Wednesday, May 21, 2008

SU

Su içmekten daha faydalı olan tek şey

Su içmenin faydalarını bilmeyen yoktur. Peki su içmekten daha faydalı bir şey yok mu? Var!
21 Mayıs 2008 09:36
Yazı boyutunu büyütmek için

Sıcak su mide yüzeyinde kanda direkt olarak emilen birkaç maddeden biri. Beden suyu diğer bileşenlerden ayırmak zorunda kalmaz. Çinliler, 40 yaşından sonra oda sıcaklığından daha soğuk olan hiçbir şeyin bedene alınmaması gerektiğine inanırlar. Çünkü normal yaşlanma fiziksel değişimler getirir.

İşte o değişimler:

Kan damarları daha az elastik olur ve içindeki birikim nedeni ile çapı küçülebilir, bu nedenle yüksek kan basıncı oluşabilir ve kan dolaşımı problemleri ortaya çıkabilir.

Sindirim sistemi de daha az elastik olur, kabızlığa yol açar. Çinliler soğuk içip yemenin içsel organları daha çok büzdüğüne, problemleri daha da kötüleştirdiğine inanır.

Yağlı bir tavayı soğuk suda yıkamaya çalışın. Yağlar donar ve yapışır. Ama aynı tavayı sıcak suda yıkarsanız, yağı çözer ve uzaklaştırır. Bedenimiz yağları içerir. Sıcak su sistemimizi temizler.

SICAK SUYUN YARARLARI

Bedenin doğal serinletme sistemini çalıştırır. Bu kan dolaşımında artışa neden olur.

İç organları ve kaburga kafesinin etrafındakı kasları gevşetir, daha derin nefes almanızı sağlar.

Mide asidi etkilerini rahatlatir ve asit reflu semptomlarini rahatlatir.

Sulanmayı ve besinlerin emilimini artırarak sindirime yardımcı olur.

Kabızlığı giderir.

Kilo verme: yemeklerden yarım saat önce içilen sıcak su iştahı azaltır ve kilo vermeyi hızlandırır.

(Bugün)

Tuesday, May 13, 2008

SÜTLER

Açık süt mü, şişe mi, kutu sütü mü?

Kimi uzmanlar açık sütten sakınmanızı öğütlüyor, kimileri ise en sağlıklısı açıkta satılandır diyor? Neden böyle ve doğrusu ne diyorsanız işte sorunun gerçek çözümü?


Ahmet R. Küçükusta'nın köşe yazısından bir kesit

Bizim çocukluğumuzda, bırakın ‘kutu sütlerini’ ‘şişe sütü’ bile icat edilmemişti. Sütü de birçok başka şeyi de, meselá yoğurdu... hatta balığı bile kapıdan geçen seyyar satıcılardan alırdık.

Sütçüler genellikle atlarının iki tarafına astıkları güğümlerle satış yaparlardı. Kupa şeklinde galvanizli tenekeden değişik boylarda ölçekleri olurdu; biz evden tencere ile gider annemizin istediği kadar süt alırdık.

Sütü aldıktan sonra onu hemen ocakta kaynayıncaya kadar ısıtmak biz çocukların görevi idi. Ateşteki süt kaynamaya başlayınca da taşmaması için ocağı biraz kısar ve kabaran sütün köpüklerinin üzerine üflerdik. Sonra sütü ateşten indirir ve bir süre beklerdik. Ancak iyice soğuduktan sonra buzdolabına (demek ki buzdolabı varmış o zaman) koyardık. Sütün üzerinde neredeyse yarım santim kalınlığında kaymak oluşurdu.

Devir kutu sütü devri

Zamanımızda en çok tüketilen kutu sütleri. Bunların gazetelerde, televizyonlarda, sinemalarda... her gün her yerde müthiş reklámları yapılıyor. Ayrıca, bu sütleri öyle eski usul kaynatmaya gerek yok, çünkü bunlar UHT denilen sistemle, yani çok yüksek ısılara maruz bırakılarak, meselá 135-150 derecede 2-4 saniye tutularak içlerindeki tüm mikroplar öldürülüyor. Bu sütler kutuları açılmadığı takdirde 4 ay bozulmadan kalabiliyorlar.

Ağzı kapalı günlük şişe sütlerine gelince. Bunlar pastörizasyon denilen bir yöntemle, meselá 72 derecede 15 saniye tutularak mikroptan arındırılıyor. Şişe sütlerini hem her markette ve her zaman bulmak mümkün değil ve hem de bunların ömürleri kutu sütüne göre çok kısa; ancak 3 gün.

Günümüzde büyük şehirlerde artık açık süt veya çiğ süt bulmak neredeyse imkánsız. Satılsa da alan da olmaz herhálde, çünkü bunların ‘hastalık yapan mikrop saçtıklarına’ dair müthiş bir negatif propaganda var. Tabii bir de günümüz insanının, kapıdan sütçünün geçmesini bekleyecek... sütü alıp ocakta ısıtacak zamanı ve sabrının olmadığını da hesaba katmak lázım.

Zurnanın zırt dediği yer

Sütün içilmeden ve değişik şekillerde kullanılmadan önce yüksek ısılara tabi tutulmasının sebebi, içinde bulunabilecek zararlı mikropların öldürülmesi; başka bir deyişle sütün ‘kesilmesinin’ önlenmesidir.

