Tuesday, June 26, 2007

SICAK ÇARPMASIN!


Sıcak çarpmasına karşı dikkatli olun!

Hava sıcaklıklarının mevsim normallerinin üzerine çıktığı şu günlerde sıcak çarpmasına karşı 'dikkatli olun.' uyarısı ile birlikte bir dizi de öneriler var.


Sıcak çarpmasına karşı dikkatli olun!

"Sıcak çarpması, çok ciddi bir sağlık sorunu. " diyen Sema Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Ömer Atalay YÜREKLİ Eğer acil tedavi edilmezse ölümle bile sonuçlanabiliyor. Ayrıca bazı vakalarda ölümle sonuçlanmasa bile kalıcı hasarlar bırakabiliyor." dedi.
Dr. Yürekli sıcak çarpmasıyla ilgili şu tespit ve önerilerde bulundu:

Sıcak çarpması, sıcak havada aşırı terleme sonucunda ve ya çok fazla egzersiz yapıldığında vücudun aşırı miktarda su ve tuz kaybetmesine bağlı olarak gelişen durum olarak karşımıza çıkıyor. Bu durumdan en çok etkilenenler küçük yaştaki çocuklar ve yaşlılar. Sıcak çarpmasında sırasında görülen vücudun susuz kalmasını engellemek amacıyla sıcak çarpmasına maruz kalan kişiye bol miktarda sıvı verilmelidir.

Bulguları
•Baş ağrısı, baş dönmesi, bilinç bulanıklığı
•İştahsızlık, mide bulantısı
•Sıcak, kızarma ve terleyememe
•Kol, bacak ve karında kramplar
•Vücut sıcaklığının 40 derecenin üzerinde olması

Yapılması gerekenler

•Sıcak çarpması yaşayan hastayı serin, gölge bir ortama alın
•Kişiyi yarı oturur pozisyona getirdikten sonra, üzerini soğuk ve ıslak bir çarşafla sarın.
•Vücut sıcaklığı 38 dereceye düşene kadar soğutma işlemine devam edin.
•Bilinci ve davranışları normalse içecek bir şey verin.
•Kişinin bilinci yerinde değilse içecek bir şey verilmemeli, boğulmasına neden olabilirsiniz.
•Kişi Kusuyorsa yan yüzükoyun yatırın.
•Çok acele tıbbi yardım çağırın.
Önlemler
•Güneş çarpmasına karşı en etkili yol güneşten ve sıcaktan korunun.
•Güneş altında fazla kalmayın, gün içinde saat 11.00 ile 16.00 saatleri arasında dışarıya çıkmamaya özen gösterin.
•Sıcakta bol ve serin tutan ve açık renk giysiler giyin
•Bol bol sıvı gıdalar tüketin.
KAYNAK

SICAKLARA DİKKAT



Yazın hastalanmamanın püf noktası

Yazın hastalanmamak için ne yapmalı ya da daha doğrusu ne yapmalalı. Yaz sıcaklarında serinlemek için yapılan bazı davranışlar yaz hastalalıklarının başlıca sebeplerinden...


Yazın hastalanmamanın püf noktası

Uzmanlar, yazın sağlığa zarar veren davranışları şöyle sıralıyor:

- Soğuk yiyeceklerden fazla yemeyin: Sıcak yaz günlerinde, mide ve bağırsaklar fazla miktarda yenen soğuk yiyeceklerden dolayı daha hızlı çalışır ve böylece yemeklerin küçük bağırsakta durma süresi kısalır. Bu da vücudun besinleri emmesini olumsuz etkiler.

- Hızlı su içmeyin: Yazın insan çok terler ve birdenbire içilen çok miktardaki su, kalbin yükünü artırarak kan yoğunluğunu düşürür. Bu da, nefes darlığı ve soğuk terlemeye neden olur.

- Açık havada ahşap üzerinde oturmayın: Yazın havanın sıcak ve nemin yüksek olmasından dolayı, açık havadaki ahşap bank ve sandalyeler, çiğ ve yağmurdan dolayı çok miktarda su emer. Güneş altında kalan ahşap bank ve sandalyeler, nemi dışarıya atar ve üzerinde oturanların cilt hastalığı ve romatizma gibi hastalıklara yakalanmasına neden olabilir.

- Gece açık havada yatmayın: Yazın vücut sürekli terler. İnsan uykuya dalınca vücut direnci zayıflar. Gece hava sıcaklığının düşmesi, soğuk rüzgar ve çiğ kolayca baş ve mide ağrılarına, eklem rahatsızlıklarına, sindirim bozukluğu ve ishale yol açabilir.

- Öğle uykusunu ihmal etmeyin: Yaz mevsiminde gündüzler uzar ve hava sıcaklığından dolayı insan kolayca yorulur. Bundan dolayı öğle saatlerinde bir-iki saatlik uyku sağlık açısından yararlıdır.

- Klimayı yüksek derecede çalıştırmayın: Klima insanlara rahat bir ortam sağlar. Ancak oda içi ve dışındaki sıcaklık farkının büyük olması, insanın üşütmesine neden olur. Bundan dolayı oda içi ve dışındaki sıcaklık farkının 5-8 derece arasında tutulması, 10 dereceyi geçmemesi gerekiyor.

(İHA)

Saturday, June 23, 2007

OYUNCAKLAR

Bebek oyuncakları zehir saçıyor

Bebeklerin diş kaşıdıkları plastik oyuncaklar, kanser saçıyor...

