Sıcak çarpmasına karşı dikkatli olun! Hava sıcaklıklarının mevsim normallerinin üzerine çıktığı şu günlerde sıcak çarpmasına karşı 'dikkatli olun.' uyarısı ile birlikte bir dizi de öneriler var. |
"Sıcak çarpması, çok ciddi bir sağlık sorunu. " diyen Sema Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Ömer Atalay YÜREKLİ Eğer acil tedavi edilmezse ölümle bile sonuçlanabiliyor. Ayrıca bazı vakalarda ölümle sonuçlanmasa bile kalıcı hasarlar bırakabiliyor." dedi. Dr. Yürekli sıcak çarpmasıyla ilgili şu tespit ve önerilerde bulundu: Sıcak çarpması, sıcak havada aşırı terleme sonucunda ve ya çok fazla egzersiz yapıldığında vücudun aşırı miktarda su ve tuz kaybetmesine bağlı olarak gelişen durum olarak karşımıza çıkıyor. Bu durumdan en çok etkilenenler küçük yaştaki çocuklar ve yaşlılar. Sıcak çarpmasında sırasında görülen vücudun susuz kalmasını engellemek amacıyla sıcak çarpmasına maruz kalan kişiye bol miktarda sıvı verilmelidir. Bulguları •Baş ağrısı, baş dönmesi, bilinç bulanıklığı •İştahsızlık, mide bulantısı •Sıcak, kızarma ve terleyememe •Kol, bacak ve karında kramplar •Vücut sıcaklığının 40 derecenin üzerinde olması Yapılması gerekenler •Sıcak çarpması yaşayan hastayı serin, gölge bir ortama alın •Kişiyi yarı oturur pozisyona getirdikten sonra, üzerini soğuk ve ıslak bir çarşafla sarın. •Vücut sıcaklığı 38 dereceye düşene kadar soğutma işlemine devam edin. •Bilinci ve davranışları normalse içecek bir şey verin. •Kişinin bilinci yerinde değilse içecek bir şey verilmemeli, boğulmasına neden olabilirsiniz. •Kişi Kusuyorsa yan yüzükoyun yatırın. •Çok acele tıbbi yardım çağırın. Önlemler •Güneş çarpmasına karşı en etkili yol güneşten ve sıcaktan korunun. •Güneş altında fazla kalmayın, gün içinde saat 11.00 ile 16.00 saatleri arasında dışarıya çıkmamaya özen gösterin. •Sıcakta bol ve serin tutan ve açık renk giysiler giyin •Bol bol sıvı gıdalar tüketin. KAYNAK |
Tuesday, June 26, 2007
SICAK ÇARPMASIN!
SICAKLARA DİKKAT
|
Saturday, June 23, 2007
OYUNCAKLAR
ABD’de Kongre üyelerinin bebek oyuncaklarındaki toksik (zehirli) maddeleri yasaklama girişimleri acı gerçeği gündeme getirdi. Yumuşak plastikten yapılan ördek, diş kaşıma oyuncağı gibi oyuncakların yapıştırılmasında DINP adı verilen bir kimyasal kullanılıyor. Kırılmayan biberonlarda ise BPA adlı toksik bir madde var. Bu ikisi hormon bozukluklarına, kanser hücrelerinin (özellikle meme ve prostat) büyümesine neden oluyor. İşte bu nedenle ABD Kongresi üyeleri, yıllardır çocuk oyuncaklarında DINP ve BPA maddelerinin kullanımını yasaklamaya çalışıyor.
AB yasakladı, ABD sırada
Kaliforniya eyaletinde 1 Ocak’ta yürürlüğe girmesi planlanan yasak ise şirketlerin açtığı davalar nedeniyle askıya alındı. Gelişmeler karşısında Kongre üyeleri en azından ürün etiketlerinde bu maddelerin ve zararlarının açıkça belirtilmesini istiyor. Etiket düzenlemeleri değişene kadar ise recycle işaretlerinin incelenmesi isteniyor. Avrupa Birliği ise daha yıllar önce DEHP, DBP ve BBP maddelerini çocuk ürünlerinden, DINP, DIDP ve DNOP maddelerini ise çocukların ağzına alabileceği tüm ürünlerden yasakladı.
EVLİLİK
Depresyona yeni ilaç: Evlilik Bilimsel araştırmalar, depresyonda olan insanların evlilik yaparak şikâyetlerinden kurtulabileceğini gösteriyor. Orta halli giden bir evliliğin bile kayda değer etkisi var. |
Psikolojik mutluğun evliliğin kalitesi ile doğru orantılı olduğuna dikkat çeken psikologlar, evli çiftlere göre depresyondaki insanların iletişim ve ilgi eksikliği içinde olduklarına dikkat çekti. Ohio Eyalet Üniversitesi sosyoloji bölümü öğrencilerinden Adrianne Frech ve Kristi Williams, uyumlu evlilik yaşayan insanların psikolojik olarak da çok dengeli ve mutlu olduklarını yaptıkları araştırmalar sonunda açıkladı. Teorilerini ispat etmeye çalışan iki öğrencinin, 1987 ve 1988 yılları arasında depresyon geçirmiş yaklaşık 3 bin 66 erkek ve bayan ile görüşüp depresyon testi yaptıkları, beş yıl sonra aynı grupla yeniden görüşen araştırmacıların, 5 yıl içinde evlenen deneklerin evlenmemiş deneklere göre depresyon şikâyetlerinde gözle görülür bir azalma tespit ettikleri öğrenildi. Depresyondaki insanların evlendiklerinde şikâyetlerinin artacağını sandıklarını belirten araştırmacılar, ancak araştırma sonucunun kendileri için de sürpriz olduğunu dile getirdi. Evlilikteki paylaşımcılığın ve duygusal desteğin depresyon hastalığının tedavisindeki en büyük etmen olduğu sanılıyor. Sabah |
Friday, June 22, 2007
AĞRI KESİCİLER
Ağrı kesicilerin fazlası kriz nedeni ABD'de yapılan bir araştırma, ağrı kesici olarak kullanılan aspirin ve romatizma ilaçlarının çok fazla kullanımının zararlarını ortaya çıkardı. |
Harvard Üniversitesi’ndeki uzmanların 16 bin kişi üzerinde yaptığı araştırmaya göre, haftada 6-7 kez bu tip ilaçların kullanılması tansiyonun yükselmesine neden olarak hastaların kalp krizi ve felç geçirme riskini artırıyor. Etkin maddesi parasetomol olan ilaçları bu dozda alanların yüksek tansiyon sorunu yaşaması olasılığı yüzde 34, aynı oranda aspirin kullananların yüzde 38, romatizma ilaçları kullananlarınsa yüzde 26 oranında artıyor. (Bugün) |
Wednesday, June 20, 2007
DOWN SENDROMU
KENE KARTI
Kene kartı icat ettiler Almanya’da bilim adamlarının yapışan kenelerden daha kolay kurtulabilmek için ürettiği kart, Türkiye’ye tatil için gelen gurbetçilerin olmazsa olmaz eşyaları arasında yer alıyor. |
Almanya’da bilim adamlarının kenelerin bedene zarar vermeden uzaklaştırılması için ürettiği kart, bu sene Almanya’dan Türkiye’ye tatile gideceklerin eşya listesine girdi. (Hürriyet) |
DEMİR EKSİKLİĞİ
Demir eksikliği zekaya zararlı Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Davut Albayrak, demir eksikliğine dayalı kansızlık hastalığının çocukların zeka gelişimini yüzde 10 oranında etkilediğini belirtti. |
Kan üretmek için dışarıdan alınması gereken besinlerin eksikliğinden kaynaklanan kansızlık hastalığının, demir ve B12 vitamini bakımından yeterince beslenilmesinin önemini ortaya koyduğunu söyleyen Prof. Dr. Davut Albayrak, "Demir eksikliğini gidermek için başta kırmızı et olmak üzere beyaz et, yumurta, soya, fasulye ve balığa sofralarımızda yeterince yer vermeliyiz. Ancak gerek yokluk gerekse yanlış beslenmeden dolayı demir eksikliği kaynaklı kansızlık hastalığı çok yaygın" dedi. Demir eksikliğine dayalı kansızlıkta, renk solukluğu, halsizlik, yürüyüş ve hareketlerde isteksizlik, efora tahammülsüzlük olacağını, bu belirtileri bulunanlara kan tetkiki yaptırılması gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Albayrak, hastalığın çocukların zeka gelişimini etkileyebildiğini ve geriliğe neden olabildiğini kaydetti. Albayrak, "Hastalığın zeka üzerinde yüzde 10'luk olumsuz etkisi var. Tedaviyle yüzde 5'lik bölümü geri dönüşebiliyor, yüzde 5 eksiklik ise kalıcı oluyor. Çocuklarımızın imtihana Ekonomi geri olduğunda demir eksikliği sıklığının arttığını, çünkü insanların demirden zengin gıdalara ulaşamadığını vurgulayan Albayrak, gelişmiş ülkelerde 0-5 yaş arası çocuklarda kansızlık yüzde 4-20 iken, az gelişmiş ülkelerde aynı yaş grubunda kansızlık oranının yüzde 80'lere kadar çıktığını, Türkiye'de ise bu oranın yüzde 50 civarında olduğunu hatırlattı. Demir eksikliğinin çocukların gelişim ve başarısını etkileyen ancak tedavi edilebilir bir hastalık olduğuna işaret eden Albayrak, Sağlık Bakanlığı'nın konuya eğilmiş olmasının önemini de dile getirdi. Albayrak, "Bakanlık, sağlık ocaklarında, çocuklarda demir eksikliğini tespit etme ve bunlara ücretsiz ilaç verme konusundaki tutumuyla doğru bir uygulama yapıyor. Buna aileler de önem vermeli. Çocuklarına belli yaşlarda kan tetkiki yaptırılmalı. Oysa büyükler, 'Benim çocuğumun yüzü zaten beyazdı' diyerek konuyla ilgilenmiyor. Hastalık önlenebilir ve üzerine gidilmelidir" şeklinde konuştu. (İHA) |
Tuesday, June 19, 2007
KIRIK, ÇIKIK, BURKULMA
Kırık, kemik bütünlüğünün bozulmasıdır. Kırıklar darbe sonucu yada kendiliğinden oluşabilir. Yaşlılık ile birlikte kendiliğinden kırık oluşma riski de artar.
