Sunday, December 23, 2007

Amerikan Kanser Derneğinin şok raporu
Dünyada bu yıl yaklaşık 7,6 milyon kişinin kanserden ölmüş olacağı tahmin ediliyor.

Amerikan Kanser Derneğinin Uluslararası Kanser Araştırma Kurumu verilerine dayanarak hazırladığı rapor, kanserden her gün 20 bin kişinin öldüğü dünyada, 2007'de yaklaşık 7,6 kişinin bu hastalıktan ölmüş olacağını, 12 milyondan fazla kişinin kansere yakalanacağını gösterdi.

Raporda, gelişmiş ülkelerdeki yeni 5,4 milyon kanser vakasından 2,9 milyonunun, gelişmekte olan ülkelerdeki 6,7 milyon vakadan 4,7 milyonunun ölümle sonuçlanacağı vurgulandı.

Zengin ülkelerde erkeklerde en fazla prostat, akciğer ve kolon kanserine, kadınlarda ise meme, kolon ve akciğer kanserine rastlandığı belirtilen raporda, gelişmekte olan ülkelerde de erkeklerde akciğer, mide ve karaciğer, kadınlarda rahim ve meme kanserinin görüldüğüne dikkat çekildi.

Dünyada kanser vakalarının yaklaşık yüzde 15'inin enfeksiyondan kaynaklandığına işaret edilen raporda, gelişmekte olan ülkelerde enfeksiyona bağlı kanser oranının gelişmiş ülkelerdekine göre 3 kat fazla olduğu (yüzde 26'ya yüzde 8) vurgulandı.

Helicobacter pylori bakterisinin mide, human papillomavirusün rahim ağzı, hepatit virüslerinin karaciğer kanserine neden olduğu belirtilirken, gelişmekte olan ülkelerdeki ölümlerin, erkenden tanı konulamaması ve tedavi olanaklarının yetersiz olmasından kaynaklandığı kaydedildi.

SİGARA-KANSER-

Raporda, sigara ve kanser konusuna da özel bir bölüm ayrıldı.
Tütün kullanımının 2000'de 5 milyondan fazla kişinin ölümüne neden olduğu kaydedilen raporda, sigaranın 20. yüzyılda dünya genelinde yaklaşık 100 milyon kişinin ölümünden sorumlu olduğu, 21. yüzyılda çoğu gelişmekte olan toplumlarda olmak üzere 1 milyardan fazla kişinin ölümüne yol açabileceği ifade edildi.

Kanserden çocuk ölümleri ve enfeksiyona bağlı ölümlerin azaldığını, artık ileri yaşlara kadar hayatta kalabilen kişilerin sayısının arttığını belirten rapora imza atanlardan Ahmedin Cemal, ancak halkın giderek artan bir bölümünün sigara içmek, az hareket etmek ve doymuş yağ oranı yüksek besinleri tüketmek gibi Batılı hayat tarzını benimseyen az gelişmiş ülkelerde kansere yakalanma sıklığının arttığını söyledi.

Dünya Sağlık Örgütüne göre dünyada tütün kullanan 1,3 milyar kişinin yaklaşık yüzde 84'ü gelişmekte olan ülkelerde yaşıyor. Örgüt, sadece Çin'de 350 milyon tütün bağımlısının bulunduğunu, bunun da ABD nüfusundan fazla olduğunu tahmin ediyor.

Tütün kullanımının bu şekilde devam etmesi halinde dünyada 2030'a dek 2 milyardan fazla tütün bağımlısının olacağı, bunların yarısının tütün bağımlılığının neden olduğu hastalıklardan öleceği tahmin ediliyor.

kaynak

Saturday, December 22, 2007

» SİZİ BOZAN BOZUCU ALANINIZ NEDİR?


Dr.Recai YAHYAOĞLU
www.tamtip.com


SİZİ BOZAN BOZUCU ALANINIZ NEDİR?


Uzun yıllardır çekmekte olduğunuz bir hastalığınız varsa ve hemen her ilacı kullanmanıza rağmen bir türlü sonuç alamamışsanız bu makale tam size göre...Bazen öyle hastalıklar yaşamak zorunda kalırız ki bunlar canımıza tak eder, bizi hayattan bezdirir, neredeyse o dertten kurtulmak için her türlü fedakarlığa katlanmaya hazır durumda bekleriz.

