Bir bakıma baba, çocuğun hayatına giren ilk yabancıdır ve bu konumu nedeniyle yabancılık ve dış dünya ile alışverişin en önemli temelidir. Baba desteği olmadan büyüyen çocuğun güven duygusunun eksik kalması muhtemeldir. Hayatın mücadele gerektiren durumlarıyla baş edebilmek için çocuğun baba eğitiminden geçmesi gereklidir.

Babanın çocuk yetiştirirken sahip olduğu olumlu inanç ve tutumları çocuk üzerinde silinmez etkiler bırakır. Örneğin annesine başarılı karnesini gösteren çocuk, çok fazla takdir alsa da annesinin tüm takdirleri babasının ufak bir onayının yerine geçmeyebilir. Tam aksini düşünürsek otorite kurma konusunda annenin fazla çabaları zaman zaman babanın net ve kararlı bir tek cümlesinin yerini tutmayabilir.

Çocuk, 'erkeklerin dünyasını' medya, internet ve çevreden rastgele örneklerle değil, güvenilir babasından öğrenmelidir. Baba, çocuk için güvenin simgesidir. Bir baba olarak çocuğunuza sözünüzü dinletemediğinizi düşünüyorsanız koyduğunuz kuralların uygulanabilirliğini sorgulayın ve onun dünyasına girip giremediğinizi anlamaya çalışın. Yasakçı olmamaya ve mantıklı sınırlar koymaya gayret edin. Çocuğunuzun kendi sorumluluklarını yerine getirmesini kolaylaştırıcı önlemler düşünün.

Çocuğunuzla etkin iletişim için neler yapabilirsiniz?

Birlikte ne kadar vakit geçirebiliyorsunuz? Sadece çocuğunuza ayırdığınız bir vaktiniz var mı?

Ortak beğenileriniz ve uğraşlarınız var mı? (Maça gitmek, kitap, oyun, kültürel geziler vs...)

Herhangi bir konuda size rahat lıkla danışabiliyor mu?

Onu başarılarından dolayı takdir edebiliyor musunuz?

Eleştirilerinizi daha çok olumlu mu, olumsuz mu?

Telkinleriniz güvensizlik, şüphecilik ve korku ile ilgili alt mesajlar yoğunlukta mı?

ilgili eleştirilerini saygı çerçevesinde dile getirebiliyor mu?

Görüşlerinizi onunla paylaşıyor musunuz? Onu bu konuda bilgilendiriyor musunuz?

Mesleki tercihleri konusunda yönlendirme ve destekleriniz yeterli mi?

Arkadaşlarını tanıyor musunuz?

(Zaman)

Friday, November 28, 2008

Alzheimer

Alzheimer'dan korunmak için beş yöntem

Alzheimer'dan korunmak için beş yöntem
hafıza güçlendirici olarak bilinen ve en çok satan şifalı bitki ilacı olan Gingko adlı popüler ilacın, Alzheimer veya diğer bunama türlerine iyi gelmediği ortaya çıktı.


Pittsburgh Üniversitesi tarafından yapılan yeni bir araştırma, hafıza güçlendirici olarak bilinen ve en çok satan şifalı bitki ilacı olan Gingko adlı popüler ilacın, sanıldığı gibi Alzheimer veya diğer bunama türlerine iyi gelmediğini ortaya koydu.

İlaç yetkilileri aksini söylese de, beyin ve yaşlanma üzerine çalışan ve kendi annesi de Alzheimer hastası olan Prof. Edythe London bu ilacın etkisiz olduğunu ancak Alzheimer'a engel olmak için yapılacak başka şeyler olduğunu söylüyor. CNN'in haberine göre, araştırmalarda ortaya çıkan bulgular, kalp sağlığını koruyan fiziksel egzersizlerin beyin sağlığını da koruduğunu gösteriyor ve bu durum profesörün iddialarını destekler nitelikte.