Kaç çeşit kırık vardır?
Kapalı kırık: Kemik bütünlüğü bozulmuştur. Ancak deri sağlamdır.
Açık kırık: Deri bütünlüğü bozulmuştur. Kırık uçları dışarı çıkabilir. Beraberinde kanama ve enfeksiyon tehlikesi taşırlar.
Kırık belirtileri neler olabilir?
Ø Hareket ile artan ağrı
Ø Şekil bozukluğu
Ø Hareket kaybı
Ø Ödem ve kanama nedeniyle morarma
Ağrılı bölgelerin tespiti için elle muayene gereklidir.
Kırığın yol açabileceği olumsuz durumlar nelerdir?
Ø Kırık yakınındaki damar, sinir, kaslarda yaralanma ve sıkışma. (Kırık bölgede nabız alınamaması, solukluk, soğukluk)
Ø Parçalı kırıklarda kanamaya bağlı şok
Kırıklarda ilkyardım nasıl olmalıdır?
Hayatı tehdit eden yaralanmalara öncelik verilir,
Hasta/yaralı hareket ettirilmez, sıcak tutulur,
Kol etkilenmişse yüzük ve saat gibi eşyalar çıkarılır (aksi takdirde gelişebilecek öden doku hasarına yol açacaktır,)
Tespit ve sargı yapılırken parmaklar görünecek şekilde açıkta bırakılır. Böylece parmaklardaki renk, hareket ve duyarlılık kontrol edilir),
Kırık şüphesi olan bölge, ani hareketlerden kaçınılarak bir alt ve bir üst eklemleri de içine alacak şekilde tespit edilir. Tespit malzemeleri, sopa, tahta, karton gibi sert malzemelerden yapılmış olmalı ve kırık kemiğin alt ve üst eklemlerini içine alacak uzunlukta olmalıdır,
Açık kırıklarda, tespitten önce yara temiz bir bezle kapatılmalıdır,
Kırık bölgede sık aralıklarla nabız, derinin rengi ve ısısı kontrol edilir,
Kol ve bacaklar yukarıda tutulur,
Tıbbi yardım istenir (
Burkulma nedir?
Eklem yüzeylerinin anlık olarak ayrılmasıdır. Zorlamalar sonucu oluşur.
Burkulma belirtileri nelerdir?
Ø Burkulan bölgede ağrı
Ø Kızarma, şişlik
Ø İşlev kaybı
Burkulmada ilkyardım nasıl olmalıdır?
Sıkıştırıcı bir bandajla burkulan eklem tespit edilir,
Şişliği azaltmak için bölge yukarı kaldırılır,
Hareket ettirilmez,
Tıbbi yardım istenir
Çıkık nedir?
Eklem yüzeylerinin kalıcı olarak ayrılmasıdır. Kendiliğinden normal konumuna dönemez.
Çıkık belirtileri nelerdir?
Yoğun ağrı
Şişlik ve kızarıklık
İşlev kaybı
Çıkıkta ilkyardım nasıl olmalıdır?
Eklem aynen bulunduğu şekilde tespit edilir,
Kırık yerine oturtulmaya çalışılmaz,
Hasta / yaralıya ağızdan hiçbir şey verilmez,
Bölgede nabız, deri rengi ve ısısı kontrol edilir,
Tıbbi yardım istenir
İNANÇ VE SAĞLIK
Amerikalı doktorlar, inancın gücüne inanıyor Chicago Üniversitesi'nin Amerika çapında yaptığı araştırma her dört doktordan üçünün bir dine inandığını ve maneviyatın, hastaları tedavi ederken olumlu etkilediğini düşündüğünü ortaya çıkardı. Doktorlar inancın, hastalara ümit aşıladığını ve onların hastalığı yenmelerine yardımcı olduğunu söylediler. Araştırmaya göre, neredeyse 5 doktordan 2'si kalp krizi gibi ölümcül vakalarda maneviyatın kötü sonuçları önleyebileceğini söylüyor. Doktorların çoğu tıbbî müdahale yaparken, şifanın Allah'tan geleceğine inanıyor. Araştırmaya cevap veren birçok doktor, hastalarında mantığa uymayan bir şekilde ilacın yardımı olmadan iyileşmelere şahit olduğunu anlattılar. Araştırma sonuçlarını açıklayan Chicago Üniversitesi yetkilileri, fizikî rahatsızlığı bulunan ancak dua ettikten sonra yürüyebilen, ölümcül bir teşhis konduğu halde yaşayan, intihar eğilimi olan ancak duaya başladıktan sonra yaşamaya yeniden istekli hale gelen hasta örneklerinin, doktorların bu şekilde düşünmesinde büyük rol oynadığını belirttiler. Aynı araştırmada, üç doktordan biri, olağanüstü güçlere umut bağlayan hastaların, tedaviyi reddedebileceklerini ve ilaçla tedaviyi kabul etmeyebileceklerini belirtti. Doktorların yüzde 45'i, "din ve maneviyat suçluluk, kaygı, endişe ve negatif duygulara sebep olabilir ve bu da hastanın ızdırabını artırabilir" görüşünü dile getirdi. Bazı bilim adamları ise, din adamlarının hastanelerde hazır bulunmasını eleştiriyor, dinî inancın hastalara yanlış umut vererek yarardan çok zarara sebep olabileceğini savunuyor. Bu görüşte olanlar, doktorların yüzde 54'lük bir kesiminin "Allah'ın hastaların sağlığını düzeltebileceğine" inanmasından rahatsız olduklarını belirttiler. Duanın etkisi araştırma konusu Harvard Tıp Fakültesi Brigham and Women Hastanesi İmamı Salih Yücel, Amerikan Doktorlar Birliği ve bilim çevrelerinin dinin, hastanın sağlığı üzerinde müspet etkilerini kabul ettiğini belirterek, araştırmaların sürdüğünü söyledi. Yücel, "Konu ile alakalı yaklaşık 3 bine yakın makale ve de 500'ün üzerinde, bir kısmı doktora çalışması olmak kaydı ile kitaplar yayınlanmıştır. Bu çalışmaların yaklaşık yüzde 80'i duanın hastanın sağlığı üzerinde müspet etkisi olduğunu kanıtlıyor. Pek çok araştırma sonucu; dua edenlerin az içki içtiğini veya hiç içki içmediğini, sigara kullanmadığını, daha çok toplumsal desteğe sahip olduğunu, daha az stres yaşadığını, daha az doktora gittiğini, daha çabuk iyileşip hastaneden taburcu olduklarını ortaya koymuştur. Yine duanın hastalıklar üzerine etkisi konusunda araştırmalar yapmak için pek çok ünlü hastanede enstitüler kurulmuştur. Harvard Tıp, John Hopkins bunlardan iki tanesidir." dedi. Doktorların çoğu, inancın pozitif etkisini kabul ediyor Doktorların yüzde 85'i inancın ve maneviyatın genellikle pozitif etkisi olduğuna inanıyor. Doktorların yüzde 54'ü hastaların iyileşmesi yönünde Allah'ın ve diğer olağanüstü güçlerin müdahalesi olabileceğine inanıyorlar. Doktorların yüzde 76'sı Allah inancı ve maneviyatın hastalıklarla başa çıkmada, hastalığa ve acılara tahammül etmede, hastalara yardımcı olduğuna inanıyor. Doktorların yüzde 74'ü Allah'a inanan ve maneviyatı olan hastalara bu inancın sağlıkları ile ilgili ümit verdiğine inanıyor. İdris Gürsoy Zaman |
YÜZERKEN DİKKAT!