İşin püf noktası da burada zaten. Sütte hastalık yapabilen mikroplar bulunabildiği gibi, probiyotikler de denen vücut için faydalı ‘dost mikroplar’ da bulunuyor. Bunlar, bırakın hastalık yapmayı, tam aksine sağlıklı yaşayabilmemiz için mutlaka gerekli olan mikroplar. Bağırsaklarımızdaki mikropların yüzde 85’inin bu dost mikroplardan oluştuğunu ve bunların hastalık yapıcı olanlarının üremelerini önlediklerini de belirtelim ki mesele daha iyi anlaşılsın.

İşte, bu ısıtma işlemi sırasında da zararlı mikroplarla beraber ‘sütü süt yapan’, onu asıl faydalı kılan probiyotikler ve bunların ürettikleri enzimler ve vitaminler de istenmeden tahrip oluyor.

Isıtma yöntemleri içinde sağlığımız açısından en iyisi bizim çocukken yaptığımız ‘süt pişirme’ işlemi, yani sütün bir taşım kaynatılması. Pastörizasyon ve özellikle de UHT denilen yöntem ise ‘iyi-kötü-çirkin tüm mikropları’ öldürdüğü için sütü süt olmaktan çıkarıyor. Çünkü, süt içinde bulunan probiyotikler sebebiyle çok faydalı bir içecek, onları yok ettiniz mi inek sütünün sinek sütünden bir farkı kalmıyor.

Gelelim neticeye

Bugün, yazdıklarımı hikáye gibi okuyup ‘Yahu bu adam gene ne yazmışsa anlamadık’ diyenlere seslenmek istiyorum:

Ben size Heredot Cevdet gibi ‘masal anlatmıyorum’. Tıbbi... teknik... bilimsel bilgiler veriyorum; anlamak için tabii ki kendinizi azıcık sıkmanız gerekiyor. Buna niyetiniz yoksa ve yazılarımın sadece ‘gelelim neticeye’ kısmını okuyanlardansanız, size diyeceğim şudur: Varsa ve güveniyorsanız daima açık sütü tercih edin, yoksa şişe sütü, o da yoksa kutu sütü alın.

ahmetrasim@stargazete.com

(Star)

Saturday, May 10, 2008

HORMONLU GIDAYA DİKKAT!

Hormonsuz gıda nasıl anlaşılır?

Yaz meyvelerinin tezgaha çıktığı şu günlerde sebze ve meyvelerin dış görünüşüne aldanmayın. Tazeliği tamam da hormonlusu nasıl anlaşılır diyorsanız, işte ipuçları:

Dış görünüş ve yapılarına göre ayırt edebileceğimiz bazı yiyecekler şöyle:

DOMATES:: Domates kesildiğinde içi fazlaca boşsa, meyvenin ucunda sivri çıkıntılar ve yuvarlak yapısından farklı bir şekle sahipse, hormonlu olduğundan şüphelenebilirsiniz. Ayrıca hormonlu domateslerde dik kesildiğinde ortasında beyaz ve sert bir tabaka görülür.

SALATALIIK:: Şekilsiz, bir ucu kalın, bir ucu ince veya yan yana yapışık meyvelere dikkat edin. İçleri adeta sünger gibi, çekirdek evi de kof bir yapıya sahiptir. Tatlarında farklılıklar ve lezzetsizlik vardır.

BİBER:: Aşırı büyük ve etli bir görünüme sahiptir. Çekirdek etrafı boş, etli kısımda domatesteki gibi beyaz ve sert bir doku görülür.

PATLIICAN:: Şekli bozuktur. Kenarında şişlikler görülür. Yan yana yapışıktır. Etli kısmı sünger gibi kof olur.

PATATES:: Şekilsiz ve yumruları birbirine yapışıktır. Patateste aşırı gübre ve hormon kullanılırsa içinde kararmalar görülür.

ÇİLEK:: Aşırı büyük, çift yapışık ve içleri boştur.

KARPUZ:: Hormonlu karpuzların çekirdek evleri boştur. Yendiği zaman aşırı nişasta kokusu verir.

Thursday, May 8, 2008

Alveoler mikrolitiazis

'En çok Türkler’de görülen hastalık’

Alveoler mikrolitiazisin Türkçe karşılığı yok, ama hastalığa ‘akciğerlerin ufak tefek taşları’ demek mümkün. Bize ne bundan demeyin çünkü bu hastalık en çok bizde görünüyor

Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta'nın yazısı

Bugün sizlere adını ilk defa duyacağınız oldukça nadir rastlanan bir hastalıktan bahsedeceğim. Bu hastalık ‘alveoler mikrolitiazis’.

Alveoler mikrolitiazisin Türkçe bir karşılığı yok, ama bu hastalığa ‘akciğerlerin ufak tefek taşları’ gibi bir isim vermek pek de yanlış olmaz sanırım. Çünkü, alveol tıp dilinde akciğer dokusundaki hava keseciklerinin adı. Mikro, málûmunuz çok küçük demek; litiazis ise taş mánasında bir kelime. Buna göre, alveoler mikrolitiazis akciğer keseciklerinin küçük taşları demek oluyor.

Bize ne bu hastalıktan demeyin, çünkü bu hastalığın çok önemli bir özelliği var. O da, tüm dünyada ‘en çok Türkler’de görülen bir hastalık’ olması, fakat Türkler’de neden sık görüldüğünün mákûl ve mantıklı bir açıklaması yok.