ABD’de Kongre üyelerinin bebek oyuncaklarındaki toksik (zehirli) maddeleri yasaklama girişimleri acı gerçeği gündeme getirdi. Yumuşak plastikten yapılan ördek, diş kaşıma oyuncağı gibi oyuncakların yapıştırılmasında DINP adı verilen bir kimyasal kullanılıyor. Kırılmayan biberonlarda ise BPA adlı toksik bir madde var. Bu ikisi hormon bozukluklarına, kanser hücrelerinin (özellikle meme ve prostat) büyümesine neden oluyor. İşte bu nedenle ABD Kongresi üyeleri, yıllardır çocuk oyuncaklarında DINP ve BPA maddelerinin kullanımını yasaklamaya çalışıyor.

AB yasakladı, ABD sırada

Kaliforniya eyaletinde 1 Ocak’ta yürürlüğe girmesi planlanan yasak ise şirketlerin açtığı davalar nedeniyle askıya alındı. Gelişmeler karşısında Kongre üyeleri en azından ürün etiketlerinde bu maddelerin ve zararlarının açıkça belirtilmesini istiyor. Etiket düzenlemeleri değişene kadar ise recycle işaretlerinin incelenmesi isteniyor. Avrupa Birliği ise daha yıllar önce DEHP, DBP ve BBP maddelerini çocuk ürünlerinden, DINP, DIDP ve DNOP maddelerini ise çocukların ağzına alabileceği tüm ürünlerden yasakladı.

EVLİLİK

Depresyona yeni ilaç: Evlilik

Bilimsel araştırmalar, depresyonda olan insanların evlilik yaparak şikâyetlerinden kurtulabileceğini gösteriyor. Orta halli giden bir evliliğin bile kayda değer etkisi var.


Depresyona yeni ilaç: Evlilik

Psikolojik mutluğun evliliğin kalitesi ile doğru orantılı olduğuna dikkat çeken psikologlar, evli çiftlere göre depresyondaki insanların iletişim ve ilgi eksikliği içinde olduklarına dikkat çekti.

Ohio Eyalet Üniversitesi sosyoloji bölümü öğrencilerinden Adrianne Frech ve Kristi Williams, uyumlu evlilik yaşayan insanların psikolojik olarak da çok dengeli ve mutlu olduklarını yaptıkları araştırmalar sonunda açıkladı.

Teorilerini ispat etmeye çalışan iki öğrencinin, 1987 ve 1988 yılları arasında depresyon geçirmiş yaklaşık 3 bin 66 erkek ve bayan ile görüşüp depresyon testi yaptıkları, beş yıl sonra aynı grupla yeniden görüşen araştırmacıların, 5 yıl içinde evlenen deneklerin evlenmemiş deneklere göre depresyon şikâyetlerinde gözle görülür bir azalma tespit ettikleri öğrenildi.

Depresyondaki insanların evlendiklerinde şikâyetlerinin artacağını sandıklarını belirten araştırmacılar, ancak araştırma sonucunun kendileri için de sürpriz olduğunu dile getirdi.

Evlilikteki paylaşımcılığın ve duygusal desteğin depresyon hastalığının tedavisindeki en büyük etmen olduğu sanılıyor.

Sabah

Friday, June 22, 2007

AĞRI KESİCİLER


Ağrı kesicilerin fazlası kriz nedeni

ABD'de yapılan bir araştırma, ağrı kesici olarak kullanılan aspirin ve romatizma ilaçlarının çok fazla kullanımının zararlarını ortaya çıkardı.


Ağrı kesicilerin fazlası kriz nedeni

Harvard Üniversitesi’ndeki uzmanların 16 bin kişi üzerinde yaptığı araştırmaya göre, haftada 6-7 kez bu tip ilaçların kullanılması tansiyonun yükselmesine neden olarak hastaların kalp krizi ve felç geçirme riskini artırıyor. Etkin maddesi parasetomol olan ilaçları bu dozda alanların yüksek tansiyon sorunu yaşaması olasılığı yüzde 34, aynı oranda aspirin kullananların yüzde 38, romatizma ilaçları kullananlarınsa yüzde 26 oranında artıyor.

DAMARLARI DARALTIYOR

Bu ilaçlardan haftada 15 adet kullananların yüksek tansiyon hastası olma olasılığıysa yüzde 50 artış gösteriyor. Bu ağrı kesicilerin yüksek oranlarda kullanılmasının damarları rahatlatan kimyasal maddelerin salgılanmasını engellediği için yüksek tansiyona neden olduğu tahmin ediliyor. Aspirin ve benzeri ilaçlar kanda zararlı maddelerin birikmesine de yol açtığından damarlara da zarar veriyor. Uzmanlar, bir yıldan uzun bir süre boyunca haftanın neredeyse her günü ağrı kesici kullananların düzenli olarak tansiyonlarını ölçtürmeleri gerektiği uyarısında bulunuyor.

