Sunday, September 28, 2008

öğrenme tarzımız

Eftal ORHAN´ın İnternethaber.com da yayınlanan yazısı.
Bir sınavda soruları çözerken, çoğunlukla o sorunun kitaptaki sayfasının resmi mi zihninize gelir, hocanın o derste o konuyu anlatırken söyledikleri mi (ya da sizin ders çalışırken kendi kendinize içinizden veya dışınızdan seslendirerek yaptığınız tekrarlar mı), yoksa o konuyu çalışırken aldığınız notlar veya çıkardığınız özet bilgiler mi gelir?

Eğer o konunun sayfadaki resmi aklınıza geliyorsa görsel öğrenme stratejisine sahipsiniz demektir.

Hocanın o dersi anlatırken söyledikleri veya sizin o konuyu çalışırken içinizden veya dışınızdan seslendirerek yaptığınız tekrarlar aklınıza geliyorsa işitsel öğrenme stratejisine sahipsiniz demektir.

Derste, defterinize yazdığınız yazılar veya evde o dersi tekrar çalışırken çıkardığınız özetler, konu ile ilgili çözdüğünüz sorular aklınıza geliyorsa dokunsal (knestetik) öğrenme sistemine sahipsiniz anlamına gelir.

Beyin dışardan gelen verileri, ya görüntü (resim) olarak, ya ses (kelime) olarak ya da duygu (olay) olarak kaydeder.

Görüntü olarak kaydeden insanlar görsel, ses veya kelime olarak kaydeden insanlar işitsel, olay da da duygu olarak kaydeden insanlar dokunsal olarak adlandırılır.

Görsel insanlar görüntü, işitsel insanlar ses, dokunsal insanlar kas hafızasına sahiptir.

İnsanların % 75"inde bu üç sistemden ikisi birlikte bulunur, ancak bir sistemi daha baskın kullanır. Ayrıca yalnızca görsel, yalnızca işitsel ve yalnızca knestetik (dokunsal) sistemi kullanan insanlar da bulunmaktadır.

Eğitimde karşılaşılan en önemli sorun, öğrencilerin kendi öğrenme stratejilerini bilmemeleri ve bu strateji ile çalışmamalarıdır.

Aslında, bugün “öğrenme zorluğu var” denilen öğrencilerin çoğu ya dersler, kendi öğrenme stratejilerine göre öğretilmediği için ya da yanlış öğrenme stratejileri ile çalıştığı için öğrenme zorluğu yaşamaktadırlar.

Onlara kendi öğrenme stratejileri tespit edilip bu strateji ile nasıl çalışılacağı öğretildiğinde çok başarılı olurlar.

Bizim eğitim sistemimizde, ne yazık ki daha çok işitsel öğrenme sistemi kullanılmaktadır.

Burada özellikle görsel ve dokunsal öğrenme sistemine sahip öğrenciler ciddi sorunlar yaşamaktadır.

İşin daha kötü tarafı ülkemizde işitsel öğrenme sistemine sahip kişi sayısı diğerlerine göre çok azdır.

Öğretmenler, dersleri çoğunlukla anlatarak işlediğinden görsel öğrenme sistemine sahip öğrenciler kelimeleri resme dönüştürmeye, dokunsal öğrenciler de kelimeleri uygulama ya da bir süreç haline dönüştürmeye çalışırlar. Bu da öğrenmede önemli bir gecikmeye neden olur. Bu gecikme, öğrencilere daha fazla çalışma, zaman ve enerji kaybı ve hatta başarısızlık olarak geri döner.

Eğitim sistemiz, genelde anlatım ve ezbere dayalı olduğu ve özellikle uyguluma çok az olduğundan uygulama ile öğrenen dokunsal öğrencilerde başarısız olma oranı daha yüksektir.

Kolaycı öğretmenler böyle öğrencilere "tembel öğrenci" damgasını yapıştırmayı çok severler.