Akciğerlerdeki hava keseciklerinin içinde sayısız, minik küçük taşların oluşumu ile karakterize bir hastalık olan alveoler mikrolitiazis, ilk kez 1918 yılında tanımlanmış ve bugüne değin 500’e yakın kişide bu hastalığın saptandığı bildirilmiştir. Hastalık en çok Türklerde görülmekte, onları İtalyan ve Amerikalılar izlemektedir.

Alveoler mikrolitiazise, yediden yetmişe her yaştan insanda rastlanabiliyor. Prematüre bebeklerde görülebildiği gibi, 80 yaşında da tanındığı bildirilmiştir, ama en çok 30-50’li yaşlarda saptanıyor. Erkeklerde daha çok görülüyor. Hastalığın ailesel bir özelliği var, özellikle kardeşlerde sık rastlanıyor.

Sebebi belli değil

Alveoler mikrolitiazis 80 yıldan fazla zamandan beri tanınan bir hastalık olmasına rağmen sebebi bilinmemektedir. Akciğerlerde oluşan minik taşlar büyük ölçüde kalsiyum ve fosfordan oluşur, fakat hastalarda ne

kalsiyum ne de fosfat metabolizmasında bir bozukluk yoktur. Bulaşıcı bir hastalık da değildir.

Öksürük ve nefes darlığı

Erken dönemdeki hastaların önemli bir şikáyeti yoktur. Bir çok hastaya başka bir sebeple çekilen akciğer röntgeninde görülen bulgularla tanı konur.

En çok rastlanan belirtiler öksürük ve ilerleyici nefes darlığıdır, ancak bunlar hastalığın ilerlemiş evrelerinde ortaya çıkarlar. Bazı hastalarda öksürükle beraber balgam ya da küçük kanamalar da görülebilir. Göğüs ağrısı olabilir.

Hastalık iyice yaygınlaştığında, bacaklarda şişme, karaciğerde büyüme, karında sıvı toplanması, boyun damarlarında genişleme, tırnak ve dudaklarda morarma gibi sağ kalp yetersizliği bulguları ortaya çıkar. Nefes darlığı oturur durumda bile vardır.

Alveoler mikrolitiazis, çok yavaş seyirli bir hastalıktır. Tanısı 80 yaşında konan hastalar da bunun en iyi kanıtıdır. Hastalar, genellikle tanı konduktan ortalama 30 yıl kadar sonra solunum ya da sağ kalp yetersizliği yüzünden kaybedilir.

Teşhisi çok kolay!

Alveoler mikrolitiazis tanısı tipik hastalarda çok kolaydır. Bir çok hastada akciğer röntgenindeki bulgular başka hiçbir hastalıkla karışmayacak kadar tipiktir. Röntgende, tüm akciğer alanlarında, sayılamayacak kadar çok, ince kum taneleri şeklinde beyazlıklar vardır. Taşların büyüklükleri 1 milimetreden daha küçüktür. Bu bulgular akciğer tomografisinde daha belirgindir.

Akciğer röntgeni ile kesin teşhis konamayan durumlarda bronkoskopi ile biyopsi yapılması gerekir.

Bazı hastaların balgamlarında küçük taş taneciklerine rastlanabilir.

Laboratuar bulguları tipik değil

Hastalığa ait tipik bir kan bulgusu yoktur. Bir çok hastada sedimantasyon ve kanda gama-globülin düzeyleri yüksek bulunur.

Solunum fonksiyon testlerinde akciğer kapasitesinin azalmış olduğu saptanır. İlerlemiş evrede kanda oksijen basıncı da düşük bulunur.

Kesin bir tedavisi de yok

Hastalığın kesin bir tedavisi yoktur. Bazı hastalarda denenen ‘bronko-alveoler lavaj’ın yani akciğerlerin serumla yıkanmasının tedavi bakımından bir yararı olduğu gösterilememiştir. Kortizon tedavisinin de olumlu bir etkisi olmadığı anlaşılmıştır.

Son yıllarda, kristalleşmeyi önleyici etkisi olan ‘disodium etidronat’ isimli ilaçla uzun süreli tedavi ile hem hastaların şikayetlerinde ve hem de röntgen bulgularında gerilemeler olduğu bildirilmiştir.

Tedaviye cevap vermeyen hastalarda ise akciğer nakli denenmektedir.

ahmetrasim@stargazete.com

Tuesday, May 6, 2008

BEYNİMİZ

Sağ ve sol beynin şifreleri nelerdir?

Yapılan araştırmalar her geçen gün beyin ile ilgili yeni bilgiler veriyor. Kişinin duygularını tanıması ve beynini doğru yönlendirmesi de giderek önem kazanıyor.


Bu konuda Duyguların Dili adıyla kitap yazan Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Nevzat Tarhan çarpıcı görüşlere yer veriyor.

Sol beyin ‘EĞER’ ve ‘FAKAT’ der

Bugün artık biliyoruz ki, sol beyin, kelime ve sayılarla ilgilenen, sağ beyne nazaran geçmişin üzerinde daha çok duran beyin alanıdır. Bu alanın özellikleri, soğuk, keskin, köşeli, mesafeli ve sert olması, katı kurallarının bulunmasıdır. Sol beyin 'eğer' ve 'fakat' sözlerini çok kullanır. Bu iki kelime hemen karar vermemeyi ifade eder. Beynin sol tarafı, bir şeyi anlamaya çalışırken aynı zamanda ertelemeye de yatkındır. Ayrıca benmerkezci olma eğilimindedir. Kendisini mutlu edecek şeyleri önemser. Bu sebeple de kendisi önceliklidir. Erkeklerin sol beyinleri baskın çalıştığı için benmerkezci yanları baskındır. Beynin sol kısmı, iradeyi mantıksal olarak kullanır.