(Bugün)

Wednesday, June 20, 2007

DOWN SENDROMU

İlk kez 1866 da Longdon DOWN tarafından mongoloid görünümde ve zeka geriliği ile birlikte bulunan bir sendrom olarak bulunmuştur. 21. kromozumun yer değiştirmesi veya birleşmemesinden dolayı meydana gelmektedir. Kromozamlar hücremizde buluna tüm bilgileri taşıyan bizim bireysel farklılığımızın yanı sıra anne babamıza benzerliğimizi sağlayan DNA'lardan (DeoksiRibo Nükleikasit) oluşmuş cisimlerdir.Anne babalar çocuklarına kendi kalıtsal özelliklerini yumurta ve sperm hücreleri ile verirler. Bu hücrelerde 23 kromozom vardır. sonuçta anne ve babaının eşit katsayısıyla (23+23) 46 kromozomlu döllenmiş yumurta oluşur. Bazen yumurta hücresi oluşurken bir hata nedeniyle anne veya baba 23 yerine 24 kromozom verir. Böylelikle 47 kromozomlu emriyo oluşur. DOWN SENDROMUNUN KARAKTERİSTİK ÖZELLİKLERİ YÜZÜ :Yüz yuvarlak ve basıktır. Gözler cekik olup, kapaklarında kıvrım mevcuttur. Çocuk büyüdükce bu kıvrım belirgin hale gelir.Yine bazı çocuklarda özellikle göz rengi açıksa, gözün renkli çercevesinden içe doğru beyaz lekeler vardır. Bu lekeler zamanla kaybolur. Göz kapaklarında şişme ve çapaklanma görülür.Burun küçük ve kalkık burun kökü basıktır.Yüzün yuvarlak olması nedeniyle gözler birbirinden ayrık dururlar. Göz kaslarınınzayıf olması nedeniyle gözlerde şaşlık olabilir. Ağız küçük olduğu için dil dışarıda durabilir. Bu nedenle salya akması ve ağız kenarlarında çatlaklar oluşabilir. Dil üzerinde yarıklar vardır.Kulaklar biraz aşağıda olup, kulak yolu dar küçüktür. Kulak iltihaplanmaları ve işitme problemlemleri yaygındır. BAŞI : Baş basık arkası düzleşme eğilimindedir. Saç, kaş ve kirpikler çoğu kez seyrek ve yumuşaktır. BOYUN: Genellikle kısa ve geniştir. GÖVDE : Kısa ve geniş görünür .Karın geniş ve bombe görünümünde olup göbek veya kasıkta fıdık görülebilir. KOL VE BACAKLAR :Genellikle gevşek ve künt bir yapı görünür. Aynı görünüm el ve ayak için de geçerlidir. TEDAVİSİ : Down Sendromunun tıbbi anlamda tedavisi bulunmamaktadır.Kromozom bozuklukluğundan kaynaklandığı ve kalıtsal olduğu için sadece hamileliğin ilk aylarında 3' lü kan testi ile çocuğun Down'lu olup olmadığı öğrenilebilmektedir.

KENE KARTI

Kene kartı icat ettiler

Almanya’da bilim adamlarının yapışan kenelerden daha kolay kurtulabilmek için ürettiği kart, Türkiye’ye tatil için gelen gurbetçilerin olmazsa olmaz eşyaları arasında yer alıyor.


Kene kartı icat ettiler

Almanya’da bilim adamlarının kenelerin bedene zarar vermeden uzaklaştırılması için ürettiği kart, bu sene Almanya’dan Türkiye’ye tatile gideceklerin eşya listesine girdi.

Almanya’da kışın sıcak geçmesi yüzünden kene sayısında büyük bir artış oldu. Bu durumu göz önünde bulunduran Alman bilim adamları, doktora gitmeye ihtiyaç kalmaksızın kenelerin etkisiz hale getirilmesi için bir çözüm buldular. Isırması halinde insana ölümcül hastalık bulaştıran kenelerden korunmak için geliştiriler kene kartı, bu zararlının zehrini insan vücuduna akıtmadan tenden uzaklaştırılmasını sağlıyor.

Türkiye’de de kene ısırığına bağlı ölümlerin meydana gelmesi üzerine, Almanya’dan memlekete tatil için gidecek olanlar kene kartı edinmeye başladı. Henüz Türkiye’de üretilmeyen bu kart, Almanya’daki tüm eczanelerde 2 Euro’ya satılıyor. Kart, kenenin arka kısmında bulunan zehrini insan bedenine zerketmeden etkisiz hale getirilmesi işleminde kullanılıyor. Keneye karşı savaşım için kartın yanında cımbız ve bant gibi başka araçlar da kullanılıyor.

(Hürriyet)

DEMİR EKSİKLİĞİ


Demir eksikliği zekaya zararlı

Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Davut Albayrak, demir eksikliğine dayalı kansızlık hastalığının çocukların zeka gelişimini yüzde 10 oranında etkilediğini belirtti.



Kan üretmek için dışarıdan alınması gereken besinlerin eksikliğinden kaynaklanan kansızlık hastalığının, demir ve B12 vitamini bakımından yeterince beslenilmesinin önemini ortaya koyduğunu söyleyen Prof. Dr. Davut Albayrak, "Demir eksikliğini gidermek için başta kırmızı et olmak üzere beyaz et, yumurta, soya, fasulye ve balığa sofralarımızda yeterince yer vermeliyiz. Ancak gerek yokluk gerekse yanlış beslenmeden dolayı demir eksikliği kaynaklı kansızlık hastalığı çok yaygın" dedi.