İşte serebral korteks (beyin korteksi) ve hipokampüs gibi beyninizin hafızayla ilgili kısımlarını güçlendirecek bazı yöntemler:

· Antioksidanlar: A, C, E vitamini gibi antioksidanlar hücrelerin zarar görmesini engelliyor ve yaşlanmaya dayalı hastalıkları yavaşlatıyor. Bu antioksidanların bunamaya engel olduğunu ortaya koyan çalışmalar var.

· Balık yağı: Yaşlanan beyinde iltihaplanmalar meydana geliyor ve balık yağı iltihaplanmayı önleyici bir özelliğe sahip.

· Köri: Yapılan bazı çalışmalarda haftada bir kez köri tüketenlerin hafıza konusunda daha iyi sonuçlar elde ettiğini ortaya çıktı.

· Beyninizi çarpraz eğitim ile güçlendirin: Uzmanlar beynin egzersiz ile güçlendirilebildiğini ama tek tip egzersizin yetersiz olduğunu söylüyor. Zihinsel egzersizlerin en azından Alzheimer'ın başlangıcını geciktirdiğine dair pek çok bilimsel kanıt var. Örneğin bulmaca çözmek çok faydalı ama yeterli değil ve hesap makinesi yerine kafadan hesap yapmak, beyni geliştirmeye yönelik bilgisayar oyunları oynamak da işe yarayabilir.

· Fosfatidilserin adlı vücutta doğal olarak bulunan lipit (yağ) takviyesinin bunamaya engel olabileceği söyleniyor.

Zaman

Hastalığın şifasını internetten arama

Hastalığın şifasını internetten arama
İnternette, yakalanıldığından şüphelenilen bir hastalığın belirtilerini, teşhisini ya da tedavisini aramanın endişeyi artırabileceği bildirildi.


Yazılım şirketi Microsoft tarafından yapılan araştırma, sayısız bilgi kaynağıyla internetin, özellikle bir teşhis arandığında, tıp konusunda bilgisi az olan ya da hiç bu bilgiye sahip olmayan kişilerde endişeyi artırabileceğini gösterdi.

Araştırmayı kaleme alan Ryen White ve Eric Horvitz, "hastalık hastalarının" sıradan ve zararsız belirtileri ciddi bir hastalığın işaretleri olarak yorumlayabileceklerine dikkati çekerek, başı ağrıyan bir "hastalık hastasının" internette araştırma yaptıktan sonra beyninde tümör olduğu sonucuna varabileceğini ya da göğsünde ağrı hisseden bir başkasının kalp krizi geçirdiğini sanabileceği örneğini verdi.

Bu tür çıkarımların endişenin yanı sıra, vakit kaybına ve gereksiz sağlık harcamalarına neden olabileceği de vurgulandı.

AA

Sunday, November 23, 2008

Damacana suyunu 15 saatte bitirin

Damacana suyunu 15 saatte bitirin

Prof. Dr. Köksal, suyun renksiz, berrak, kokusuz ve tatsız olanının tercih edilmesi gerektiğini belirterek, ''Çünkü suyun kokusunu, rengini ve berraklığını bozan mikroorganizmalar oluyor'' dedi.


Çukurova Üniversitesi (ÇÜ) Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Fatih Köksal, ''son yıllarda kişi başına kullanım oranı artan damacanadaki suyun hava ya da güneşe maruz kalmasının, kişiyi ölümle sonuçlanan hastalıklara kadar götürebilen mikroorganizmaların üremesine neden olduğunu'' bildirdi.

Prof. Dr. Köksal, AA muhabirine yaptığı açıklamada, ''şişe suyu'' olarak bilenen işlenmiş suyu sağlık açısından desteklediklerini, ancak kullanım süresi ve bekletildiği ortama dikkat edilmediğinde enfeksiyon hastalıklarına yol açabidiğini belirtti.