Daha ilkokul sıralarından başarısız damgasını yiyen öğrenci bu durum karşısında pes ederse ömür oyu bu damgayla yaşamak zorunda kalır. Ya da kendi öğrenme sistemini kendisi el yordamıyla bulur ve başarı merdivenlerini tırmanmaya başlar.

Ülkemizde dokunsal özellik yaygın olmasına rağmen okullarımızda "uygulamalı eğitim" ne yazık ki hemen hemen hiç uygulanmamaktadır.

Görsel öğrenciler dokunsal öğrencilere göre bir miktar daha şanslıdır. Çünkü öğretmenler genellikle anlattıkları konularla ilgili kelimeleri yazmakta, şemaları veya şekilleri çizmektedirler.

Özellikle ÖSS, OKS gibi sınavlara kişi kendi öğrenme stratejisi ile çalışmıyorsa çok ciddi anlama ve hafızada tutma sorunları ortaya çıkar.
Bundan dolayı da “çok çalıştığım halde çok düşük puan aldım, benim kapasitem bu işe yeterli değil” diyen kendine özgüvenini kaybetmiş çok sayıda öğrenci ile karşılaşırız.

İnsanların çoğunda bu sistemlerden ikisi birlikte bulunmaktadır. Ancak biri daha baskındır.

Bu sistemlerden hangisi sizde daha baskınsa o sistemde öğrenmeniz size hem kolaylık sağlayacak hem de etkin ve hızlı öğreneceksiniz.

Aslında, bu sistemlerden hangisinin sizde baskın olduğunu öğrenmeniz sadece öğrenme stratejinizi ortaya çıkarmaz, aynı zamanda yaşam kalıplarınızı da ortaya çıkarır.

Karar verme stratejilerinizi, zamanı algılama şeklinizi, duyguları yaşayış tarzınızı, dahası dünyayı algılayış tarzınızı ortaya koyar.

kaynak

EVLİLİK

Başbakanlığın yaptığı araştırma, ´uyumlu evliliğin´ sırlarını ortaya koydu. Buna göre kadınlar 20, erkekler de 30 yaşından önce evleniyorsa diğerlerine göre daha mutsuz oluyor.



Evlilikte en uyumlu dönem ilk 5 yıl. Beşinci yıldan sonra ise uyumsuzluk ortaya çıkıyor. Kişilikler oturduğu içinse 35 yaşından sonra yapılan evlilikler uyumsuz oluyor...

Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu'nun Hacettepe Üniversitesi'nde görevli 413 evli personel ve eşleri üzerinde yaptırdığı, "Evlilikte Eşler Arasındaki Uyum" araştırmasından çarpıcı sonuçlar çıktı. Doç. Dr. Arzu Şener ve Prof. Dr. Günsel Terzioğlu tarafından yapılan araştırmanın sonuçları şöyle:

Evliliğin ilk 5 yılında uyum en üst safhada. Daha sonra azalmaya başlıyor. 20'nci yıla girene kadar çiftler arasındaki uyum azalıyor, ancak 21 yıldan sonra uyum tekrar artıyor. Uyumun 6-10 yıllık evli olan gruptan itibaren azalmaya başlaması; ailelerin genişleme dönemine girmesiyle ekonomik ve psiko-sosyal sorumlulukların artması veya evliliğin monotonlaşması gibi nedenlerden kaynaklanıyor.

Erken evlilikler henüz kişilerin zevkleri, idealleri, standart ve amaçları şekil almadan, hayat felsefeleri, değerleri kararlılık kazanmadan kurulduğundan bu evlilikler sağlıklı olmuyor, eşlerin kaliteli ilişki ve iletişim kuramayacakları ihtimali ortaya çıkıyor. Evlilikte uyumun en düşük olduğu grup evlilik yaşı 15-19 olanlar. Kadınlar arasında evliliğini 20 ve üzeri yaşlarda gerçekleştirenler, erkeklerde 30-34 yaş grubunda yapanlar diğerlerine göre daha uyumlu çift oluyorlar.