Yüzerken gözlere dikkat! Kirli suların karıştığı havuz ve deniz sularında açık gözle yüzmek, gözlerde iltihaplanmalara neden oluyor. |
Abant İzzet Baysal Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Şahap Kükner, kirli havuz ve deniz suyunun gözlerde iltihaplanmaya neden olduğunu söyledi. (Milliyet) |
TATİL TAVSİYELERİ
|
SICAK HAVALARDA NE YAPALIM?
|
Monday, June 18, 2007
BURUN KANAMALARI
Uzmanlar burun kanamalarını iki gruba ayırmaktadırlar.
1. Ön burun kanamaları: Burnun ön kısmından gelen kanamalardır. Ayakta duran ya da oturan kişide bir burun deliğinden akan kanama şeklinde kendini gösterir.
2. Arka kanama: Burun arkasından ve derinden olan kanamadır. Kanama genize doğrudur. Otururken veya ayakta dururken bile kanama boğaza doğru olur. Hasta sırt üstü yattığında ön kanama bile olsa her iki yönde kanama olabilecektir.
Arka burun kanamalarının tanınması çok önemlidir.Bu kanama tipi oldukça şiddetlidir ve bir uzmanın takibini gerektirmektedir. Arka kanamalar çoğunlukla yaşlı kişilerde görülür. Bu hasta grubu genellikle yüksek kan basıncı (tansiyon) olan kişiler ya da travma geçirmiş kişilerdir.
Burun kanamaları çocuk yaş grubunda genellikle ön kanama tipinde olmaktadır. Kuru hava veya kış aylarında görülen kabuklanmalar kanamaya neden olmaktadır. Bundan korunmak için nemlendirici bir kremi burunun orta bölmesine parmak ucu ile sürmek yararlı olacaktır. Bu amaçla vaselin ve viks faydalı ilaçlardır. Günde üç defa kullanılması önerilir ancak gece yatmadan önce sürmek yeterlidir. Burun kanaması sık tekrarlıyorsa doktorunuza görünmenin faydası vardır.
Siz ya da çocuğunuzda ön burun kanaması varsa şunları uygulayınız.
1. Burnun uçtaki yumuşak kısmını baş parmağınızla diğer iki parmağınız arasına alınız.
2. Burnu parmakla sıkıştırılmış olarak yüzünüze doğru bastırınız.
3. Beş dakika böyle bekleyiniz (Saat tutunuz).
4. Başınızı kalbinizden daha yüksek tutmaya dikkat ediniz. Bu nedenle oturunuz ya da başınız daha yukarıda uzanınız.
5. Burun ve yanağınıza buz tatbik ediniz (Bir plastik torba içinde buz doldurarak).
KANAMA DURDUKTAN SONRA YENİDEN KANAMAYI ÖNLEMEK
6. Sümkürmemeye özen gösteriniz.
7. Yerden ağır bir şey kaldırmak ya da buna benzer zorlayıcı hareketler yapmayınız.
8. Başınızı mutlaka göğsünüzden daha yukarıda tutmaya çalışınız.
TEKRAR KANAMA OLURSA
9. Burun içindeki tüm pıhtıları sümkürterek temizleyiniz.
10. 3, 4 defa her iki burun deliğine dekonjestan burun spreyi sıkınız (Otrivine, Burnil, Faral v.b.).
11. Tekrar en baştaki 1. ve 3. basamaktaki gibi buruna baskı yaparak sıkınız.
12. Doktorunuzu arayınız.
DOKTURU NE ZAMAN ARAYALIM YA DA ACİL SERVİSE BAŞVURALIM !
Eğer, kanama durmuyorsa veya yeniden kanamaya eğilim gösteriyorsa.
Eğer, kanama çok hızlı ve kan kaybı miktarı çok fazla ise.
Eğer, kanama nedeniyle yorgunluk ve halsizlik hissediliyorsa.
Eğer, kanamanız burun önüne kanamadan çok, boğaz arkasına doğru oluyorsa.
kaynak: hekimce. com
BEL PROBLEMİNİ ÖNLEMEK İÇİN
*Herhangi bir ağırlığı taşımanız gerekirse yükü vücudunuza simetrik olarak paylaştırdıktan sonra taşıyın.
*Ağır yük kaldırmayın.
*Hafif de olsa yerden bir şey alırken dizlerinizi kırın ve çömelerek alın.
*Otururken dik bir pozisyonda olmaya gayret edin.
*Bir eşyayı alırken ona uzanmayın, yanına iyice yaklaşın ve öyle alın.
*İki kişi bir eşya taşıyacaksanız, haber vermeden eşyayı bırakmayın.
*Bir cismi kaldırmadan önce onun ne derecede ağır olduğunu tahmin etmeye çalışın, ondan sonra yaklaşın.
*Cisimleri bedeninizle değil, önce beyninizle kaldırdığınızı unutmayın.
*Belinizi sağa-sola doğru rotasyon yaptırıp eğilerek yerden bir şey almayın.
*Ağır bir cismi bir yerden iterek veya çekerek tek başınıza götürmeyin.
*Merdivenlerden inerken bastığınız basamaklara çok dikkat edin.
*Elinizi, yüzünü yıkadığınız lavaboların yüksek olmasını sağlayın.
*Çocuklarınıza okul çantalarında az yük taşıtmaya çalışın.
*Ütü yaparken tek ayağınızın altına 15-20 cm yükseklikte bir cisim koyarak hafifçe yükseltin.
*Yerleri paspaslarken öne eğilmeyin ve belinizi dik tutmaya gayret edin.
*Yüzmeye önem verin.
*Her gün ez az 15 dakika yürüyün.
*Doktorun size vereceği egzersizleri ciddiye alın, mutlaka yapın.
*Sağlıklıyken düzenli olarak egzersiz yaparak kaslarınızı güçlendirin.
*Egzersizleri, sert zeminde yapın.
*Egzersiz hareketlerinin sayısını birden değil, yavaş yavaş artırın.
*Spor yaparken ani ve zorlayıcı hareketlerden kaçının.
*Egzersiz sonrasında 15 dakikadan fazla süren bir rahatsızlık ortaya çıkarsa uzman doktora danışın.
*Her gün beyaz peynir veya bir tabak yoğurt yemeyi adet haline getirin.
*Fazla kilolarınızdan kurtulun.
*Bel korsesi kullanmayın.
*Belinizi asla çektirmeyin.
*Üzüntü ve streslerin bel sağlınızı da olumsuz yönde etkilediğini bilerek ruh sağlığınıza özen gösterin.
*Alınan her fazla kilonun beliniz için ilave bir yük olduğunu unutmayın.
*Topuklu veya topuksuz ayakkabı yerine normal topuklu ayakkabı giyin.
*Sandalye ya da koltuğa yavaş ve kontrollü olarak oturun.
*Otururken, bir cismi (hafif dahi olsa) öne doğru eğilerek yerden almayın.
*Yan veya sırtüstü pozisyonda yatarak uyuyun. Yüzüstü yatmayın.
*Sert yatakta uyuyun.
*Doktorunuz yatak istirahati vermişse, 2-3 hafta istirahat edin.
*Sert yatak istirahatindeyken ayaklarınızın altına birkaç yastık koyarak yükseltmeniz daha iyi olacaktır.
*Sırtüstü yatarken bacaklarınızı dizlerinizi kırarak yukarıya doğru toplayın. Bu pozisyonda beliniz daha çok rahatlar ve ağrılarınız çabuk geçer.
*Beliniz ağrıyor ve ağrı bacağınıza vuruyorsa, hemen doktora başvurun.
*Günlük yaşantınızda tembellik yapmayın, hareketli olmayı tercih edin.