Demir eksikliğine dayalı kansızlıkta, renk solukluğu, halsizlik, yürüyüş ve hareketlerde isteksizlik, efora tahammülsüzlük olacağını, bu belirtileri bulunanlara kan tetkiki yaptırılması gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Albayrak, hastalığın çocukların zeka gelişimini etkileyebildiğini ve geriliğe neden olabildiğini kaydetti. Albayrak, "Hastalığın zeka üzerinde yüzde 10'luk olumsuz etkisi var. Tedaviyle yüzde 5'lik bölümü geri dönüşebiliyor, yüzde 5 eksiklik ise kalıcı oluyor. Çocuklarımızın imtihana
girdiğini ve 1 puanla, küsürlerle istediği bölümü kazanamadığını düşünürsek kandaki demir eksikliğinin zeka üzerindeki ve insan hayatındaki önemini anlarız" diye konuştu.

Ekonomi geri olduğunda demir eksikliği sıklığının arttığını, çünkü insanların demirden zengin gıdalara ulaşamadığını vurgulayan Albayrak, gelişmiş ülkelerde 0-5 yaş arası çocuklarda kansızlık yüzde 4-20 iken, az gelişmiş ülkelerde aynı yaş grubunda kansızlık oranının yüzde 80'lere kadar çıktığını, Türkiye'de ise bu oranın yüzde 50 civarında olduğunu hatırlattı.
Demir eksikliğinin, tüm yaş gruplarında özellikle 6-48 aylar arasındaki bebek ve çocuklar ile ergenlerde kansızlığın en yaygın nedeni olarak kabul edildiğini de açıklayan Albayrak, bu dönemlerde kan tetkiklerine önem verilmesi gerektiğine dikkat çekti.

Demir eksikliğinin çocukların gelişim ve başarısını etkileyen ancak tedavi edilebilir bir hastalık olduğuna işaret eden Albayrak, Sağlık Bakanlığı'nın konuya eğilmiş olmasının önemini de dile getirdi. Albayrak, "Bakanlık, sağlık ocaklarında, çocuklarda demir eksikliğini tespit etme ve bunlara ücretsiz ilaç verme konusundaki tutumuyla doğru bir uygulama yapıyor. Buna aileler de önem vermeli. Çocuklarına belli yaşlarda kan tetkiki yaptırılmalı. Oysa büyükler, 'Benim çocuğumun yüzü zaten beyazdı' diyerek konuyla ilgilenmiyor. Hastalık önlenebilir ve üzerine gidilmelidir" şeklinde konuştu.

(İHA)

Tuesday, June 19, 2007

KIRIK, ÇIKIK, BURKULMA

Kırık nedir?

Kırık, kemik bütünlüğünün bozulmasıdır. Kırıklar darbe sonucu yada kendiliğinden oluşabilir. Yaşlılık ile birlikte kendiliğinden kırık oluşma riski de artar.

Kaç çeşit kırık vardır?

Kapalı kırık: Kemik bütünlüğü bozulmuştur. Ancak deri sağlamdır.

Açık kırık: Deri bütünlüğü bozulmuştur. Kırık uçları dışarı çıkabilir. Beraberinde kanama ve enfeksiyon tehlikesi taşırlar.

Kırık belirtileri neler olabilir?

Ø Hareket ile artan ağrı
Ø Şekil bozukluğu
Ø Hareket kaybı
Ø Ödem ve kanama nedeniyle morarma

Ağrılı bölgelerin tespiti için elle muayene gereklidir.

Kırığın yol açabileceği olumsuz durumlar nelerdir?

Ø Kırık yakınındaki damar, sinir, kaslarda yaralanma ve sıkışma. (Kırık bölgede nabız alınamaması, solukluk, soğukluk)
Ø Parçalı kırıklarda kanamaya bağlı şok

Kırıklarda ilkyardım nasıl olmalıdır?


Hayatı tehdit eden yaralanmalara öncelik verilir,
Hasta/yaralı hareket ettirilmez, sıcak tutulur,
Kol etkilenmişse yüzük ve saat gibi eşyalar çıkarılır (aksi takdirde gelişebilecek öden doku hasarına yol açacaktır,)
Tespit ve sargı yapılırken parmaklar görünecek şekilde açıkta bırakılır. Böylece parmaklardaki renk, hareket ve duyarlılık kontrol edilir),
Kırık şüphesi olan bölge, ani hareketlerden kaçınılarak bir alt ve bir üst eklemleri de içine alacak şekilde tespit edilir. Tespit malzemeleri, sopa, tahta, karton gibi sert malzemelerden yapılmış olmalı ve kırık kemiğin alt ve üst eklemlerini içine alacak uzunlukta olmalıdır,
Açık kırıklarda, tespitten önce yara temiz bir bezle kapatılmalıdır,
Kırık bölgede sık aralıklarla nabız, derinin rengi ve ısısı kontrol edilir,
Kol ve bacaklar yukarıda tutulur,
Tıbbi yardım istenir (
Burkulma nedir?

Eklem yüzeylerinin anlık olarak ayrılmasıdır. Zorlamalar sonucu oluşur.

Burkulma belirtileri nelerdir?

Ø Burkulan bölgede ağrı
Ø Kızarma, şişlik
Ø İşlev kaybı

Burkulmada ilkyardım nasıl olmalıdır?

Sıkıştırıcı bir bandajla burkulan eklem tespit edilir,
Şişliği azaltmak için bölge yukarı kaldırılır,
Hareket ettirilmez,
Tıbbi yardım istenir

Çıkık nedir?