Erkekler kadınlara göre, 'daha uyumlu ilişki yaşıyorum' diyor ve ilişki kalitesini daha iyi bulduğunu belirtiyor. Bu durum, aile içi ilişkilerin yapısından, kadınların aile içindeki statüsünden, evlilikteki beklentilerinin erkeklerden farklı olmasından, ayrıca kadınların evlilikteki sorunları erkeklere göre daha fazla önemsemelerinden kaynaklanıyor.

Gerek kadın, gerekse erkekler arasında ailenin toplam aylık geliri arttıkça evlilik uyumu da artıyor.

21 yıl ve daha uzun süredir evli olanlarda uyumun artması ise çocuklara ilişkin sorumlulukların azalması, düzenli ve oturmuş bir aileye kavuşmuş olma, iletişim ve paylaşım deneyimleri ile hatalara olan hoşgörülerin artması, hedef ve tutumların zamanla birbirine yaklaşmasından kaynaklanıyor. 35'ten sonra kişilikler şekillendiği için ortak bir hayat felsefesi geliştirmek zor görünüyor.

AA

Uyurken yatacağınız yönü iyi seçin

SAĞLIK

Uyurken yatacağınız yönü iyi seçin

Uyurken hangi yöne yatıyorsunuz? Uzmanlar araştırdılar, ölçtüler, biçtiler ve en sağlıklı yatış tarzını belirlediler. İşte yatılacak doğru yön:

Yapılan araştırmalar en sağlıklı uyku pozisyonunun ''Sağ yana yatış'' olduğunu ortaya çıkardı.

En tehlikeli yatış pozisyonunun dili geriye kaçırarak nefes borusunu tıkama riski bulunan sırt üstü yatış pozisyonu olduğunu söyleyen Dr.Kezban Aslan, sırt üstü yatmanın çok tehlikeli olduğunu belirtti. Çukorova Üniversitesi Uyku Laboratuvarı'nın Direktörü Uzman Dr. Kezban Aslan,şunları söyledi:

‘Sağlıklı bir uyku için iyi havalandırılmış mekan, düzgün bir yatak ve normal yükseklikte bir yastık yetmiyor. Çünkü bütün bunların yanında uyurken, sağ yana yatmak gerekir. En sağlıklı uyku pozisyonu ‘sağ yana yatış’ pozisyonudur.

KALP ALTTA KALIYOR

Sol yanda yatıldığı zaman kalp altta kaldığı için fonksiyonlar bozulur. Sağ tarafta yattığınızda bu meydana gelmez, organların etkilenmesi söz konusu değil. Özellikle kalp hastaları sağ yana yatmalı." Her insanın uyuma süresinin farklı olduğunu, bunun 6 ila 10 saat arasında değişebileceğini söyleyen Dr. Aslan, ‘Sırt üstü yattığımız zaman yerçekimine bağlı olarak diliniz ve küçük diliniz geriye kaçar ve nefes borunuzu tıkayabilir. Önce horlama olur, daha sonra nefes durmaları meydana gelerek uyku bozuklukları oluşur. Mümkün olduğunca sağ yana yatılmalı. Çok yüksek olmayan düz bir yastık yeterlidir"dedi.

(aa)

Wednesday, September 24, 2008

12 santim incelten yöntem...

12 santim incelten yöntem...

Dikkat! Verdiğiniz kilolar yağ değil su... Oysa zayıfladım diyebilmek için su değil yağ vermeniz gerekiyor.

Pek çok kişi vücudunun belli bölgelerinde biriken fazlalıklardan diyet yaparak kurtulmaya çalışır. Bu kişiler genelde kilo vermesine şikayetçi oldukları bölgelerdeki fazlalıkların gitmediğinden şikayetçidir.