Sağ beyin duygusaldır!

Sol beyin, yeni fikirlere açık değildir. Koruyucu, tutucu ve savunucudur. Oysa sağ beyin farklılıklara gebedir. Deneme yanılmayla karar verir. Duygusal alanlarla ilgili olduğu için istekleri hemen olsun ister. Stratejik düşünmek yerine, taktik bulur. Arzularını ertelemekten hoşlanmaz. Hızlı karar verip harekete geçmek eğilimindedir, acelecidir.

Sol beyin eril, sağ dişildir

Sol beyin, yeni fikirlere açık değildir. Koruyucu, tutucu ve savunucudur. Sağ beyin farklılıklara gebedir. Deneme yanılmayla karar verir. Sol beyin sayı ve rakamlarla ilgilenirken sağ beynin ilgi alanı daha çok görsel konulardan ve zevklerden oluşur. Estetik kaygılar sağ beyinde etkilidir.

Sağ beyin sevgiye göre karar verir!

Sağ beyni baskın çalışan kişiler iradelerine duygularını katarlar. Bir insanla iş yaparken ya da onun hakkında karar verirken kâr-zarar analizi yapmaktan çok, onu sevip sevmediklerini ölçü alırlar. İnsanları analiz ederken "o beni çok sever" ya da "ben onu çok severim" diyerek referanslarının duygu olduğunu belli ederler.

Sağ beyin niyete sol beyin sürece bakar

Sol beyinde niyet önemli değildir. Sürece ve sonuca bakar. Sağ beyin ise niyete göre hareket eder. Sol beyin hayal kurmaz ama sağ beyin hayalcidir. Yine sağ beyin sezgilere çok değer verir. Beyin görüntüleme çalışmalarında sol beynin görsel unsurlara hızlı tepki verdiği ortaya çıkmıştır. Oysa sağ beyin duygusal sayılabilecek uyarılara daha çabuk cevap vermektedir.

Sağ beyin sempatik, ön beyin empatiktir

Sol beynin önceliği kendisindeyken, sağ beynin önceliği başkalarındadır. Oysa ön beyin, önceliğin kendisinde mi yoksa başkalarında mı olacağını, hangi şartta nasıl tercihler yapacağını iyi belirler. Ön beyin empatik düşünür. Mesela, sol beyniyle düşünen bir kimse karşısındakine yol tarif ederken, yönleri kendisine göre tarif eder. "Sola gideceksin" dediğinde bu sol taraf kendi soludur. Oysa empati yapabilen insan karşı tarafın yönünü dikkate alır.

Sol gerçekleri, sağ beyin duyguları analiz eder

Sağ beyin pembe düşler görür. Gerçeklerden uzak hayaller kurmak onun işidir. Sol beyin ise, hayali ve sezgileri önemsemez, kullanmaz. Sağ beyin dişil özellikler barındırdığı için, sezgisel düşünmeye yatkındır ve sezgilerinde çoğunlukla haklı çıkar. Ön beyin ise sezgileri süzgeçten geçirerek kullanır. Her hissettiğini doğru kabul eden sağ beyne mukabil, ön beyin sezgilerinin doğru olup olmadığını anlamaya çalışır. Sol beyin gerçekleri, sağ beyin duyguları, ön beyin ise doğruları analiz eder ve öncelik verir.

Sol beyinde erkeksi özellikler baskın!

Sağ beyin duygusal kararlar verdiği için, bu kararları inanarak vermek ister. Sol beyin, inanamasa da karar vermekten yanadır. Sol beyin tekil ve erildir. Yani erkeksi özellikleri baskındır. Sağ beyin ise çoğulcudur ve dişil özellikleri vardır. Sol beyin anlamaya çalışırken, sağ beyin hissetmek için uğraşır. Sol beyin karşılaştığı olaylarda çıkarı doğrultusunda tepkiler verirken, sağ beyin sempatik bir bakışıyla yaklaşır. Yani kendini hemen olaya kaptırır. Sağ beyni baskın çalışan kimse, birisi ağladığı zaman onunla beraber ağlar. Kendisinden çok başkalarını mutlu etmeye uğraşır. Kadınlarda bu özelliğe sık rastlanır, kadınların şefkat duyguları yoğundur ve iyi annelik yaparlar.

(Bugün)

GÜZELLİK

Servet harcamadan güzelleşmenin 7 sırrı

Kadınların güzel görünmek için para harcamasına gerek olmadığını söyleyen uzmanlar, gereksiz bakım ürünlerinin cilde zarar verebileceği uyarısında bulunuyor.


Uzmanlara göre, sağlıklı beslenme, güneşe çıkmadan mutlaka meyve yenilmesi, egzersiz yapmak, günde en az 8 saatlik uyku, cilt temizliği, stresten uzak bir yaşam tarzı, sigaradan uzak durmak kadınlar için güzellik merkezlerine servet harcamadan güzel görünmenin 7 sırrı.