Eklem yüzeylerinin kalıcı olarak ayrılmasıdır. Kendiliğinden normal konumuna dönemez.

Çıkık belirtileri nelerdir?

Yoğun ağrı
Şişlik ve kızarıklık
İşlev kaybı

Çıkıkta ilkyardım nasıl olmalıdır?

Eklem aynen bulunduğu şekilde tespit edilir,
Kırık yerine oturtulmaya çalışılmaz,
Hasta / yaralıya ağızdan hiçbir şey verilmez,
Bölgede nabız, deri rengi ve ısısı kontrol edilir,
Tıbbi yardım istenir

İNANÇ VE SAĞLIK

Amerikalı doktorlar, inancın gücüne inanıyor


Chicago Üniversitesi'nin Amerika çapında yaptığı araştırma her dört doktordan üçünün bir dine inandığını ve maneviyatın, hastaları tedavi ederken olumlu etkilediğini düşündüğünü ortaya çıkardı.


Doktorlar inancın, hastalara ümit aşıladığını ve onların hastalığı yenmelerine yardımcı olduğunu söylediler. Araştırmaya göre, neredeyse 5 doktordan 2'si kalp krizi gibi ölümcül vakalarda maneviyatın kötü sonuçları önleyebileceğini söylüyor. Doktorların çoğu tıbbî müdahale yaparken, şifanın Allah'tan geleceğine inanıyor.

Araştırmaya cevap veren birçok doktor, hastalarında mantığa uymayan bir şekilde ilacın yardımı olmadan iyileşmelere şahit olduğunu anlattılar.

Araştırma sonuçlarını açıklayan Chicago Üniversitesi yetkilileri, fizikî rahatsızlığı bulunan ancak dua ettikten sonra yürüyebilen, ölümcül bir teşhis konduğu halde yaşayan, intihar eğilimi olan ancak duaya başladıktan sonra yaşamaya yeniden istekli hale gelen hasta örneklerinin, doktorların bu şekilde düşünmesinde büyük rol oynadığını belirttiler.

Aynı araştırmada, üç doktordan biri, olağanüstü güçlere umut bağlayan hastaların, tedaviyi reddedebileceklerini ve ilaçla tedaviyi kabul etmeyebileceklerini belirtti. Doktorların yüzde 45'i, "din ve maneviyat suçluluk, kaygı, endişe ve negatif duygulara sebep olabilir ve bu da hastanın ızdırabını artırabilir" görüşünü dile getirdi.

Bazı bilim adamları ise, din adamlarının hastanelerde hazır bulunmasını eleştiriyor, dinî inancın hastalara yanlış umut vererek yarardan çok zarara sebep olabileceğini savunuyor. Bu görüşte olanlar, doktorların yüzde 54'lük bir kesiminin "Allah'ın hastaların sağlığını düzeltebileceğine" inanmasından rahatsız olduklarını belirttiler.

Duanın etkisi araştırma konusu

Harvard Tıp Fakültesi Brigham and Women Hastanesi İmamı Salih Yücel, Amerikan Doktorlar Birliği ve bilim çevrelerinin dinin, hastanın sağlığı üzerinde müspet etkilerini kabul ettiğini belirterek, araştırmaların sürdüğünü söyledi. Yücel, "Konu ile alakalı yaklaşık 3 bine yakın makale ve de 500'ün üzerinde, bir kısmı doktora çalışması olmak kaydı ile kitaplar yayınlanmıştır. Bu çalışmaların yaklaşık yüzde 80'i duanın hastanın sağlığı üzerinde müspet etkisi olduğunu kanıtlıyor. Pek çok araştırma sonucu; dua edenlerin az içki içtiğini veya hiç içki içmediğini, sigara kullanmadığını, daha çok toplumsal desteğe sahip olduğunu, daha az stres yaşadığını, daha az doktora gittiğini, daha çabuk iyileşip hastaneden taburcu olduklarını ortaya koymuştur. Yine duanın hastalıklar üzerine etkisi konusunda araştırmalar yapmak için pek çok ünlü hastanede enstitüler kurulmuştur. Harvard Tıp, John Hopkins bunlardan iki tanesidir." dedi.

Doktorların çoğu, inancın pozitif etkisini kabul ediyor

Doktorların yüzde 85'i inancın ve maneviyatın genellikle pozitif etkisi olduğuna inanıyor.

Doktorların yüzde 54'ü hastaların iyileşmesi yönünde Allah'ın ve diğer olağanüstü güçlerin müdahalesi olabileceğine inanıyorlar.

Doktorların yüzde 76'sı Allah inancı ve maneviyatın hastalıklarla başa çıkmada, hastalığa ve acılara tahammül etmede, hastalara yardımcı olduğuna inanıyor.

Doktorların yüzde 74'ü Allah'a inanan ve maneviyatı olan hastalara bu inancın sağlıkları ile ilgili ümit verdiğine inanıyor.

İdris Gürsoy
Zaman

YÜZERKEN DİKKAT!

Yüzerken gözlere dikkat!

Kirli suların karıştığı havuz ve deniz sularında açık gözle yüzmek, gözlerde iltihaplanmalara neden oluyor.


Yüzerken gözlere dikkat!

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Şahap Kükner, kirli havuz ve deniz suyunun gözlerde iltihaplanmaya neden olduğunu söyledi.