Cep telefonunuz, televizyonunuz, arabanız, bilgisayarınız bozulursa hemen onu tamir ettirerek tekrar kullanmaya başlarsınız.Otomobiliniz servis bakımının ardından hele hele yağı, filtreleri değiştirildikten sonra yüksek çekiş gücüne kavuşarak eski performansına sahip olur.Fakat insan böyle midir?Evet bazı hastalıklar ve tedavilerden sonra insan eski sağlığına tam olarak kavuşur.Ama bazılarından sonra yani tedavi oluyorum derken kendisine hayatı zindan eden kararı vermiş olur....

Nedir bu kararlar? Ve hangi tedavilerden sonra bir daha belimizi doğrultamaz ve hayatımızın akışında, sağlığımızın seyrinde, ruh halimizin durumunda, insanlarla olan iletişim sorunları yaşamaya başlayarak içinden çıkamadığımız bir girdaba doğru sürüklenmeye başlarız...Bir yerlerimizde geçmeyen ağrılar başlamıştır.Hangi ağrı kesici ilacı kullanırsak kullanalım bir türlü bu ağrılarımızdan kalıcı olarak kurtulamayız.İlacı kullanırken ağrılarımız biraz hafifler yada geçici süre ortadan kaybolurlar.İlaçların tesiri kalmadığında ise bu ağrılar tekrar eski yerlerinde peydahlanarak canımızı acıtmaya devam ederler.

Bazen mecbur kalarak bir ameliyat olmak zorunda kalabiliriz.Örneğin akut apandisit sırasında ameliyat olmak şifaya kavuşmak için zorunludur.Fakat öyle gereksiz ameliyatlar vardır ki bunların yapıldığı yerlerde bedenimiz neşterle kesilmesinin ardından bir daha asla unutmamak üzere buralarda reaksiyon geliştirerek deriden çıkıntılı, sert skatris dokuları keloitleri meydana getirir.Bu yapılar hayatımızın sonuna kadar bedenimizi ve ruhumuzu tahrip etmeye devam ederler.

Örneğin zorunlu olmadığı halde sırf bir takım kampanyaların mahkumu olmuş bir çok kadın sezaryen ameliyatıyla birlikte doğum yapar.Bir çok hasta kadın sezaryen ameliyatı sonrasında tüm hayatlarının değişerek tamamen bambaşka bir insan olduklarını ifade etmekten geri durmazlar.Aynı gün içinde dikkatli bir hekim tüm bayan hastalarını taradığında ve sezaryen olanlarla konuştuktan sonra hemen her kadının bu gerçeğin farkına varmasını sağlayabilir.Hatta bazıları direkt hekimlere bu şikayetlerini söylemelerine rağmen maalesef ne yazık ki bu durum bir çok hekim için anlam ifade edemez.Bu önemli ayrıntı gözden kaçar ve hasta doktor doktor dolaşmaya, torbalar dolusu ilaçlar tüketmeye devam eder fakat sonuç bir türlü tam olarak ortaya çıkmaz.

Diğer yandan hepimiz bir diş hekimine giderek çürüyen dişlerimize dolgu yaptırırız...Bugün günümüzde bir çok farklı sebeplerden dolayı amalgam dolgu yapılarak dişlerimizin çürüğünden kurtuluruz.Dişlerimizin çürüğünden kurtulmaya çalışırken diş hekimleri bizlere sağlığımızı çürütmeye ömrümüz boyunca devam edecek ve sürekli bozucu alan olarak etkide bulunacak bir miras bırakmış olurlar.Bu yüzden bir çok migren hastası ne yaparsa yapsın baş ağrılarından kurulamaz.Bazı insanların depresyonu bir türlü ortadan kalkmaz.Çünkü bozucu alan bir parazit gibi sürekli kafatası içinde yanlış olmaması gereken bir sinyal yaymaya devam eder.Cep telefonlarının yaydığı dalgaları yada radyo frekanslarını göremediğimiz gibi bu alanların yaydığı olumsuz enerji alan frekansını göremeyiz.