Kadınların daha güzel görünmek için nemlendirici, kırışıklık azaltıcı krem, leke giderici serum ve daha bir çok yöntemi ciddi paralar harcayarak kullandığını dile getiren Memorial Suadiye Tıp Merkezi Dermatoloji Bölümü Uzman Doktor Vildan Şengöz, "Vücut seti, bakım kürü derken cüzdanlardaki para, işe yaramayan bakım ürünleri ile uçup giden güzellik hayalleri gibi buhar olup uçuyor. Kozmetik ve bakım ürünleri kullanmadan sağlıklı bir cilde sahip olmanın yolları var. Cildimiz açısından bunu yaparken pahalı kozmetiklere ve bakım ürünlerine avuç dolusu servet harcamak gerekmez. Basit alışkanlıklar edinerek cildimizi yıllarca sağlıklı ve ışıltılı koruyabiliriz." ifadesini kullandı.

Çevre kirleticilerinin sebep olduğu olumsuz etkileri ortadan kaldıran antitoksidan maddelerin en çok kırmızı ve turuncu renkli meyve ve sebzelerde bulunduğunu belirten Şengöz, "Bunların kızartılmadan, aşırı haşlanmadan tüketilmesi, posa ve vitamin desteği yapar. Cildin canlı ve parlak görünmesini sağlar. Fast food tarzı, kızartılmış, doymuş yağ oranı yüksek gıdalar ve alkollü içecekleri tüketmek doğru değildir. Özellikle sardalya, alabalık ve ton balığı gibi yağlı balıkları haftada iki kez yemek doğrudur." diye konuştu.

Düzenli yapılan egzersizin sağlıklı kan dolaşımını sağladığın aktaran Şengöz, bunun da açık damarlar ve iyi beslenen toksit maddelerden arınmış sağlıklı bir cilt anlamına geldiğini ifade etti. Egzersizin 20. dakikasından sonra vücudun mutluluk hormonu adı verilen endorfin salgıladığını belirten Şengöz, "Açık havada yapılan düzenli ve sürekli egzersiz, cilt renginizi güzelleştirir.Cildinize parlaklık ve ışıltı kazandırır" şeklinde konuştu.

Günde en az sekiz saat ve derin uykunun cilt güzelliği için son derece önemli olduğunu aktaran Şengöz, "Cildimiz uyku sırasında salınan hormonlarla kendini tamir eder. Yapılanmasını düzenler ve yenilenir. Kısa ve düzensiz uykular, alkol veya uyku ilaçları alınması uyku kalitesini bozar. Cildin güzelliği olumsuz etkilenir." dedi.

Bol su içmek, sudan her şekilde faydalanmanın önemini vurgulayan Şengöz, 60 kilogram civarında bir erişkinin günde yaklaşık olarak 1,5-2 litre civarında su içmesi gerektiğini aktardı. Suyun dolaşımı desteklediğini ve alınan besinlerin özümsenmesi için gerekli olduğunu belirten Şengöz, sözlerini şöyle sürdürdü: "Aynı şekilde zararlı maddelerin atılması için suya ihtiyaç vardır. Suyla yapılan terapiler bizim geleneğimizde vardır. Hamamlarda yüzyıllarca geleneksel temizlenme ve bugünün peelingi olan keselenmeyle atalarımız pırıl pırıl ciltlere sahip olmuştur. Benzer şekilde; spa merkezlerinde, hamamlarda, termal tesislerde banyolar veya masajlarla sudan faydalanmak cilde bakım yapacaktır. Ayda bir kese yapmak ciltteki ölü hücreleri uzaklaştırır. "şeklinde konuştu.

Kadınlar için sağlıklı bir cilde sahip olmanın bir diğer sırrı da stresten uzak durmak. Çağımızda hemen her hastalığın başlıca sebepleri arasında gösterilen stres, cildin bozulmasını da hızlandırıyor. Mutluluğun her zaman insana ışıltı verdiğini belirten Uzm. Dr. Şengöz, "Gülümsemeyi, kahkaha atacak olayları yakalamayı bilmek, hayatın olumlu yanlarını görmeyi başarmak, dostlarla ve sevdiklerimizle birlikte olmak stresi azaltır. Stres bize sadece kırışıklık, gri- sarı bir cilt verir. Mutlu olayı bilmek önemlidir." Şeklinde konuştu.

Sigara ve dumanın içindeki toksik maddelerin cildin rengini kaybetmesine sebep olduğunu vurgulayan Şengöz sözlerini şöyle tamamladı: "Sigaranın ve dumanının içerdiği toksik maddeler hem bağ dokusunun bozulmasına hem de cildin rengini kaybetmesine neden olur; kırışıklık ve leke oluşumunu hızlandırır. Sigara kullanmamak ve içilen ortamlardan uzak durmak sağlıklı bir cilt için gereklidir."

(Cihan)

anne sütü

Emzirmekten vazgeçiren 5 yanlış

Emzirme konusunda özellikle genç annelerin ciddi yanılgıları bulunuyor ve bebeklerini emzirmeyi bırakıyorlar. İşte anneleri emzirmekten vazgeçiren 5 yanlış inanç:


Oysa yurt dışında yapılan bir araştırma annelerin bebeklerini mutlaka emzirmeleri gerektiğini ortaya koydu. İşte o araştırmanın sonuçları...Anne sütünün ne kadar yararlı olduğu her fırsatta belirtilse de, bazı anneler bebeklerini emzirmeyi bir kere bile denemiyorlar.

1000 kadının katıldığı bir çalışmadan elde edilen çarpıcı sonuçlar şöyle:

1- Kadınların yüzde 34’ü modern bebek mamalarının anne sütüyle eşdeğer besleyiciliğe sahip olduğunu düşünüyor. Ancak bebek mamaları, anne sütünde bulunan antikoru, canlı hücreleri, enzimleri veya hormonları içermez.