*İşyerinde devamlı oturarak çalışıyorsanız, bunun beliniz için sakıncalı olduğunu bilin. Bu nedenle ara sıra kalkıp dolaşın.
*Çok uzun süre hiç kıpırdamadan ayakta hareketsiz kalmayın.
*Daha önce bel rahatsızlığı geçirdiyseniz, güreş, boks, judo, futbol gibi mücadele sporlarından uzak durun.
*Çocuklarınız hızlı gelişsinler diye gereğinden fazla spor yaptırmayın.
*Çocuklarınızı ders çalışırken kambur durmamaları konusunda uyarın.
*Raflardan eşya alırken önce ayağınızın altına yükseltici bir şey koyun.
*Her zaman vücudunuzu dik tutun.
*Ayakkabınızı bağlarken çömelin veya yüksekçe bir cismin üstüne basın.
*Otomobille uzun yola çıkarken belinizi ince bir yastıkla destekleyin.
*Yataktan kalkarken önce tam yan dönün, daha sonra ellerinizle yandan destek alarak oturur pozisyona geçin.
KAYNAK
GLOKOM
40-45 yaş üzerinde sıklıkla görülen hastalığın risk faktörlerine bağlı olarak gençlerde de ortaya çıkabildiğine işaret eden Prof. Dr. Tamçelik, “Birçok göz hastalığı sinsi ilerler. Ancak glokom daha da sinsidir. Hasta, sinsi ilerleyen glokomun ancak göz sinirlerinin yüzde 40’ını kaybettikten sonra farkına varır. O nedenle erken tanı çok önemli. Erken tanı konulduğunda mutlaka tedavisi yapılabiliyor. Ancak oluşan hasar geri dönüşümsüzdür. Yani tedaviyle, daha önce ölen hücrelerin yeniden canlandırılması mümkün olamıyor” diye konuştu.
Glokomun dünyada ikinci önlenebilir körlük nedeni olduğunu bildiren Prof. Dr. Tamçelik, dünyada yaklaşık 70 milyon kişinin glokom hastası olduğunun tahmin edildiğini söyledi.
Prof. Dr. Tamçelik, “Türkiye’de 1,5 milyon kişide glokom olduğu tahmin ediliyor. Bunların ancak 300 bini düzenli tedavi alıyor. Ancak 17 ilde 2 bin 21 kişi ile yaptığımız bir araştırmaya göre, halkın yüzde 96’sı glokomun ne olduğunu bilmiyor. Ayrıca katılımcıların yüzde 86’sı göz tansiyonunu hiç ölçtürmediğini ifade etti” dedi.
Hastaların yılda 4 kez kontrole gitmesi ve ilaçlarını mutlaka saatinde ve düzenli kullanması gerektiğini belirten Prof. Dr. Tamçelik, glokomda risk faktörlerini de “yüksek göz tansiyonu, 40 yaş üzeri, siyah ırk, aile öyküsü, şeker ve damarsal hastalıklar, travma veya cerrahi müdahale ile miyopi ve retina hastalıkları” olarak sıraladı.
Tıbbi tedaviyle göz içi basıncını düşürdüklerini, ancak bu tedaviye rağmen tahribatın devam etmesi halinde cerrahi yöntemlere başvurduklarını kaydeden Prof. Dr. Nevbahar Tamçelik, 40-45 yaş üzeri herkesin yılda bir kez göz muayenesi olması gerektiğini dile getirdi.
Prof. Dr. Tamçelik, risk faktörü sıklığına göre muayanelerin de sıklaştırılması gerektiğini sözlerine ekledi.
AA
40-45 yaş üzerinde sıklıkla görülen hastalığın risk faktörlerine bağlı olarak gençlerde de ortaya çıkabildiğine işaret eden Prof. Dr. Tamçelik, “Birçok göz hastalığı sinsi ilerler. Ancak glokom daha da sinsidir. Hasta, sinsi ilerleyen glokomun ancak göz sinirlerinin yüzde 40’ını kaybettikten sonra farkına varır. O nedenle erken tanı çok önemli. Erken tanı konulduğunda mutlaka tedavisi yapılabiliyor. Ancak oluşan hasar geri dönüşümsüzdür. Yani tedaviyle, daha önce ölen hücrelerin yeniden canlandırılması mümkün olamıyor” diye konuştu.
Glokomun dünyada ikinci önlenebilir körlük nedeni olduğunu bildiren Prof. Dr. Tamçelik, dünyada yaklaşık 70 milyon kişinin glokom hastası olduğunun tahmin edildiğini söyledi.
Prof. Dr. Tamçelik, “Türkiye’de 1,5 milyon kişide glokom olduğu tahmin ediliyor. Bunların ancak 300 bini düzenli tedavi alıyor. Ancak 17 ilde 2 bin 21 kişi ile yaptığımız bir araştırmaya göre, halkın yüzde 96’sı glokomun ne olduğunu bilmiyor. Ayrıca katılımcıların yüzde 86’sı göz tansiyonunu hiç ölçtürmediğini ifade etti” dedi.
Hastaların yılda 4 kez kontrole gitmesi ve ilaçlarını mutlaka saatinde ve düzenli kullanması gerektiğini belirten Prof. Dr. Tamçelik, glokomda risk faktörlerini de “yüksek göz tansiyonu, 40 yaş üzeri, siyah ırk, aile öyküsü, şeker ve damarsal hastalıklar, travma veya cerrahi müdahale ile miyopi ve retina hastalıkları” olarak sıraladı.
Tıbbi tedaviyle göz içi basıncını düşürdüklerini, ancak bu tedaviye rağmen tahribatın devam etmesi halinde cerrahi yöntemlere başvurduklarını kaydeden Prof. Dr. Nevbahar Tamçelik, 40-45 yaş üzeri herkesin yılda bir kez göz muayenesi olması gerektiğini dile getirdi.
Prof. Dr. Tamçelik, risk faktörü sıklığına göre muayanelerin de sıklaştırılması gerektiğini sözlerine ekledi.
AA
ALIŞKANLIKLAR
Hasta Eden Alışkanlıklar
Uzmanlar, günlük yaşamdaki davranışların önemli hastalıklara neden olabileceğini belirtiyor. Bu nedenle yanlış alışkanlıklardan kurtulmanız ve doğru alışkanlıkları kazanmanız gerekir,.. İşte yapılmaması gerekenler;
Tuvalette okumak hemoroit yapabilir
Uzmanlar, bu durumun tuvalette uzun süre oturmaktan kaynaklandığını belirtiyor.
Çin lokantasına gitmek romatizmaya yol açabilir
Yemek yerken kullanılan çubuklar el eklemlerinde romatizmal rahatsızlıklara yol açabilir.
Arka cepte cüzdan taşımak ağrı yapar
Bunu alışkanlık haline getirenlerin sırt ağrısı çekme riski artıyor.
Aldatmak kalbe zarar veriyor
Eşini aldatanlarda kalp atış hızı anormal şekilde artıyor.
Sanat delirtebilir
Kısa sürede çok sayıda sanat eseri incelemek paranoyaya yol açabilir.
Günlük tutmak uykusuzluğa yol açıyor
Günlük tutanlarda uykusuzluk görülüyor
İYOT EKSİKLİĞİ
Erken gebelikte yeterince iyot alınmaması, doğacak çocuğun okul çağında diğer çocuklara göre zekasında geriliğe ve daha ciddi hastalıklara yol açabiliyor. Konya İl Sağlık Müdürü Dr. Hasan Küçükkendirci, dünyada önlenebilir zeka geriliğinin en önemli nedeninin iyot eksikliği olduğunu belirtti. Küçükkendirci, "İyot eksikliği en yıkıcı etkilerini erken gebelik döneminde beyin ve merkezi sinir sisteminin gelişimini bozarak, özellikle okul çağındaki çocuklarda geri dönüşü mümkün olmayan öğrenme yeteneğinde azalmayla göstermektedir. Günlük alınması gereken miktar ise bir toplu iğne başı kadar az bir miktardır" dedi.
Ülkemizde insanların besinler ve içme suyu yoluyla yeterince iyot alamadığını da dile getiren Dr. Hasan Küçükkendirci, "İyot yetersizliği hastalıklarını önlemek için alınacak başlıca önlem, bireylerin iyot alınımını arttırmaktır. Bu nedenle sofralık tuzlar iyotça zenginleştirilmiştir. Bu tuzlardaki iyot, ısı, ışık ve nemden olumsuz etkilenir. Bunu önlemek için iyotlu tuz, renkli, kapaklı bir kapta veya dolap içinde ışık almayacak şekilde saklanmalı; saklandığı yer kuru olmalı ve tuz içinde bulunan iyodun
yemek pişerken kaybolmaması için yemek ateşten indirildikten sonra yemeğe konulmalıdır" diye konuştu.