Yaz sezonunda insanların serinlemek amacıyla havuz ve denizlere akın ettiğini belirten Prof. Dr. Kükner, “Kirli suların karıştığı havuz ve deniz sularında yüzmek, serinlemek için kanal suları ile yıkanması, gözlerde iltihaplanmalara neden olur. Açık gözle yüzülürken, göze kaçan sular gözlerde enfeksiyona yol açar” dedi.

Bu mevsimde özellikle gözde mikrobik ihtihaplanmaya (klamikya konjektivite) sık rastalanıldığını söyleyen Prof.Dr. Kükner şöyle konuştu:

“Son derece bulaşıcı bir mikrop olan klamikya konjenktivite gözlerde kızarıklığa, kaşıntı, yanma, batma ve çapaklanmaya, kulak bölümünde de ağrılı beze oluşumuna yol açar. Uygun tedavi edilmediği taktirde de rahatsızlık uzun sürer. İlaçla tedavi halinde 7- 10 günde iyileşen göz iltihaplanmasından kurtulmanın bir yolu da, su geçirmez gözlükle yüzmektir.”

(Milliyet)

TATİL TAVSİYELERİ



Doktora gitmeden tatile gitmeyin

Uzmanlar, özellikle kalp-damar hastalarının çıkacakları uzun süreli tatil öncesi genel muayeneden geçip, doktorların verecekleri önerileri uygulamalarını istiyor.


Doktora gitmeden tatile gitmeyin

MEÜ Tıp Fakültesi'nde görev yapan Doç. Dr. Murat Özeren, kalp ve damar hastalarının kullandıkları ilaçların dozajlarının kış ve yaz aylarında farklılık gösterebileceğini söyledi.

Özeren, yaz tatiline çıkacak hastaların tatil öncesi mutlaka muayene olmalarını istedi:

"Tansiyon hastası damar genişlemesinden dolayı kışın kullanılan tansiyon düşürücü ilacı yaz aylarında da aynı dozajda kullanırsa doz fazla kalır. Mesela Hipertansiyon hastalarına kışın tuzu kısıtlıyoruz.

Fakat, terleme ile vücuttan tuz atıldığı için hastalara yazın hekime danışarak tuzu kullanmasını öneriyoruz. Bu nedenle tatil öncesi doktorlara danışılarak
tavsiyeler alınması ve gidilen yerin mutlaka doktora bildirilmesi gerekiyor."

Özeren, kış mevsiminden yaz mevsimine geçilmesi ile birlikte vücutta dengelerin değişeceğini, bu nedenle de hastaların sağlıkları açısından birçok hususa dikkat etmeleri gerektiğini anlattı:

"Soğukta kalp dakikada ortalama 5 litre kan pompalar. Bu 5 litrenin normalde yüzde 5 ile 10 cildi beslemeye gider. Fakat, sıcak ortamda vücudu dengeleme ihtiyacı olacağı için kan akımı ister istemez cilde kayar.

Böylelikle bu oran yüzde 50'ye kadar çıkarak terleme ihtiyacı doğar. Bu durumda kalp de iç organlarda azalan kan oranını dengelemek için performansını artırır. Dolayısıyla kalp kıştan daha fazla çalışmak zorunda kalır."

Yaz aylarında kalp ve damar hastalarının kendilerine daha fazla özen göstermeleri gerektiğini vurgulayan Özeren, bunda yaşam tarzı ve yeme alışkanlıklarının önemli olduğunu belirtti.

Özeren, yaz mevsiminde özellikle Akdeniz mutfağı denilen bol yeşil sebze ve zeytinyağlı yemekleri tavsiye ettiklerini anlattı:

"Yazın gelmesiyle birlikte ister istemez yemeklerin dozu kaçıyor. Bu da kalp hastaları için oldukça sakıncalı bir durum. Az öğünde çok yemek yerine, çok öğünde az yemeğin tercih edilmesi gerekiyor.

Etlerde, özellikle beyaz etler tercih edilirken, tatille özdeşleşen alkolden de uzak durulmalı. Öte yandan güneş altında iken ciddi bir su kaybı yaşanıyor. Bunun dengelenmesi gerekiyor. İster susayalım, ister susamayalım günde en az 2.5-3 litre suyu tüketmeliyiz. Meşrubatlar bunun yerine tutmaz.

Ayrıca, yaz aylarında aktivite yapılacaksa, bunların 11.00-18.00 arasında olmamasına özen gösterilmeli ve aşırı performans gerektiren aktivitelerden uzak durulmalı. Kendini soğutmak için terleme ihtiyacı doğan vücut için ince ve açık renkli kumaşlar tercih edilmeli."

KAYNAK

SICAK HAVALARDA NE YAPALIM?



Sıcaklarla baş etmenin yolları

Kuzey Afrika’dan gelen sıcak hava dalgası Türkiye’nin birçok bölgesini olumsuz etkileyecek. Su tüketiminiz yeterli mi nasıl anlaşılır? Uzmanların önemli uyarıları şöyle:


Sıcaklarla baş etmenin yolları

YASEMİN ARPA'nın haberi

Türkiye Kardiyoloji Derneği Genel Başkanı Prof. Dr. Çetin Erol, Beslenme ve Diyet Uzmanı Berrin Yiğit ve Seran Göçer ile Cilt Hastalıkları Uzmanı Dr. Arpi Tırpancı sıcak günleri sağlıklı geçirmek için yapmamız gerekenleri anlattı.