Tüm ameliyat yerlerinde meydana gelmiş yara izleri bozucu alan etkisi meydana getirir.Bu izler deriden daha aşağı tabakalara kadar ilerleyerek barsaklarda yada komşu organlarda sinir ve kan dolaşımında yapışıklıklar yaparak hastalıkların ilerlemesine neden olurlar.Örneğin akut apandisit, sezaryen ameliyatları insanların barsaklarında yapışıklıklar meydana gelmesine neden olup geçmeyen ve ilaçlara cevap vermeyen kabızlık oluştururlar.Bu kabızlık durumu hangi ilaç kullanılırsa kullanılsın bir türlü ortadan kalkmaz.Çünkü ameliyat yerinin altında bulunan skatris dokusu bozucu alan olarak işlevine sürekli devam eder.Bu şekilde oluşmuş bir kabızlığı ilaçla tedavi etmeye çalışmak bataklığın kenarındaki sivrisinekleri öldürerek yok etmeye çalışmak kadar komiktir.

Özellikle kafatası bölgesinde yapılmış ameliyatlar insanın sağlığını ciddi olarak tahrip ederler.Mesela boyun yada bel bölgesinde meydana gelmiş bir servikal yada lomber bölge disk hernilerinde (fıtıklaşmalarında) hemen ameliyat önerilmemelidir.Ticari kaygılardan uzaklaşarak insanların sağlıklarına karşı dürüst bir yaklaşım gösteren hiç bir hekim Türkiye’de ve dünyada kesinlikle işsiz güçsüz kalmaz.

Ameliyat endikasyonları olabildiğince hassas davranılarak alınmalıdır.Yapılacak bir çok farklı bilimsel gerçekler doğrultusundaki Tamamlayıcı Tıbbi tedavi uygulamalarının ardından şifaya kavuşulamamışsa ve çok ciddi ağrılar çekiliyorsa o zaman ameliyat olunmalıdır.Son çıkan yöntem olan mikrodistektomi ameliyatı yada lazerle yapılanı tercih edilmelidir.Bedene yapılan müdahalelerde kısmen invazif olmayan koruyucu yönü ağırlıklı uygulamalar tercih edilmelidir.

Bozucu alanlar:

Tüm ameliyat izleri,
Yanıklar,
Dövme izleri,
Sigaranın kendisi ve dumanı,
Aşı izleri,
Sıyrık yada çiziklerden sonra buralarda oluşmuş nedbe dokuları,
Tonsillektomi ameliyatları,
Dişlerde bulunan amalgam dolgular,
Dişlerde meydana gelmiş eğilmeler, şekil bozulmaları,
Bazı organlar; örneğin hepatit enfeksiyonu geçirmiş bir karaciğer, enfekte olmuş bir doku, kireçlenmeye maruz kalmış eklemler,
Gözde katarakt gelişmesi,
Boyun ve bel fıtığı,
Kronikleşmiş adale kasılmaları,
İç kulakta meydana gelmiş ve dolaşımı bozan yaşlılık hastalıkları,
Gözde meydana gelmiş Keratit yada uveit hastalıkları
Bedene sonradan takılan tüm protezler ve kalp pilleri...
Damar içine takılmış stentler...
İsteyerek yada yanlışlıkla yutulan ve beden içinde kalmış her yabancı cisim...
Prostat Hipertrofisi,
Karaciğer yada kalpte meydana gelmiş olan yağlanmalar...
Peruklar...
Saç ekmek için kafatasına yapılan operasyonlar,
Cilt gerdirme ameliyatlarında gizlenen yerlerde kalmış skar dokuları,
Cep telefonları,
Elekromanyetik tüm kirlenmeler,
Gıdalar vasıtasıyla aldığımız kimyasal kanserojen maddeler..

İnsanın en küçük birimi hücresidir.Hücrenin içinde normal şartlarda potasyum dışında ise sodyum iyonları bulunur.Bu iyonlar sürekli hareket halinde bulunarak insanın hücresinde meydana gelen tüm olayları kontrol ederler.Hücre bir potasyum pili olarak işlevini yapar.İçinde mevcut bir enerji ve işleyiş mekanizması vardır.Bozucu alanlar ilk önce hücrenin çalışma performansını bozup görevlerini yapamaz hale getirir.Hücre bölünemez.Yada hızlı bir şekilde kontrolsüz olarak farklı bir formasyonda büyüyerek çoğalmaya başlar.Kanserin başla

ması ve hücrenin içinde bulunan DNA ve RNA da olan değişimler, kromozom anomalileri bu dönemde gelişmeye başlar.Bu durum bir kısır döngü olarak sürekli ilerleyen ve hızlanan bir seyir gösterir.