İyotlu tuz kullanımının özellikle kırsal kesimde oldukça düşük olduğunun da tespit edildiğini ifade eden Küçükkendirci, "Kırsal alanda hane halklarının yaklaşık yarısında iyotlu tuz kullanılmamaktadır. Kentlerde ise hane halklarının 4/5 inde iyotlu tuz kullanımı söz konusudur. bu nedenle özellikle kırsal kesim olmak üzere, toplumun bilinçlendirilerek iyotlu tuz kullanımının arttırılması, uygun şartlarda saklanması ve kullanılması konusunda eğitim çalışmalarımız kesintisiz devam etmektedir" şeklinde konuştu.
İHA
SOĞUK İÇECEKLERE ALTERNATİFLER
Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Tıbbi ve Aromatik Bitkiler bölümünden Yrd. Doç. Dr. Yüksel Kan, yılın her döneminde kaynatılarak suyu içilen tıbbı ve aromatik bitkilerin, özellikle yaz döneminde tüketilmesinin mineral dengesi açısından çok yararlı olduğunu belirtti. Kan, yazın tüketilebilecek bu tür bitkilerin başında meyan kökü ve kuşburnunun geldiğini belirterek, bu bitkilerden sağlıklı soğuk içeceğin nasıl yapılacağını da şöyle anlattı: ''Aktarlardan alınabilen bu bitkileri belli miktar su içinde haşlıyoruz. Süzgeçten geçirdikten sonra elde ettiğimiz marmelatı 1'e 1 ya da 1'e 2 oranında suyla karıştırıp, buzdolabında soğumaya bırakıyoruz. Yani çok kısa sürede, basit bir şekilde kendimiz ve ailemiz için bol miktarda sağlıklı yaz içecekleri imal edebiliriz.''
MİNERAL TAKVİYESİ YAPIYOR
Meyan kökü ve kuş burnunun, yaz aylarında kolalı ve asitli içeceklerin doğal ve daha sağlıklı alternatifi olduğunu vurgulayan Yrd. Doç. Dr. Kan, şunları kaydetti: ''Tıbbi kökenli bu bitkilerdeki antioksidan maddeler, vücuttaki hastalık yapan patojenleri de etkisiz hale getiriyor. Bunun yanında bu bitkiler mineral deposu oldukları için yazın terlemeyle vücudun yoğun şekilde kaybettiği, ihtiyaç duyulan minerallerin geri alınmasını sağlar. Ayrıca selenyum gibi aktivite verici, vücut direncini artırıcı etki yapan maddeler de bu bitkilerden elde edilen içeceklerle vücuda alınmış olur.'' Kan, ''Vücut için gerekli mineralleri katkı maddeli içecekler yerine doğal yollardan almak daha doğrudur. Bu nedenle yaz aylarında tıbbı ve aromatik bitkilerden evde kolayca ve çok ucuza yapılabilecek soğuk içecekleri öneriyoruz'' diye konuştu.Uzmanlar, sıcak yaz günlerinde serinlemek ve vücudun sıvı-mineral dengesini korumak için meyan kökü, kuş burnu gibi bitkilerden evde yapılan soğuk içecekleri öneriyor.
Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Tıbbi ve Aromatik Bitkiler bölümünden Yrd. Doç. Dr. Yüksel Kan, yılın her döneminde kaynatılarak suyu içilen tıbbı ve aromatik bitkilerin, özellikle yaz döneminde tüketilmesinin mineral dengesi açısından çok yararlı olduğunu belirtti. Kan, yazın tüketilebilecek bu tür bitkilerin başında meyan kökü ve kuşburnunun geldiğini belirterek, bu bitkilerden sağlıklı soğuk içeceğin nasıl yapılacağını da şöyle anlattı: ''Aktarlardan alınabilen bu bitkileri belli miktar su içinde haşlıyoruz. Süzgeçten geçirdikten sonra elde ettiğimiz marmelatı 1'e 1 ya da 1'e 2 oranında suyla karıştırıp, buzdolabında soğumaya bırakıyoruz. Yani çok kısa sürede, basit bir şekilde kendimiz ve ailemiz için bol miktarda sağlıklı yaz içecekleri imal edebiliriz.''
MİNERAL TAKVİYESİ YAPIYOR
Meyan kökü ve kuş burnunun, yaz aylarında kolalı ve asitli içeceklerin doğal ve daha sağlıklı alternatifi olduğunu vurgulayan Yrd. Doç. Dr. Kan, şunları kaydetti: ''Tıbbi kökenli bu bitkilerdeki antioksidan maddeler, vücuttaki hastalık yapan patojenleri de etkisiz hale getiriyor. Bunun yanında bu bitkiler mineral deposu oldukları için yazın terlemeyle vücudun yoğun şekilde kaybettiği, ihtiyaç duyulan minerallerin geri alınmasını sağlar. Ayrıca selenyum gibi aktivite verici, vücut direncini artırıcı etki yapan maddeler de bu bitkilerden elde edilen içeceklerle vücuda alınmış olur.'' Kan, ''Vücut için gerekli mineralleri katkı maddeli içecekler yerine doğal yollardan almak daha doğrudur. Bu nedenle yaz aylarında tıbbı ve aromatik bitkilerden evde kolayca ve çok ucuza yapılabilecek soğuk içecekleri öneriyoruz'' diye konuştu.
KEKEMELİK
Bazi ailelerde gerilim duzeylerinin yuksek olmasi ve ortak bir ozellik seklinde bu gerilimin nefes borusu ve ses tellerine iletilmesi ile iliskili olabildigi ya da beyindeki konusma merkezi ile iliskisi oldugu yonunde dusunceler bulunmaktadir. Anne-babada obsesif-kompulsif kisilik yapisinin varligina da bu bozuklukta isaret edilmistir. Cocuklukta yasanan endise , gerilim ve korkularin da etkilerinin oldugu dusunulmektedir. Bir goruse gore kisinin cozumleyemedigi ve bilincaltina dogru bastirdigi ruhsal catisma, korku ya da isteklerinin sonucunda olusan nevrozlarin bir gorunumu olarak dusunulmustur. Hastalarin % 40-60 kadarinda ailelerinde kekemelik oykusune rastlanmistir.
Goruntuleme calismalarinda beyin kan akimlarinda azalmalar ve bolgesel olarak bazi alanlarda akimda duzensizlikler saptanmistir.
Hangi yaslarda baslar?
% 3 oraninda gorulmektedir. Cocuklarda genellikle ailedeki daha kucuk cocuklarda gorulmektedir. Erkeklerde kadinlara gore 3-4 kat daha cok gorulmektedir.Ketsel kesimlerde kirsala gore daha cok gozlenmektedir. En cok 2-7 yas arasinda gorulmekte olup, ortalama baslangic yasi 5 yas civaridir.
Daha yasli kekemelik vakalarinin daha cok durakladiklari, hava akimlarindaki kesilmelerin , ses tellerine uygulanan basincin, iletisim kurma korkularinin daha yuksek oldugu ve konusma durumlarindan kacinmanin daha cok goruldugu saptanmis.
Genel olarak erkek cocuklarin kizlara gore daha karmasik duzeyde kekelemelerinin olup, daha cok kekeleyerek, daha az karsilarindakilerle goz goze gelmeye calistigi, iletisim kurmaktan kacindiklari, dolayisiyla tedavilerinin de daha uzun surdugu belirlenmistir.
Bazi vakalarda eriskinlige gecis doneminde kaybolmakta, bunun disinda tedavi edilmeyen vakalar omur boyu surmektedir.
Hangi durumlarda belirginlesir?
Yabancilarin bulundugu, kalabalik ortamlar, bir otorite konumundaki kisinin karsisinda, telefona yanit vermek, birinden bir sey istemek, beklenmedik bir durumla hazirliksiz bir sekilde karsilasma gibi hallerde belirginlesmektedir.Korktuklari bu gibi durumlardan kacinmaya calisirlar. Soyleyemedikleri bir sozcugun yerine hemen bir esanlamlisini getirerek cumleyi tamamlamaya calisirlar. Adlari soruldugunda yanitlamakta gucluk cekebilirler. Bu nedenle bu isleri yakinlarindakilara birakirlar. Ogrenciler bu nedenle arka siralarda oturmaya calisir, parmak kaldirmaz, konusmalarda dinleyici olmayi yegler, yoklamalar alinirken gec yanit verirler, ya da el kaldirarak kacinma davranisi gosterirler. Daha cok mimikleriyle yanit vermeye egilimlidirler. Yeni bir sey soylemek ya da istemek yerine baskalari ile ayni fikirde olduklarini ya da ayni seyi istediklerini belirtirler. Istediklerini degil, soylemesi kolay olan seyleri ismarlarlar.