Berrin Yiğit (Beslenme ve Diyet Uzmanı):

SUSAMAYI BEKLEMEDEN SU TÜKETİN

* Susamayı beklemeden su tüketin. Sıcak havada artan termeleyle atılan sıvı, elektrolit kaybını engellemek için su alımınızı 3 litreye çıkarın.
* Vücuttan su atımını artıran alkol, gazlı içecek ve şeker katkılı meyve sularını tüketmeyin. Su tüketmek keyifsiz geliyorsa içine bir iki damla meyve suyu veya meyve parçaları ekleyin, soğuk sıcak bitki çayları, kendi tadıyla pişmiş kompostolar, limonata, ayran, kefir, soda en doğru alternatifler olacaktır.
* Yeterli su alıp almadığınızı idrar rengini kontrol ederek takip edebilirsiniz. Eğer ki idrarınız elma suyu rengindeyse sıvı alımınız yetersiz, limonata rengindeyse yeterlidir.
* Yavaşlayın. Ağır fiziksel aktivite yapmayın. Bunun için havanın nispeten daha makul olduğu sabah erken veya akşam geç saatleri tercih edin. Sadece egzersiz sırası ve sonrasında değil öncesinde de su için. Çünkü sıcak havalarda 30 dakikalık hafif egzersizler dahi vücudu susuz bırakabilir.
* Lif ve vitamin alımızı artırmak için, mevsiminde sebze ve meyveleri bunlar için de özellikle domates, kırmızı biber, böğürtlengiller, çilek tüketimini artırın.
* Yoğurttan vazgeçmeyin, sıcak havalarda vücut ısısını dengelemeye yardımcı olabileceği gibi içine katacağınız taze maydanoz, dereotu, nane ile hem vitamin alımınızı artırmaya hem de doygunluk hissi sağlamaya yardımcıdır.
* Ağır yemekler ve kızartmalardan kaçının, sebze yemeklerinizi 1-2 yemek kaşığı zeytinyağı ile pişirmeye gayret edin.

Seran Göçer (Beslenme ve Diyet Uzmanı):

GÜNDE 3 LİTRE SIVI ALIN
Hava sıcaklıklarının çok fazla olması herkesi bir miktar etkileyebililir ama risk oluşturacak gruplar 50-60 yaş üstü; özellikle tansiyon hastaları, böbrek ve diyabet hastaları ve kalp hastaları. Bu hastalarımızın sıvısız kalmamaları gerekir. Bu kişilerin sıcak saatlerde dışarıda kalmamaları, çok ağır yemekler yememeleri, en az 3 litre civarında sıvı tüketmeleri gerekir. Bu sıvının su ve bitki çayı olması gerekir. Kola ve benzeri şekerli içecekler sıvı yerine geçmiyor.

SICAKLARDA DOĞRU BESLENME PROGRAMI
Gıdalar; dondurma ve etlerde önem kazanıyor. Birkaç saatten fazla beklemiş etlerin, dışarıda bekletilmiş yemeklerin tüketilmemesi lazım. Doğru beslenme programı uyguluyorsak, sıcaklık değişimi ile beslenme şeklimizi değiştirmemiz gerekmez ama sıvı alımını mutlaka artırmalıyız.
Günlük beslenme için şu miktarları önerebilirim:

* 3 litre su
* 200 ml süt ya da 200 gr yoğurt (6 yemek kaşığı)
* Tahıllardan haftada 3 gün 4-5 yemek kaşığı
* Haftada 3 gün en az 200 gram ızgara et
* Her gün bir porsiyon sebze
* 1-2 porsiyon salata
* 3 porsiyon meyve

Prof. Dr. Çetin Erol (Türkiye Kardiyoloji Derneği Gn. Bşk.):

SABAHIN SERİNİ, AKŞAMIN SERİNİ...
Sıcaklar elbette kalp hastalıklarını olumsuz etkiliyor. Özellikle aşırı sıcağın hissedildiği saatlerde dışarıda olmalarını pek arzu etmiyoruz. Çünkü bunlar genelde yaşlı ve dengeleri hassas olan kişiler. Özellikle sıcaklar mai kaybına, elektrolit kaybına neden olduğu için de hem kan basınçları etkileniyor hem ritm bozuklukları bakımından tehlikeli oluyor. Sabahın serini, akşamın serini kalp hastalıkları için en uygun saatler. Sağlıklı insanlar da sıvı kaybını, elektrolit taybını mutlaka karşılamaya dikkat etmeliler. Beslenmelerine dikkat etmeliler.

Kişinin kalbinin kapasitesi, geçirdiği hastalığın derecesi önemli. Sağlam bir insan için normal şartlarda her koşula adapte olur. Ama kalbin gücü, kuvveti, aldığı ilaçların derecesi gibi faktörler adaptasyonu etkiler. Ciddi bir kalp hastalığı geçirmiş ve bu nedenle takip altındaki bir hasta herhalde dışarıda durmamaya özen gösterecektir. Özel bir ilaç yok ki bunu alın da sıcağa çıkın diyebilelim.