SORUNUNUZ ZAYIFLAMAK MI İNCELMEK Mİ

Eğer kilo alımında karın, basen, göbek, kalça gibi belli bölgelerde meydana gelen yağlanmalar varsa sadece diyet yapmak işe yaramayabilir. Bu durumda incelme tedavileri dediğimiz yöntemlerden yararlanmak yerinde olacaktır. Hatta bazı insanlar vücut kitle indeksi ölçümüne göre normal kiloda görünmelerine rağmen bölgesel fazlalıklarından şikayetçi oldukları için diyet yaparak bu şikayetleri çözmeye çalışırlar bu durumda hem sağlıksız kiloya inmelerine hem de şikayetlerinden yine de yeterince kurtulamamalarına yol açar.

DiYET PROGRAMI ŞART

Bazı kişilerin sorunu genel kilo fazlası olduğu gibi yağlar ağırlıklı belli bir veya birkaç bölgede toplanmış olabilir; bu durumda, bireylerin vücutlarının yağ-kas-su dengesi, metabolizma çalışma hızı ve iç organ yağlanma oranları tepsit edildikten sonra uygun bir diyet programına başlamaları gerekir. Bununla beraber yine kişilerin vücut tiplerine ve sorunlarına yönelik incelme tedavisi uygulamak incelme, bölgesel zayıflama ve zayıflama yönündeki arayışlarında etkili çözüm olabilecektir. Çünkü estetik sorunlar kişiden kişiye değişmektedir. Kiminde selülit kiminde karın ya da basen fazlalıkları sorunken kimileri sarkma ve gevşeme sorunuyla karşı karşıyadır ki, bu farklı sorunlara uygulanacak farklı tedaviler sorunun çözümünü sağlayacaktır.

KiLO VERMEYE DiRENEN TiPLER

Özellikle zayıflama tedavilerine az yanıt verebilen vücut tipleri vardır. Bunların 5-10 kilo arası fazlalıkları olabilir. Hidrolipodistofiler olarak adlandırdığımız bu vücut tipleri defalarca çeşitli yöntemler ile zayıflamasına rağmen alt taraflarından yeterince incelemeyebilmektedir. Hanımlar ne yazık ki bu durumu kabullenirler. Aslında bu bölgedeki mikro dolaşım bozukluklarını düzeltecek mikroenjeksiyon tedavileri ile mezoterapi ve bazen uygun lenf drenaj programları bu problemleri başarıyla çözebilmektedir. Menopoz öncesi hormon üretiminin azalmasına paralel vücutta fizyolojik değişikler oluşur. Karın ve üstü yağlanır. Bu tipin farklı bir yapısı vardır. Öncelikle bacak içlerinde yumuşak selülitler oluşmaya başlar. Bu döneme kadar böyle bir sorun yaşamamış hanımlar için bu oldukça yeni ve şaşrtıcı bir olaydır ve bundan çok rahatsız olurlar. Şok dalga akupunktur ve geleneksel akupunktur tedavisi bu dönemde yan etkisi olmadan oldukça rahatlatıcı etkileri olan tedavi yöntemidir. Yumuşak selülitlerin tedavilerinde ise mikroenjeksiyon tedavileri veya akustik dalga tedavisi ile oldukça yüz güldürücü neticeler alınmaktadır.

12 SANTiM iNCELTEN YÖNTEM

Genetik olarak erkek vücudunda 18 milyon kadın vücudunda ise 21 milyon yağ hücresi vardır ayrıca kadın bedeni lenfatik dolaşım açısından daha yavaştır. Bunların sonucunda lipogenez yani yağ yapımı da daha yüksek ve kolaydır. Akustik dalga tedavisi bu kısır döngüyü tersine çeviren bir işleyişe sahip.Tedaviyle lipoliz artmakta ve ödem çözülüyor. Cilt sıkılaşması ve yağ doku kaybı nedeniyle özel bir diyete gerek kalmadan bölge başına % 5-12 cm arasında incelme imkanı yaratabiliyor. Aynı mekanizma selülitide tedavi ediyor. Akustik şok dalgaların yüksek enerjisi bu tedavide uygulandığı vücut bölgesinde ciddi sıkılaşma yapıyor.