Her bebek için annesinin sütü özel olarak üretilmiştir, yani anne sütünün formülü bebeğe göre değişiklik gösterir.

2- Yaşları 16 ile 24 arasında olan kadınların yüzde 20’si, emzirdikleri zaman göğüslerinin şeklinin bozulacağından endişe duyuyor. Ancak, emzirmek günde 500 kalori yakmanızı sağlar. Böylece rahim normal haline daha çabuk döner ve uzun dönemde göğüslerin şeklinde bir değişiklik olmaz.

3- Kadınların yüzde 67’si, insanların toplum içinde emzirmeyi hoş görmediklerine inanıyor. Ancak çoğu kişi, toplum içinde ihtiyatlı bir şekilde bebeğini emziren anneyi hoşgörüyle karşılıyor.

4- Kadınların yüzde 95’i, emzirmenin doğal bir kabiliyet olduğunu ve bazı annelerin bu yeteneğe sahip olmadığını düşünüyor. Ancak, emzirme bir beceri işidir ve pratik yapmak gerekir. Annenin bu konuda yardım istemesi son derece önemlidir.

5- Kadınların yüzde 87’si, bazı annelerin bebeğin beslenmesine yetecek kadar sütü olmadığına inanıyor. Ancak, bütün anneler doğru bilgilerle ve destekle bebeğini sadece anne sütüyle besleyebilir. Amerika Birleşik Devletleri Toplum Sağlığı Derneği başkanı Melanie Johnson, özellikle ilk altı ay anne sütüyle beslenen bebeklerin gelişimlerinin ve sağlık durumlarının genel olarak çok iyi olduğunu belirtiyor ve ekliyor: “Eğer hamileyseniz veya yeni anne olduysanız, ısrarla belirtiyoruz ki, bu tür yanlış inançlar, bebeğinizi emzirmenize engel olmasın.”

Emzirmenin anneye faydaları

Rahimin normale dönmesine yardımcı olur.

Yumurtalık kanseri riskini azaltır.

Emzirmenin bebeğe faydaları

İlk altı ay en iyi beslenmeyi sağlar.

Mide hastalıklarından ve göğüs enfeksiyonlarından korur.

Çocukluk döneminde obezite riskini azaltır.

(Bugün)

Sunday, May 4, 2008

ZENCEFIL


Tanimi :
Botanik Bilgisi100 cm kadar yüksekliginde, kamis görünüsünde otsu bir bitkidir. Çok yilliktir. Yapraklari mizrak gibisivri uçlu ve tarçin kokuludur. Çiçekler beyaz renkli, mor çizgili ve toplu halde basaklar halinde açarlar. Dallari 7 - 15 cm uzunlugunda ve 1 - 1,5 cm kalinliginda, yassi ve esmer renklidir. Kökleri sari - kahverengimsidir.

Kokusu - Tadi
Kokusu hos ve kuvvetli, tadi ise baticidir.

Faydalari :
Zencefil bulantilara karsi çok iyi gelir. Iki bardak çay yeterli tesiri gösterecektir. Asiri yanma olmamak kaydi ile ezilmis zencefil kökü yaniklarin batma ve yanma hissini azaltir.Artrit ve kas agrilari için zencefil ekstresi 3 - 5 günde etkisini gösterir. Zencefil tabletleri yol tutmalarina karsi çok iyi gelir. Zencefilde bulunan geraniol kansere karsi etkili olup habis tümörlü farelerde yasama oranini arttirmistir. Ayrica geraniolün anti - kanser ilaçlarin etkisini de arttirdigi tesbit edilmistir. Zencefil platelet toplanmasini yani kan hücrelerinin bir araya yapisarak damar tikanikliligini önlemeyeplatelet toplanma miktarini baskilayarak yardimci olur.Migren agrilarini önlemeye ve yine migrenle ilgili bulantiyi önlemeye yardimci olur.
Zencefil anti - iltihapsal aktiviteye sahip bir bitkidir. Zencefil kan kolestrol seviyelerini düsürür. Zencefil, karacigerin safra üretimini destekler. Kolestrol bir safra maddesidir. Böylece karaciger safra ürettiginde fazla kolestrolü kullanir. Zencefil dogal bir anti - iltihapsal olup artrit semptomlarini azaltir. Artrit hastalarinda sisme, sabah sertlikleri, agri ve eklem oynakligi konusunda iyilesmeler olur. Zencefil nezle ya da soguk alginligi semptomlarini yatistirir. Zencefil dogal bir kan incelticidir. Bu sebeple kan inceltici ilaçlarla birlikte kullanilmamalidir. Hamilelikteki bulantilar için 2000 mg dan fazla alinmiyarak tam bir emniyet saglanmalidir.Siskinlik hissini azaltir, hazimsizligi düzeltir.





Yan Etkileri:

Bilinen hiç bir yan etkisi yoktur. Kani incelttiginden kan sulandirici ilaçlarla birlikte alinmamalidir.

Agiz sagligi
Taze zencefil kökü dis agrisini hafifletir.


Anti - toksikligi
ZencefilyükselmisTumor Necrosis Faktör - aseviyelerini düsürür.

Zencefilmideyi alkolün toksik etkilerinden korur.

Zencefil mideyi non - steroidal anti - iltihapsal ilaçlarin toksik etkilerinden korur.