Sonuç olarak öncelikle kendi bozucu alanınızı tespit etmeniz gerekir.Tespit yapıldıktan sonra bu alandan kurtulmaya çalışmalısınız.Bu çabaların elbette sayısız farklı yöntemleri vardır.Özellikle Nöral Terapi yöntemi bozucu alan tedavisinde son imkanları en maksimum seviyede sunmakta kısa sürede önemli sonuçlar ortaya çıkararak yüz güldürücü etkiler meydana getirmektedir.Özellikle skatris dokularına direkt enjeksiyon yoluyla müdahalede bulunulması hastanın kısa sürede sağlığında büyük bir devrim yaşamasını sağlamaya yetmektedir.Yada bel ve boyun ağrılarından şikayetçi hastaların ilk seans sonrasında şikayetlerinde yüzde doksanlara varan iyileşmeler ortaya çıkmaktadır.Burada ilacın deri altına yada derin dokulara yapılmasının ardından oralarda tüm hücresel düzeyde işlevsellik maksimum seviyeye çıkmakta kan dolaşımında düzelme, oksijen seviyesinde artma ve daha pek çok faktör kısa sürede iyileşmektedir.

Siz siz olun en iyisi kendi orijinal ve özgünlüğünüze dışarıdan bir müdahalede bulundurmayın.Maddeler halinde sıraladığımız hastalıklarınız yada alışkanlıklarınız varsa en kısa süre içinde kurtulmaya çalışın.Havanızı ve alanınızı bozdurmayın ki sağlığınızın aynı zamanda yaşamınızın tadını doyasıya yaşayabilin.


kaynak



Wednesday, December 12, 2007

YAŞAM İÇİN BİR BARDAK SU


bir bardak su YAŞAM İÇİN BİR BARDAK SU

Bir yıl boyunca, kuraklığın verdiği korku ile büyük küçük toplumun her kesiminden insanlar olarak, o kabuslu günlerde, defalarca nasıl bir heyecan ve ihlasla yaptığımız yağmur dualarını hatırlayalım.

Bir yıl boyunca susuzluk tehdidi ile geçen günlerimizden sonra yağan yağmurları hangi sevinç dolu duygularla karşıladığımızı düşünelim.

Yer küremizin yüzeyinin %71 ini denizler, %29 unu karalar oluşturur.

İnsan bedeni, %25 katı maddeden, %75 sudan oluşmaktadır. Beyin dokusunun ise %85’i sudur.

Dünya oluşumundan önce de su vardı ve oluşum tamamlandıktan sonra da ilk hayat suda başladı.

Suyun hayatın olmazsa olmaz temel unsurlarından biri olduğunu biliyoruz. Gerçek anlamda faydalarının tespiti konusunda yapılan bazı çalışmaların aslında bir şans eseri ortaya çıktığını ve bu yöndeki çalışmaların o günden sonra hız kazandığını biliyor muydunuz?

İranlı hekim DR. FERİDUN Batmanghelidj, suyun hastalıklara iyi geldiğini, insanı iyileştirdiğini hapishanede bir şans eseri öğrenmiş. “1979 da İran devrimi patladığında Ben siyasi bir tutuklu olarak hapiste bulunuyordum. Bir gün koğuşta, mahkumlardan birinin, koridorda, iki büklüm olmuş vaziyette, inanılmaz mide sancılarıyla kıvrandığını gördüm. Beni görünce ızdıraplı bir sesle “Ülserim beni öldürüyor” diye seslendi. Onun için ne yaptın diye sordum. “Üç adet Tagamet ve bir şişe dolusu antiasit aldım ama banamısın demedi” diye cevap verdi.”şeklinde vakayı özetleyen Dr. FERİDUN Batmanghelidj, 10 saatten beri bu şekilde ızdırap içinde sancı çeken hasta mahkuma gayri ihtiyarı müdahale eder ve ölmek üzere olduğunu düşündüğü adama iki bardak su içirir. Fakat ne görsün, adam çok geçmeden kıvranmaktan kurtulur. O günden sonra Dr. Batmanghelidj, suyun şifa verici etkisi üzerine çalışmalarını yoğunlaştırma kararı alır. Cezaevinde kaldığı 2,5 yıl içerisinde yaklaşık 3 bin peptik ülser hastası tutuklu ve hükümlüyü iyileştirir. Tabi ki ilaç olarak yalnızca su kullanarak.