SUYU ARTIRIP TUZU AZALTIN

Bu dönemin beslenme özelliklerinin başında yeterli protein almak gelir. Genellikle beyaz etler tercih edilmelidir. Yağsız yoğurt veya süt mutlaka belli oranların altında olmamak kaydıyla alınmalıdır. Ancak fazla abartılırlarsa bu defada kolesterol açısından takip edilmelidirler. Bu dönemde dikkat edilmesi gereken diğer bir konu su alımının arttırılması tuz alımının azaltılmasıdır. Genetik olarak erkek vücudunda 18 milyon kadın vücudunda ise 21 milyon yağ hücresi vardır ayrıca kadın bedeni lenfatik dolaşım açısından daha yavaştır. Bunların sonucunda lipogenez yani yağ yapımı da daha yüksek ve kolaydır.

BİPOLAR RADYOFREKANS

Bölgesel zayıflama, incelme ve selülit tedavisinde uygulanan Bi- Polar, radyo frekans yöntemi selülit ve lokal kilo sorununda uygulanmaktadır. Gevşek ve sarkmış dokunun toparlanmasında da önemli etkisi olan tedavi, radyo frekans enerjisi cilt dokusunun altına geçerek cildin derecesini ve ısısını arttırır. Doku altındaki ısı şoku içerden doku içinde yayılarak yağları eritir. Aynı zamanda kan dolaşımı hızlanır. Oksijen artar, karbondioksit ve toksin atılımı başlar.

(Bugün)

Friday, September 12, 2008

HURMA

hurmanın faydalarını biliyor musunuz?

Son yıllarda yapılan araştırmalar, hurmanın kalp damar hastalıklarından ve kanserden korunmada etkin rol oynadığını gösteriyor. Peki, hurmanın faydalarını biliyor musunuz?

Sema Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Hayrettin Mutlu, hurmanın lif, mineral ve fenol açısından çok zengin olduğunu ayrıca sodyum, potasyum, magnezyum, kalsiyum, demir, fosfat gibi mineralleri de barındırdığını söyledi. Hurmanın birçok faydası bulunduğunu belirten Mutlu; düzenli olarak tüketildiğinde kansere ve kalp damar hastalıklarına karşı koruyucu özellik taşıdığını sözlerine ekledi.

Hurma;
� Protein içerir.
� Protein, yağ ve karbonhidrat (üçünü bir arada ) içeren tek meyvedir.
� Vücudun yaşlanma belirtilerini azaltır.
� Saf hurma cildi besler, hamilelik ve güneş lekelerini yok eder.
� İçerdiği demir sayesinde, kansızlığa iyi gelir.
� B1, B2 vitaminlerinin bir arada bulunmasından dolayı karaciğeri kuvvetlendirir.
� Boğaz ağrısına, öksürüğe iyi gelir.
� Kansere ve kalp damar hastalıklarına karşı koruyucudur.
� İçerdiği bol fosfor ve kalsiyum ile kemik hastalıklarına karşı koruyucu özellik taşır.

Orucun hurma ile açılması halinde, oruçtan dolayı insanın üzerinde oluşan halsizliği de içerdiği şeker oranı sayesinde hemen gidermektedir.

Sadece Ramazan’da yemeyin, her zaman tüketin!
Hayrettin Mutlu Ramazan sofralarının meyvesi olarak bilinene hurma, hâlbuki her zaman tüketilmesi gereken bir yiyecek. Şeker oranı yüksek olmasına rağmen kilo aldırmayan bir yapıya sahip. Özellikle suda çözünebilir lif içeriği yüksek olması, hurmanın sindirim sistemi rahatsızlıklarını (kabızlık, gaz vb) önlemeye ve gidermeye yardımcı olduğunu ve günlük hayatın getirdiği stres ve yoğun temponun verdiği yorgunluktan kurtulmak için her gün hurma yemenizde fayda var dedi.

haber 7 com