Zencefilkemoterapinin mide bulantisi ve kusma gibi yan etkilerini hafifletir.
Zencefilgingerol içerigi nedeniyle cyclooxygenase enzimini engeller.
Zencefilgingerol içerigi nedeniyle Lipoxygenase (5 - Lipoxygenase formu) enzimini engeller.
Zencefilgingerol içerigi nedeniyle Leukotriene B4 enzimini engeller.
Zencefilgingerol içerigi nedeniyle Prostaglandin E2 enzimini engeller.
Zencefilgingerol içerigi nedeniyle Prostaglandin F2 alpha enzimini engeller.
Zencefilgingerol içerigi nedeniyle Thromboxane A2 enzimini engeller.
Deri
Zencefilkrem olarak deriye sürüldügünde ciltteki kan dolasimini hizlandirir.
Zencefilterlemeye sebep olur.
Immün sistem
Zencefilbir çok zararli bakteriyi zayif bir sekilde engeller.
Zencefil atesi düsürür.
Zencefil içerigindeki gingerol nedeniyle lösemi hücrelerinin ölümünü tesvik eder.
Iskelet - kas sistemi
kramplari hafifletir.
Zencefilrheumatoid arterit ile ilgili agri, iltihaplanma ve sertligi azaltir.

Kan sirkülasyonunugelistirir.
Kalp - damar sistemi
Zencefilserum kolestrol seviyesini düsürerek, anormal kan pihtilasmalari engellenerek ve kan sirkülasyonunu gelistirerek atherosclerosis i önlemeye yardimci olur.
Zencefilgingerol içerigi nedeniyle platelet yigilmasini engelleyerek anormal kan pihtilasmalarini önler.
Zencefilkalbin kasilma dayanimini arttirir ve üniversal bir enerji molekülü olan adenosine
triphosphate üretimini arttirma kabiliyeti dolayisiyla kalbin enerji üretimini gelistirir.
Zencefilthrombosis i önlemeye yardimci olur.
Metabolizma
Zencefiliçerigindekishogaol vezingeronedan dolayi antioksidan özelliklere sahiptir.
Zencefilserbest hidroksil radikallerini yakalar.
Zencefilyag peroksidasyonu gibi bazi oksidasyonlari engeller.
Zencefilserbest süperoksit radikallerini yakalar.
Zencefilvücudun bazal metabolik hizini arttirir.
Zencefilserum kolestrol seviyelerini düsürür. LDL kolestrol seviyelerini düsürür ve LDL kolestrolün
oksidasyonunu engeller. Yine VLDLkolestrol seviyesini de düsürür.
Zencefilvücudun enerji üretimini uyarir.
ZencefilyükselmisTumor Necrosis Faktör - aseviyelerini düsürebilme kabiliyeti yüzünden hepatit - C nin iyilestirilmesinde faydali oldugu söylenmektedir.

Zencefilvücudun bazal metabolik hizini arttirdigindan kahve adipoz dokudaki Beta - 3 Adrenergicreseptörlerin aktivasyonunu arttirarak daha fazla bir thermogenesis olusturarak obez insanlardakilo kaybini kolaylastirir.

Zencefilyükselmis serum trigliserit seviyelerini % 27 kadar düsürebilir.
Seksüel sistem
ZencefilProstaglandin F2 alpha nin asiri üretimini engelleyerek dysmenorrhea yi hafifletir.
Sindirim sistemi
Zencefilsindirim sistemi fonksiyonunu gelistirir.
Zencefilsafra kesesinden safra akisini uyarir.
Zencefilçayi koligi hafifletir.
Zencefilbarsak temizleyicidir.
Zencefilcrohn hastaliginda görülen bir ön iltihapsal olan leukotriene B4 ün asirilasmasini engelleyerek crohn hastaliginin iyilesmesinde faydali olabilir.
Zencefildiverticulosis i azaltir.
Zencefilgastrik ülserler i önlemeye yardimci olur.
Zencefilgastrileri geçici olarak azaltir.
Zencefil geçici olarak mide gazlarini azaltir.
Zencefil hazimsizligi geçici olarak azaltir.
Zencefil mideyi alkolün ve non - steroidal anti - iltihapsal ilaçlarin toksik etkilerinden korur.
Zencefil Ulcerative Colitis in iyilestirilmesinde faydali olabilir.
Günde alinacak 1000 mg zencefil içerigindeki shogaol sayesinde kusmayi önler.
Sinir sistemi
Zencefil migreni ve ona eslik eden mide bulantisini hafifletir.
Zencefil geçici olarak aciya karsi hassasiyeti azaltir.
Zencefil seyehata çikmadan 25 dakika önce 1000 mg alindiginda mide bulantisi, kusma ve soguk terleme gibi seyahat tutmalarinda reçeteli ilaçlardan daha etkindir.

Zencefil vertigoyu hafifletir.
Zencefil ameliyat olmadan anesteziden önce 1000 mg alindiginda ameliyat öncesi bulantiyi ve anestesi sirasinda kusmayi engeller.
Solunum sistemi
Zencefil isitici etkisi dolayisiyla klasik soguk alginligi semptomlarini hafifletir.

Destekledikleri
Zencefil vücudun Prostaglandin I2 üretimini arttirir.

Zencefil kalp vasitasiyla Adenosine Triphosphate üretimini arttirir.

Etkilestikleri
Zencefil bir kan inceltici olan Warfarin in antikoagüle etkisini arttirdigindan kanamaya sebep olabileceginden birlikte kullanilmamalidir.