Yoldaki bir gorevliye, polise adres sormak icin durduklarinda ilk sesi cikartmakta gucluk cekebilirler. Bu durumlarda konusmayi kolaylastirmak ve o sesi cikarabilmek icin el veya ayagi sallama, ayagi yere vurma, bas ve boyun hareketleri, goz , kas ve dudak hareketleri gibi tikler eslik edebilir.
Tedavi:
Davranis duzenlenimi, nefes alistirmalari, gevseme teknikleri, konusma terapisi (konusmanin yavaslatilmasi,konusma baslangicinin kolaylastirilmasi, ses duzey kontrolu gibi) yapilmalidir. Bazi vakalarda antidepresan ve anksiyolitik tedavileri faydali olmaktadir .
KAYNAK
KANSER
Bu muhtemelen kanser üzerine okuyacaginiz en önemli makaledir. Çalışmasına devam eden ve bunu genişleten Johanna Budwig ile bir görüşme yaptım. Ofisime döndüm ve sonunda, ne olup bittiğini tam olarak anladım ve bunu size aktarıyorum.
Önce, bir kanser hücresinin metabolizmasini tanımladığı için, Otto Warburg tıp dalında 1931 Nobel Ödülünü kazandi. O, hücrenin aniden anaerobic(oksijensiz) olduğunu ve sadece fermentasyon olarak tanımlanabilecek bir formda metabolize etmek için büyük miktarlarda glukoza (seker) gereksinim duyduğunu belirtti :
“Kanserin başlıca nedeni beden hücrelerinin normal oksijen solunumunun, anaerobic hücre solunumu ile yerdeğiştirmesidir” -- Otto Warburg
Hücre, glukozu (seker ; kanser sekeri sever) alır ve laktik asit salgılar, laktik asit asidik bir çevre meydana getirir.. Kanser beslenmesi için asidik bir çevreye gereksinim duyar ve bunun tersine dengeli alkali bir çevrede ise yasayamaz.
Dr. Garnett Poly – MVA için araştırmasında keşfettiği gibi, kanser ile ilgili elektriksel bir bağlantı vardır.
Çin tıbbı, yüzyıllardır (4 – 6 bin yıldır) yaşam gücünü enerji olarak tanımladı. Çinliler meridyen sisteminin haritasını çıkardı, meridyen sistemi 1994’te geleneksel tıp tarafından yeniden haritalandı (en küçük elektrik miktarını ölçen yüksek – teknolojili alet kullanarak). Bu meridyenler boyunca bizim yaşam gücümüz yolculuk yapar : Çinlilere göre Chi (Ki), biz bunu enerji olarak adlandırabiliriz.
1968’de canlı hücrelerin ışık ürettiği keşfedildi. Işığın miktarı hücrenin sağlığını tayin eder. Işık ne kadar parlak olursa, hücre o kadar sağlıklı olur. Ilginç, değil mi ?
Ellili yillarda, Johanna Budwig kanser denklemine ekleme yapti. O, normal, sağlıklı hücrelerde “elektriksel olarak pozitif olan çekirdek ve yüksek derecede doymamış yağ asidiyle elektriksel olarak negatif olan hücre zarı arasinda bir iki kutupluluk (dipolarite) buluyoruz” dedi.
O, “Elektronların oksijene büyük ilgisi var, oksijeni seviyorlar. Elektronlar oksijeni çekiyor ve nefes alıp vermemizi canlandırıyorlar.” diye devam ediyor. “Nefes alma” ile, Budwig her canlı hücrede yaşamın nefesinden sözediyor.
Şimdi, sağlıklı bir hücrenin resmine sahibiz, normal bir tarzda büyüyen, gelişen ve kendi kopyasını yapan bir hücre. Sonra Budwig, öncelikle hücre zarındaki değişimleri tanımlayarak kanserin oluşumunu tanımlamaya devam ediyor.
Hücre zarı lipidler veya yağlardan oluşur. Budwig’in sözünü ettiği yüksek derecede doymamış yağ asidi omega – 3 yağ asitleri olarak adlandırılır. Bunlar “balık yağları” ile ilgilidir, geleneksel tıp bile bunu tavsiye eder. Amerika’da bir dizi balık yağı satmayan bir eczane bulamazsınız. Bu yağlar ayrıca başka gidalarda da bulunur, ama en çok ketende (keten tohumu) bulunur.
Bir hücre duvarındaki başka bir lipid de kolesteroldur. Ve siz bunun korkunç bir şey olduğunu düşünürsünüz. Hücrelerinizin her birindeki kolesterol hücre duvarı içinde “hidrofobik” bir bağ oluşturur. Hidrofobik “sudan korkan” anlamına gelir. Bu, hücrelerimizin bu fonksiyonunu tanımlamak için hoş bir yoldur, ancak yaşamlarımızda bu, basitçe bir yağmurda erimememizin veya duş aldığımızda çözülmememizin nedenini belirtir. Hücrelerimiz suya direnç gösterir. bu direnç olmasaydı, suda – çözünür olurduk ve bir yağmurda çözünürdük.
Bu ülkede diyetlerimiz bu yüksek derecede doymamış yağ asitlerinden yoksundur ve trans yağlar (veya kismen hidrojene edilmiş yağlar) olarak bilinen insan yapımı yağları aşırı miktarda içerir. Bu yağlar (hidrojene yağlar) kolesterole çok benzer ve bedenlerimiz farkı anlayamaz. Bu yağlar hücre duvarlarımıza girer ve elektrik yükünü bozar. Elektrik yükü olmayınca, hücrelerimiz boğulmaya başlar. Oksijen olmayınca, hücrenin bunun yerine koyabileceği tek yol anaerobic olarak solunum yapmaktir.(Bunlar ayrıca çok dayanıklı yağlardır ve 20 – yıllık raf ömürleri vardir. Bunlar hücresel değişim işlemini engeller veya besinleri içeri almayı ve atıkları dışarı atmayı önler. Trans yağlar ayrıca Tip II diabetlerden sorumludur, çünkü insulin çok büyük bir moleküldür, kolesterol olmayan ve insan yapımı yağlarla oluşturulan hücre duvarından geçmesi çok uzun sürer.)
Neler olduğunu görüyor musunuz ?
Bir dakika diyetlerimize bakalım. Bir naturopat ile markete gittim, yanında çok küçük elektrik miktarlarını ölçen bir alet vardı. Bu alet o kadar hassastı ki, gitmeden önce meridyenlerimdeki ve akupunktur noktalarındaki yükleri ölçtü.
Markette, çesitli gıdaların içindeki enerjiyi ölçtü. Evet, her şeyin enerjisi var ve daha iyi bir gıdanın daha fazla enerjisi vardır. O bana organik sebzelerin geleneksel olarak üretilmiş sebzelerden daha fazla enerjiye sahip olduğunu gösterdi. Dışarı çıktığımızda, aldığımız birkaç kutulanmis sebzeyi açtı. Taze fasulye ve domatesin (ikisi de kutulanmış) kuşkonmaz ve kutulanmış meyvelerden daha fazla enerjisi vardı. O, domates ve taze fasulyenin kutulanmış olarak alınabilecek tek sebzeler olduğunu söyledi.
Yaşam elektrikseldir. Doğulu hekimlere göre, hastalık enerji akışındaki blokaj veya bozulma ile başlar. Bu ülkede, hastalık belirtilerle başlar. Enerji akışındaki blokaj veya bozulma, belirtilerden 7 veya 8 adım öncedir. Böylece, tahmin edebileceğiniz gibi, Dogu’da koruyucu hekimlik uygulanır ve burada, batıda geleneksel tıp uygulanır.
Küçük kanser hücremize ve Dr. Budwig’e geri dönersek: O, bir hücrenin elektriksel yükünü kaybetmesinin bir çok nedeni olduğunu, ama fıstık yağının (peanut butter) kanserli hücrenin çok genel bir nedeni olduğunu belirtiyor. Buna inanabilir misiniz ? Fıstık yağı gibi basit bir şey kansere neden oluyor ? Çoğu fıstık yağları hidrojene edilmiştir. Neden ? Ayrılmasını (ayrışmasını) önlemek için. Doğal fıstık yağlarınıza gidip bir bakın. Çoğu buzdolabında tutulur, çünkü bu ayrışmayı önlemek için onların uyguladığı bir şeydir.