Şişe sularının, bulundukları ortam ve temizlik kurallarına uyulmadığı takdirde hepatit yapan virüsler dahil tüberküloz, ishal ve daha birçok enfeksiyon hastalığının oluşumuna zemin hazırladığını ifade eden Köksal, şunları söyledi:

''Vücudun yüzde 70'ini oluşturan su, vücutta bir elektrik cihazındaki kablo görevini üstlenir. Bu nedenle hücreler arası iletişim, enzimler, hormonlar ve bütün metabolizmayla ilgili faaliyetleri sağlayan suyun çok sağlıklı olması gerekir.''

Prof. Dr. Köksal, şişe sularının işlenmiş olması nedeniyle doğal olarak değerlendirilemeyeceğini ifade ederek, ''Teknolojinin yardımı ile her tür su işleme tabi olarak içilebilir niteliğe getirilebilir ve işlenmiş su olarak tanımlanabilir. Ancak, bunların da tıpkı diğer gıda ürünleri gibi raf ömrü vardır. Bu ömür, suyun ambalaj malzemesi, saklama koşulları ve işletme koşullarına bağlıdır'' dedi.

Ev ve işyerlerinde çoğunlukla ''damacana'' tabir edilen plastik şişelerde kullanılan suyun mutlaka serin, güneş ışığından uzak ve kuru ortamlarda saklanması gerektiğine dikkati çeken Prof. Dr. Köksal, şunları kaydetti:

''Su şişesinin etrafında suya ve ambalaj maddesine etki edecek kokulu maddeler bulundurulmamalı. Damacanadaki suyun hava ya da güneşe maruz kalması zararlı mikroorganizmaların üremesine neden oluyor. Su şişesinin kapağı bir kez açıldığında hava ile temas ettiğinden 10-15 saatte tüketilmeli. En fazla bir günde tüketilebilecek gramajdaki suyun kapağı açılmalı. Ev ve işyerlerindeki kişi sayısı ve ortalama tüketim dikkate alınarak damacana suyunun gramajı tespit edilmeli. Bu durumda özellikle evlerde kullanılan 19 litrelik damacana suların kapağı açıldığında ne şekilde saklanırsa saklansın günlerce kullanılması sakıncalı.''

Prof. Dr. Köksal, suyun renksiz, berrak, kokusuz ve tatsız olanının tercih edilmesi gerektiğini belirterek, ''Çünkü suyun kokusunu, rengini ve berraklığını bozan mikroorganizmalar oluyor'' dedi.

-POMPA KİRLİLİĞİ-

Prof. Dr. Köksal, birçok kişinin ev ve işyerlerinde ''su sebili'' diye tabir edilen cihazların yanı sıra pompalı damacana kapaklarının da bulunduğunu belirterek, şunları söyledi:

''Sebil cihazına yerleştirilen damacanadaki suyun kapağı da delindiği için havayla temas ediyor. Bu yüzden kullanım süresinde kriterler burada da dikkate alınmalı. Pompalı damacanaların ise pompa temizliğine dikkat edilmeli.

Bu pompaların kirliliği gözle de tespit edilebilir. Suya doğrudan temas eden pompa ve 'cooler' diye tabir edilen aparatının temizliği yapılmadığında havada ve ortamda bulunan mikroorganizmalar, kokular veya yabancı maddeler pompa üzerinde birikip suya bulaşacaktır. Bulaşan bu mikroorganizmalar zamanla çoğalarak kaplarda beyaz, yeşil ya da kahverengi kümeler meydana getirebilir veya suyun tadında ve kokusunda istenmeyen değişikliklere neden olabilirler.''

-KİŞİ BAŞI TÜKETİM-

Türkiye'de 2006'da kişi başı 91 litre olan işlenmiş su tüketiminin, geçen yıl 100 litreye ulaştığını belirten Prof. Dr. Köksal, Avrupa ülkelerinde ise bu miktarın birkaç katı olduğunu belirtti.

Prof. Dr. Köksal, gelir ve eğitim seviyesi yükseldikçe şişe suyuna da talep artacağından sağlıklı suyun kriterlerinin de herkesçe bilinmesi gerektiğini sözlerine ekledi.


(aa)