Içerigi :

vitaminler
B3 - B6 - Choline - Inositol - PABA
Mineraller
Demir - Fosfor - Kalsiyum - Magnezyum - Potasyum - Sodyum

Kimyasallar
Karbonhidratlar(50000) :Müsilajlar
Enzimler :Proteolytic enzimler

Lipidler(7000) :
Terpenoidler : Sesquiterpene'ler :Bisabolene - Zingiberene
Uçucu yaglar :Borneol - Camphene - Cineole - Citral - Eucalyptol - Linalool - Phellandrene - Zingiberol

Oleoresinler(33000) :Gingerdiol - Gingerdione - Gingerol - Shogaol -
Zingerdione - Zingerone
Yararlanilan Kisimlari
Kök ve rizomlari

Hazirlanma Biçimi
Çay :yarim çay kasigi toz halindeki kök 1 çay kasigi bal ile karistirilip 1 bardak kaynak su eklenir.10 dakika demlenip içilir.

Tavsiye edilen dozajlar
Zencefil kökünün günlük kullanimi 500 - 3000 mg arasinda olabilir ama tercih edilen oran 1000 mg dir.Seyahatlerden evvel yol tutmasina karsi 30 dakika ila 2 saat evvelalinmalidir. Hamilelik sirasinda kadinlar 1000 mg dan fazla kullanmamalidirlar.


Zencefil bir çok zayiflama tablet bilesiminde de bulunur.
Deri kremlerinde de kan dolasimini gelistirme amaçli bulunur.

Ana Vatani
Güney Asya


Yetistigi bölgeler
Hindistan, Güney Asya, Bati Afrika

kaynak

Saturday, May 3, 2008

YAĞLAR VE KALORİLER...

1 gram yağ kaç kalorilik enerjiye eşit

Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Halis Arıoğlu, 25 yaşında ve 65 kilogram ağırlığındaki bir erkeğin vücut ağırlığının yüzde 14'ünün yağdan oluştuğunu bildirdi.

Prof. Dr. Halis Arıoğlu, Zeytin ve zeytinyağı ile diğer bitkisel yağların üreticilerinin sorunlarının belirlenmesi ve çözümlerin tespiti amacıyla kurulan Meclis Araştırma Komisyonuna yaptığı sunumda, bitkisel yağın insan organizması için gerekli olduğunu, bu nedenle de beslenme zinciri içerisinde mutlaka yer alması gerektiğini ifade etti.

1 gram proteinin sağladığı enerji miktarının 4 kalori, 1 gram karbonhidratın sağladığı enerji miktarının 4.5 kalori olduğuna dikkati çeken Arıoğlu, ''1 gram yağın vücutta yakılması sonucu ise ortaya 9.3 kalorilik enerji çıkmaktadır'' dedi.

Arıoğlu, bir insanın günlük faaliyetlerini yerine getirilebilmesi için 2800-3000 kaloriye gereksinim duyduğunu ve bunun yüzde 35'inin (850-900 kalori) yağlardan alınması gerektiğini dile getirerek, şöyle konuştu:

''1 gram yağın 9.3 kalorilik enerji verdiği gözönüne alındığında, bir insanın günde 95 gram yağ alması gerekiyor. Normal beslenme kurallarına göre, insanlar gereksinim duydukları toplam yağın 3'te 1'ini sıvı olarak yemeklerle, 3'te 1'ini katı yağ olarak kahvaltılarda ve 3'te 1'ini de peynir, süt, fındık gibi besinlerle almalıdır. Yapılan hesaplamalara göre yemeklerle ve kahvaltılarla alınması gereken toplam yağ miktarı günlük 63 gramdır. Bu ise yılda kişi başına 23 kilogram yağ demektir. Bu miktar ülkemizde 2007'de 19.8 kilogram olarak gerçekleşmiştir. (17.2 kilogram bitkisel, 2.6 kilogramı hayvansal yağ olmak üzere). Yıllık kişi başına tüketilen yağ miktarı Sudan'da 8.6 kilogram, Çin'de 9.6 kilogram, Hollanda'da 23.3 kilogram, ABD'de 29.6 kilogram, Almanya'da 33.6 kilogramdır.

25 yaşında ve 65 kilogram ağırlığındaki bir insanın (erkek) vücut ağırlığının yüzde 14'ü yağdır. Bu yağ, deri altında, iç organlarda ve doku aralarında, yağ dokusu halinde veya lipit formları halinde bulunmaktadır. Yağlar hidrofobik özellikleri nedeniyle besinlerde saf olarak bulunur. Bu nedenle de enerjiye dönüşümleri kolay olmaktadır.''


-YAĞIN İNSAN SAĞLIĞI İÇİN ÖNEMİ-


Prof. Dr. Arıoğlu, kimyasal yapı bakımından yağların doymuş, tekli doymamış ve çoklu doymamış yağlar olmak üzere 3 grupta toplandığını söyledi.

Yağlarda bulunan doymamış yağ asitlerinin, doymuş yağ asitlerine oranının (P/S) önemli bir kalite faktörü olduğuna işaret eden Arıoğlu, ''Bu oran ne kadar yüksek olursa, yağların insan sağlığı açısından önemi de o kadar fazla olmaktadır'' dedi.

Halis Arıoğlu, doymuş yağ asitleri yüksek olan yağların insan sağlığı açısından tehlike oluşturduğuna işaret ederek, özellikle hayvansal kökenli yağların doymuş yağ asitleri bakımından zengin olduğunu, bu nedenle insanların ihtiyaç duydukları yağın en az yüzde 30'unun bitkisel kökenli yağlardan karşılanması gerektiğini kaydetti.

(aa)