Budwig ayrıca, kemoterapi nedeniyle oluşan ikincil/paralel (collateral) hasarları tanımlayarak devam ediyor. O, kemoterapinin de sağlıklı hücrelerde bu enerji kaybına neden olduğunu söylüyor ; kemoterapi ve radyasyon sağlıklı hücrelerdeki normal enerji akışını tahrip ederek, onları kanserli olmaya hazır hale getiriyor. Budwig, daha sağlıklı hücrelerin iyileşmesi üzerine odaklanacaklarına, kanser hücrelerini çoğalttıkları için kanser endüstrisine karşı çıktı. Başka bir deyişle, sağlıklı hücreleri koruyun, özen gösterin ve kanser kendi kendini iyileştirir diyordu.
Bu kemotoksik ilaçları araştıran ve ürettiren Kanser Araştırmaları Merkez Komitesi, onların endüstrisini yaralayan bu kadının etrafta dolaşıp bu beyanatları vermesinden hoşlanmadı ve yalanlar söylediği, iftira attığı ve bu olaganüstü ilaçlari yapan bu mükemmel insanlari incittiği için Budwig’e karşı dava açtılar. Mahkemede, yargıç, her iki tarafın ifadelerini inceledikten sonra, kanser araştırıcılarını bir kenara çekti ve onlara bu kadının üzerine gitmemelerini söyledi. Mahkeme, yönetici yargıcın sözlerini kaydetti : “Doktor Budwig’in dökümanları ve raporları kesindir. Bilimsel dünyada bir skandal olacakır, çünkü halk kesinlikle Doktor Budwig’i destekleyecektir.”
Bunun önemini anlıyor musunuz ? Bu kadın kanseri iyileştirmek için dökümante edilmiş bir yönteme sahipti ve tibbi topluluk buna sahip değildi. Onlar kanser hücrelerini öldüreceklerdi, ama onu tedavi edemeyeceklerdi. Budwig sadece diyet ile kanserin iyileştirilebileceğini bildiriyordu.
Üzücü gerçek şu ki, bilim kanser/yağ bağlantısını yıllardır biliyordu. Budwig’in araştırmasından yıllar önce, onlar yağda bir şeyler olduğunu biliyordu. Onun ilk çalışmasından yıllar sonra, çok yağ içeren diyetin kansere götürebileceğini artık biliyoruz. Ayrica, Akdeniz diyetinin % 60 yağ içerdiğini biliyoruz, ancak onlarda çok az kanserli oranı olduğu da biliniyor.. Buradan, tüm yağların aynı durumda olmadığını öğrenmiş oluyoruz. Çünki Akdeniz diyeti zeytinyağı ağırlıklıdır.
Ve şimdi, omega – 3 yağ asitleri olarak tanınan yüksek derecede doymamış yağ asitlerini biliyoruz. Bunlar ayrıca Temel Yağ Asitleri (EFAs - Essential Fatty Acids) olarak adlandırılır. Bunlar temel olarak adlandırılır, isteğe bağlı oldukları için değil, bunlar isteğe bağlı/seçmeli değildir. Bunlar sağlık için zorunludur, çünkü beden bunları kendisi yapamaz.
Zamanın başlangıcından beri bunlar sağlık için zorunlu olsa da, ancak son zamanlarda, Omega 3 yağ asitlerinin insan sağlığı için önemi tartışılmaktadır.
(Çeviri ; Saffet)
Kaynak: http://www.mnwelldir.org/docs/cancer1/budwig.htm http://home.online.no/~dusan/diseases/cancer/cancer_dr_budwig.html Dr.Johanna Budwig’in önerdiği Diyet:
Blendirinize aşağıdaki maddeleri koyun:
1 bardak organic(kimyasal katkı bulunmayan) ev peyniri(az yağlı, çok sert olmayan, en iyisi evde kendinizin yaptığı ) veya ev yoğurdu
2-5 çorba kaşığı keten tohumu yağı
1-3 çorba kaşığı taze öğütülmüş keten tohumu
Kitleyi yumuşatmak için yeteri miktar su
Küçük bir arnavut biberi
İsteğe bağlı:
Az bir miktar sarmısak
Az bir miktar kırmızı biber
Bu karışımı blendırda çok yumuşak oluncaya kadar karıştırın
Hergün isteğinize uygun bir miktarı yemeye devam edin.
Keten tohumu yağı(Bezir yağı) diyetini ilk defa gündeme getiren Dr. Johanna Budwig bir Alman biyokimyacı ve katı ve sıvı yağlar üzerinde uzmandır. Uluslar arası pekçok kanser araştırmacısı Dr. Budwig’in önerdiği diyeti olumlu karşılamıştır. Bunlardan biri olan Dr Dan C. Roehm şöyle iddia etmiştir.”bu diyet, diğer diyetlerden kat kat üstün ve anti kanser diyeti olarak çok başarılıdır.”
Budwig’in düşüncesine göre; diyet hem durdurucu(önleyici), hem de tedavi edici olmalıdır. Kanser oluşumunu teşvik eden ve diğer pekçok kronik hastalıklara neden olan Oksidas oluşumunun sorumlusu ise linolik asidin yokluğudur.
Faydalı oksidas fermentleri etleri korumak için kullanılan nitratlar ile ve gıdalardaki yağların yüksek sıcaklıkta ısıtılmaları veya kaynatılmaları ile yok edilmektedir.
Teori şöyledir: Organizmadaki oksijenin kullanımı, yağları suda eriyebilir yapan ve peynirde, cevizde, soğanda, prasada, sarmısakta ve bilhassa ev peynirinde mevcut olan sülfirik içeriğinin protein bileşenleri tarafından uyarılabilir.
Hücre solunumunun fermentleri yüksek derecede doymamış yağ asitleri ile yakından ilişkilidir. Burada söz konusu olan yağlar yüksek linolik asit içeren rafine edilmemiş ve soğuk pres edilmiş yağlardır. Bu yağların dışındaki yağların tüketilmesi ise faydadan çok zarar verir.
En iyi kombinasyon, ev peyniri ve keten tohumu yağıdır. Keten tohumu taze ürün olmalıdır. Hurma, incir, armut, elma ve üzüm gibi doğal şeker içeren karbonhidratlar da diyetin içindedir. Bal da faydalıdır. Sentetik Avitamin preparasyonlarının çoğu kötüdür. Çünki oksidasyon ürünleri içerirler, fakat havuçtan oluşturulan provitamin karoten tüketilebilir. B Vitaminin, yayık ayranı, yoğurt ve doğal maya ile alınması faydalıdır.
Önerilen diyet her çeşit kronik hastalıklar için bilhassa kalp hastalıkları, sinir bozuklukları, mavsal iltihapları ve habis urlar için ilaç olarak gösteriliyor. İşitme ve görme bozukluklarını iyileştiriyor. Çocuk ve bebekler için ideal bir besleyicidir. Bu diyetin laktik asit fermentleri ile desteklenmesi ile etkinliğinin arttırılabileceği ifade edilebilir.
Bu diyette yasak olan gıdalar:
1-Şeker mutlak olarak yasaktır. Taze sıkılmış diğer sebze/meyve sularını tatlandırmak için üzüm suyu eklenebilir.
2-Diğer yasaklar:
Tüm hayvani yağlar
Tüm salata yağları(piyasadaki mayonezler)
Kimyasal katkılı ve hormonlu bütün etler
Tereyağlar
Margarinler
Koruyucu katkı maddeli etler(koruyucular keten tohumu yağının metabolize olmasını bloke eder)
Faydalı uygulamalar:
1- Havuç, kereviz, elma ve kırmızı pancar gibi sebzelerin taze sıkılmış suları
2- Günde 3 defa nane, kuşburnu veya üzüm çayı isteğe bağlı olarak balla tatlandırılabilir. Bir bardak çay öğlenden evvel içilebilir.
GÜNLÜK PLAN
Kahvaltıdan önce- Bir bardak tatlı yoğurt veya lahana suyu alınır.
Kahvaltı- 2çorba kaşığı keten tohumu yağı ve balla kaplanmış mısır gevreği ve mevsimine göre kiraz, çilek, kayısı, şeftali ve rendelenmiş elma gibi yaş meyve. Hergün çeşni değiştirilebilir. Kabuklu kuru yemişler ve özellikle yer fıstığı yenmeyecek.Bitki çayları veya siyah çay.