2,5 yıl kadar sonra tahliye vakti geldiğinde, hapishane müdürüne ricada bulunur ve "lütfen ben bir müddet daha burada tutuklu kalmak istiyorum, zira araştırmalarımın en önemli evresine girmiş bulunmaktayım ve bu kadar çok hastayı dünyanın hiçbir yerinde, bu koşullarda bulamam" der.

Böylece Batmanghelidj, bir müddet daha "gönüllü hapis" yatar ve çalışmalarını sürdürür. Hapiste iken keşfinin ilk duyursunu Iranian Medical Association’da yayınlatır. Tebliğinin bir tercümesini de the Journal of Clinical Gastroenterology Haziran 1983 sayısında misafir editör olarak yayınlatır. Bugün bütün dünyaya sesin duyurabilmiş ve ekol oluşturmuştur.

Dr. Batmanghelidj “Hasta Değil Susuzsunuz" kitabında vucudumuzun tam 46 nedenle suya ihtiyaç duyduğunu anlatmaktadır.

Bunlar şunlardır.

1- Hiçbir canlı susuz yaşayamaz.
2- Göreceli su yetersizliği vücudun bazı fonksiyonlarını önce bastırır, sonra öldürür.
3- Su temel enerji kaynağıdır.
4- Su vücudun her hücresinde elektriksel ve manyetik enerji üretir, bize yaşam gücü verir.
5- Hücre yapısındaki maddeleri birbirine bağlayan bir yapıştırıcıdır.
6- DNA hasarını önler ve onarım mekanizmalarının daha iyi çalışmasına yardımcı olur, böylece üretilen anormal DNA sayısı azalır.
7- Bağışıklık sisteminin (bütün mekanizmalarının) merkezi olan kemik iliğinde, bu sistemi kanser de dahil olmak üzere, çeşitli hastalıklara karşı güçlendirir.
8- Bütün besinlerin, vitamin ve minerallerin temel çözücüsüdür. Vücutta besinleri küçük parçalara ayırır, sindirimlerinde ve son metobolik aşamalarında görev yapar.
9- Besinlere enerji verir ve parçalanan besinler sindirim sırasında bu enerjiyi vücuda aktarır. Susuz yenen yemeğin vücut için hiçbir enerji değeri yoktur.
10- Su, besinlerdeki gerekli ögelerin emilimini artırır.
11- Bütün ögelerin vücuda taşınmasına yardımcı olur.
12- Akciğerlerde oksijen toplayan kırmızı kan hücrelerinin çalışma verimini artırır.
13- Hücreye ulaşan su, o hücreye oksijen verir ve atık gazları vücuttan atılmaları için akciğerlere taşır.
14- Vücudun çeşitli bölgelerinden zehirli atıkları toplar ve atılmaları için karaciğer ya da böbreklere taşır.
15- Eklem boşluklarındaki temel yağlayıcı maddedir, artrit ve sırt ağrılarının oluşumunun önlenmesinde yardımcı olur.
16- Omurgadaki diskleri “şok emici su yastıkları” na dönüştürür.
17- Bağırsakları en iyi çalıştıran yağlayıcı maddedir, kabızlığı önler.
18- Kalp krizi ve felce karşı koruyucudur.
19- Kalp ve beyin damarlarında pıhtılaşmayı önler.
20- Vücudun soğutma (terleme) ve ısıtma (elektrik) sistemleri için vazgeçilmezdir.
21- Düşünme başta olmak üzere, bütün beyin fonksiyonları için bize güç ve elektriksel enerji verir.
22- Serotonin ve diğer nörotransmitterlerin (sinir ileticileri) üretimi için vazgeçilmezdir.
23- Melatonin de dahil olmak üzere, beyinde üretilen bütün hormonların yapımı için gereklidir.
24- Çocuklarda ve yetişkinlerde dikkat yetersizliği sorununa çözüm getirir.
25- Çalışma verimini artırır ve dikkat aralığını büyütür.
26- Su dünyadaki diğer bütün içeceklerden daha kolay bulunabilir ve hiçbir yan etkisi yoktur.
27- Stres, gerginlik ve depresyonun hafiflemesine yardımcı olur.
28- Uykuyu düzenler.
29- Yorgunluğun giderilmesine yardımcı olur ve bize gençliğin enerjisini verir.
30- Cildi yumuşatır ve yaşlılık belirtilerinin azalmasına yardımcı olur.
31- Gözlere canlılık ve parlaklık verir.
32- Glokomdan korunmamıza yardım eder.
33- Kemik iliğinde kan üretim sistemlerini düzenler, lösemi ve lenfoma oluşumunun önlenmesine yardımcı olur.
34- Vücutta enfeksiyon ve kanser hücrelerinin geliştiği bölgelerde bağışıklık sistemini güçlendirmek için çok gereklidir.
35- Kanı sulandırır ve dolaşım sırasında pıhtılaşmasını önler.
36- Kadınlarda, adet öncesi ağrıyı ve ateş başmasını hafifletir.
37- Kalp atışıyla birlikte kanı sulandırıp dalgalandırarak dolaşımdaki katı maddelerin dibe çökmesini engeller.
38- İnsan vücudunda dehidrasyon sırasında kullanılabilecek bir su deposu yoktur. Bu nedenle gün boyunca düzenli olarak su içmemiz gerekir.
39- Dehidrasyon cinsellik hormonunun üretimine engel olur, bu iktidarsızlık ve libido kaybının başlıca nedenlerinden biridir.
40- Su içtiğiniz zaman susuzluk ve açlık duygularını ayırt edebilirsiniz.
41- Kilo vermenin en iyi yolu su içmektir. Düzenli aralıklarla su için ve sıkı bir rejim yapmadan zayıflayın. Acıktığınız zaman aşırı yememeli, ama susadığınızda suyunuzu içmelisiniz.
42- Dehidrasyon doku boşlukları, eklemler, böbrekler, karaciğer, beyin ve deride zehirli çökeltilerin birikmesine yol açar. Su bunları temizler.
43- Su, gebelikte sabah bulantılarını azaltır.
44- Zihin ve vücut fonksiyonlarını bütünleştirir. Karar verme ve hedefleri belirleme yeteneğini artırır.
45- Yaşlılıkta bellek kaybının önlenmesine yardımcı olur. Alzheimer, multipl skleroz, Parkinson ve Lou Gehring hastalıklarının riskini azaltır.
46- Kafein, alkol ve bazı ilaçlara duyulan bağımlılığın giderilmesine yardımcı olur.

Bir bardak suyun faydaları işte böyle. Suyun yukarıda sıralanan faydalarını okuyunca; “Canlı olan her şeyi sudan yarattık. Hala inanmıyorlar mı?” (Enbiya, 30) ayetini aklımızdan çıkarmamamız gerektiğini daha iyi anlıyoruz.

(Suyun faydaları konusunda daha ayrıntılı bilgi almak isteyenler
watercure adresini ziyaret edebilirler.)


kaynak: gıda raporu

Thursday, December 6, 2007

Fesleğenin faydaları



Enerji verici, hafızayı ve konsantrasyonu güçlendirici bir bitki olan fesleğenin yararları sayılamayacak kadar çok. İşte faydalarından bir kaçı:



Fesleğenin faydaları

Enerji verici, hafızayı ve konsantrasyonu güçlendirici bir bitki olan fesleğenin yararları sayılamayacak kadar çok. İşte faydalarından bir kaçı:

Fesleğenin yararları...

• Asabiyetten ileri gelen genel güçsüzlüğe, sindirim bozukluğuna, uykusuzluğa ve migrene karşı etkilidir.

• Özellikle sindirimi kolaylaştırıcı özelliği sayesinde hazımsızlık çekenlerin baş ilâcıdır. Aynı zamanda sinir hastalarına, iyi uyuyamayan çocuklara, baş dönmesi çeken yetişkinlere, bağırsak sorunlarından yakınanlara, öksürüğe, anjin ya da boğmacalılara verilir.

• Fesleğenin kaynatılmasıyla elde edilen su süzüldükten sonra, arı sokmasında enfekte olan yere sürülerek ağrıyı hafifletir.

• Ağızda oluşan yaralar ve pamukçuk ağız banyosu yoluyla tedavi edilir.

• Sütü gelmeyen ya da az gelen kadınların süt verimini çoğaltmak için de kullanılır.

• Farklı bir özelliği de sivrisinek ve tahtakurusu gibi haşaratları kokusu sayesinde kaçırmasıdır.

• Mutfakta tazesi veya kurusu kullanılır.

• Çorbalara, domates, patlıcan, kabak, mantar yemeklerine, salatalara, hamur işlerine katılır.



Bizim aile