Sabah çayı(saat10)- Bir bardak taze havoc suyu, elma, kereviz veya pancar-elma suyu alınır.
Öğle- Yoğurtlu çiğ salata-Keten tohumu yağlı mayonez. Yeşil salatalara ilave olarak rendelenmiş şalgam, havoc, yer lahanası, turp, lahana veya karnabahar. Ayrıca maydanoz eklenebilir.
Öğleden Sonra-(saat 16) küçük bir bardak taze sıkılmış meyve suyu ile birlikte 1-2 çorba kaşığı bal ve keten tohumu karışımı.
Akşam yemeği- saat 18 gibi erken yapılmalı. Esmer buğday, yulaf veya soya keklerinin kullanıldığı sıcak bir yemek yapmalı.Esmer buğdaydan yapılan ezmeler çok iyidir ve sebze çorbasına yer verilebilir veya bitkisel kökenli daha katı kekler olabilir. Bütün bu uygulamalarda faydalı enerji takviyesi için yalnızca bal ve üzüm suyu kullanılabilir. Beyaz veya esmer şeker kullanılmayacaktır. Meyve suları taze olacak, kesinlikle hazır meyve suları tüketilmeyecektir(içlerinde kullanılan koruyucu katkı maddeleri tehlikelidir) Bütün herşey doğal olmalıdı.
KAYNAK
DENİZ ANASI
Zehirli deniz anası uyarısı Özellikle Ege ve Akdeniz kıyılarında denize girenler, pelagia noctiluca (Forskal) adlı deniz anasına karşı uyarıldı. |
Bu deniz anasına dokunduğunda vücutta şişme, yanma, kızarıklıklar ve ateş görülebildiği, bu nedenle söz konusu deniz anasından uzak durulması gerektiği belirtildi. Türk Deniz Araştırmaları Vakfı'nın ''www.tudav.org'' adlı internet sitesinde, mantar şekildeki vücudundan sarkan 8 adet küçük ve ağız çevresinde bulunan 4 adet büyük tentaküller (duyarga) ile hoş bir görüntü oluşturan 10-15 santimetre boyundaki pelagia noctilucanın, zehirli ve tehlikeli bir deniz anası olduğu ifade edildi. Fosforesans özelliğinden dolayı suyun altında hafif bir ışık yayan, 50 metre derinliğe kadar görülebilen ve rengi kırmızımsı sarıdan mora doğru değişebilen hayvana, Ege ve Akdeniz kıyılarında özellikle yaz aylarında sıkça rastlandığı bildirildi. Sitede, tentaküller etrafında bulunan yakıcı kapsülleri nedeniyle temas halinde vücutta şişme, yanma, kızarıklıklar ve ateşe yol açan hayvandan uzak durulması gerektiği kaydedildi. Temas durumunda acıyan, şişen yerin zaman kaybetmeden sirke veya limonla yıkanması, yaranın kaşınmaması, silmek için bastırılmaması önerilen sitede, acı ve şişliğin devam etmesi durumunda, en yakın sağlık kuruluşuna müracaat edilmesi gerektiği ifade edildi. KAYNAK |
HORLAMA
Horlamamanın çaresi var Gecelerin kabusu horlamadan bazı küçük önlemlerle kurtulmak mümkün. Horlayanlar, uzmanların şu önerilerine uyarsa daha rahat ve sessiz bir gece geçirebilir: |
* Horlayan kişiler; uyku ilaçları, sakinleştirici ve antihistaminik denilen alerji ilaçlarını uykudan önce almalı. (Sabah) |
MUTLU OLMAK İÇİN
Mutluluğun sırları Time dergisi, uzmanlara danışarak mutlu olmanın yollarını araştırdı. Mutlu olmanın sırları arasında, gülümsemek, kahkaha atmak, müzik dinlemek, mutlu bir evlilik yapmak veya yeni şeyler denemek gibi seçenekler var. |
İşte derginin okuyucuları için hazırladığı mutluluk tavsiyeleri... DAİMA ŞÜKREDİN Hayatınızda şükretmenize sebep olan şeyleri sayın; bunları kendinize bir bir sayın. Her ne kadar dili değiştiren evrimsel bir kaza veya duygularımıza açılan bir kapı olarak görülüyorsa da uzmanlara göre müzik dinlemek, beynimizin mutluluk veren bölümlerini harekete geçiriyor ve cinsel ilişki ile yemek yerken salgılanan endorfinlerin aynısı salgılanıyor. KUCAKLAŞIN VE SARILIN Kucaklaşın ve sarılın: Göğsünüzün üzerinde sevdiğiniz bir kişinin başının bulunmasının mutluluk verdiği bir sır değildir. Endorfinler, beynimizde bulunan ve acıyı azaltan vericilere denir ve acının olmadığı zamanda da mutluluğu artırabilirler. Yorucuve sıkıcı bir günde bu şekilde endorfinlerin artırılması geçici bir çözüm gibi görülebilir; ancak bunun yanında ilişkinin kuvvetlenmesi ve çiftlerin birbirlerine etkileşimlerini göstermesi gibi ekstra getirileri de vardır. RUHUNUZU BESLEYİN Bugüne kadar yapılan birçok araştırma, bir dine inananların, inanmayanlara göre daha mutlu olduklarını ortaya koydu. Michigan Hope College'da bir sosyal psikolog olan David Myers inancın insan lara bir sosyal destek, bir amaç ve kendi dışındakilere odaklanmak için bir sebep sağladığını söylüyor. Bütün bunlar da kişilerin bulundukları toplum içinde tutunmalarını sağlıyor. KATILA KATILA GÜLÜN İster iyi bir şaka olsun, ister bir komedi filmi veya katıldığınız bir yoga gülme seansı; kendinize gözünüzden yaş gelecek ve hatta gülmekten vücudunuzun bir yeri acıyacak kadar katıla katıla güldürecek bir şeyler bulun. BİRİLERİ İÇİN İYİLİK YAPIN Bankada birisine kapıyı açın, kaybolan birine yolu tarif edin veya işe giderken yolu nuzun üzerinde olan 3 kişiyi arabanıza alın. GELENEKLERİNİZE SAHİP ÇIKIN Her ne kadar bazıları garip veya yapması zor olsa da geleneklerinize sahip çıkın. Bugün |
EGZERSİZ
|
Saturday, June 16, 2007
SARIŞINLAR
Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Neslihan Şendur, sürekli sıcak ortamda çalışanların deride yaşlanma riskiyle karşı karşıya olduğunu vurguladı.
Son yıllarda güneşin artan etkisinin deri kanserine yakalanma riskini de artırdığını ifade eden Şendur, "Tarlada sürekli çalışanlar, kaynakçılar, dönerciler, sörf yapanlar, denizciler deri kanseri ve deri yaşlanma riskini diğerlerine oranla 2 kat daha fazla yaşar" dedi.
Bununla birlikte güneşin dik olduğu saatlerde dışarda çalışmak zorunda olan sarışın mavi gözlüler ile açık tenliler de deri kanserine yakalanma riskinin daha fazla olduğunu bildiren Şendur, "Güney bölgelerde yaşayan insanların güneşten korunması gerekiyor. Özellikle son yıllarda küresel ısınma nedeniyle sıcak havalardaki risk daha fazla arttı" diye konuştu.
"Benler ve deri kanseri ilişkisi"
Aydın'daki ailelerin, "benler ve deri kanseri" ilişkisi konusunda bilgi düzeyini ortaya çıkarmak amacıyla bir araştırma yaptıklarını bildiren Prof. Dr. Şendur, "Deri kanserinin taşıdığı risk faktörleri ve uygulanan korunma yöntemlerini öğrenme amacıyla yapılan araştırmada, toplumun bu konudaki bilgi düzeyinin çok düşük olduğu ortaya çıktı" dedi.
İl merkezinde 7-12 yaş grubu arasındaki bin çocuğun anne ve babasına "benler ve deri kanserleri" hakkında 10 soru sorduklarını belirten Şendur, "Benler ve eri kanserlerine ilişkin bilgi düzeyinin ölçüldüğü ankette sorulan 10 soruya, bin kişiden 14'ü doğru cevap verdi. Aldığımız cevaplara göre, ailelerin yüzde 48'i deri kanserlerine karşı önlem almıyor" dedi.
Şendur, "Özellikle çocukluk döneminde maruz kalınan fazla güneş ışını ve oluşan güneş yanıkları deri kanserinin oluşumu açısından son derece önemli. Deri kanserine yakalanma riski yaz aylarında çok fazladır" dedi.
kaynak