Dr. Arpi Tırpancı (Cilt Hastalıkları Uzmanı):

“GÜNEŞ KREMİ KULLANMAK İÇİN TATİLE ÇIKMAK GEREKMİYOR”
Hastaların güneşten koruyucu kullanmayı bilmediklerini görüyorum. Güneşten koruyucu kremlerin sadece plaja giderken kullanıldığını sanıyorlar. Gün içinde tazelemek gerektiğini unutuyorlar ve sürdükleri anda etkisinin başladığını düşünüyorlar. Güneş kremi kullanmak için tatile çıkmak gerekmiyor. Ama çarşıya, pazara çıkarken ya da çalışan insanlar öğle tatilinde bir saat dışarılarda dolaşıyorlarsa yine güneşlenmiş oluyorlar. Yine arabada giderken de güneş alınıyor, suyun içinde kaldığında da... Güneşten koruyucuları bir gün sürüp on gün sürmeyince bunun etkisinin azalacağı oysa hergün düzenli kullanıldığında bunun koruyuculuk özelliğinin arttığını bilmeleri gerekiyor.
Önemli bir nokta da, güneş kremlerinin cilt yapısına göre seçilmesi gerektiği. Yağlı veya lekeli ciltler için farklı seçenekler kullanılabilir. Çok faktörlü koruyucu kullanmak gerekmiyor, güneşten korunmak için “30+”nın yeterli olduğunu düşünüyoruz. 100 faktörlü krem kullanıyorum deyip, arada bir kullanan insan kendini güvence altında, güneşten korunuyor hissetmemeli.

ÇOCUKLARA ŞAPKA ŞART
Çocuklar için en iyi korumanın giysi olduğunu bilmek gerekiyor. Çocuk dışarıda oynuyorsa başında bir şapkasının olması, üzerinde bir tişört olması doğru olur. Çocuklar hep suyun içinden çıktıklarında kremlerini mutlaka tazelemek lazım.



NTV

Monday, June 18, 2007

BURUN KANAMALARI

Burun kanaması deyip geçmeyin. Burun kanamaları çoğunlukla can sıkıcıdır, bazen korkutucu ve yaşamı tehdit edici bile olabilir.

Uzmanlar burun kanamalarını iki gruba ayırmaktadırlar.

1. Ön burun kanamaları: Burnun ön kısmından gelen kanamalardır. Ayakta duran ya da oturan kişide bir burun deliğinden akan kanama şeklinde kendini gösterir.

2. Arka kanama: Burun arkasından ve derinden olan kanamadır. Kanama genize doğrudur. Otururken veya ayakta dururken bile kanama boğaza doğru olur. Hasta sırt üstü yattığında ön kanama bile olsa her iki yönde kanama olabilecektir.

Arka burun kanamalarının tanınması çok önemlidir.Bu kanama tipi oldukça şiddetlidir ve bir uzmanın takibini gerektirmektedir. Arka kanamalar çoğunlukla yaşlı kişilerde görülür. Bu hasta grubu genellikle yüksek kan basıncı (tansiyon) olan kişiler ya da travma geçirmiş kişilerdir.

Burun kanamaları çocuk yaş grubunda genellikle ön kanama tipinde olmaktadır. Kuru hava veya kış aylarında görülen kabuklanmalar kanamaya neden olmaktadır. Bundan korunmak için nemlendirici bir kremi burunun orta bölmesine parmak ucu ile sürmek yararlı olacaktır. Bu amaçla vaselin ve viks faydalı ilaçlardır. Günde üç defa kullanılması önerilir ancak gece yatmadan önce sürmek yeterlidir. Burun kanaması sık tekrarlıyorsa doktorunuza görünmenin faydası vardır.

Siz ya da çocuğunuzda ön burun kanaması varsa şunları uygulayınız.

1. Burnun uçtaki yumuşak kısmını baş parmağınızla diğer iki parmağınız arasına alınız.

2. Burnu parmakla sıkıştırılmış olarak yüzünüze doğru bastırınız.

3. Beş dakika böyle bekleyiniz (Saat tutunuz).

4. Başınızı kalbinizden daha yüksek tutmaya dikkat ediniz. Bu nedenle oturunuz ya da başınız daha yukarıda uzanınız.

5. Burun ve yanağınıza buz tatbik ediniz (Bir plastik torba içinde buz doldurarak).

KANAMA DURDUKTAN SONRA YENİDEN KANAMAYI ÖNLEMEK

6. Sümkürmemeye özen gösteriniz.

7. Yerden ağır bir şey kaldırmak ya da buna benzer zorlayıcı hareketler yapmayınız.

8. Başınızı mutlaka göğsünüzden daha yukarıda tutmaya çalışınız.

TEKRAR KANAMA OLURSA

9. Burun içindeki tüm pıhtıları sümkürterek temizleyiniz.

10. 3, 4 defa her iki burun deliğine dekonjestan burun spreyi sıkınız (Otrivine, Burnil, Faral v.b.).

11. Tekrar en baştaki 1. ve 3. basamaktaki gibi buruna baskı yaparak sıkınız.

12. Doktorunuzu arayınız.

DOKTURU NE ZAMAN ARAYALIM YA DA ACİL SERVİSE BAŞVURALIM !

Eğer, kanama durmuyorsa veya yeniden kanamaya eğilim gösteriyorsa.

Eğer, kanama çok hızlı ve kan kaybı miktarı çok fazla ise.

Eğer, kanama nedeniyle yorgunluk ve halsizlik hissediliyorsa.

Eğer, kanamanız burun önüne kanamadan çok, boğaz arkasına doğru oluyorsa.
kaynak: hekimce. com

BEL PROBLEMİNİ ÖNLEMEK İÇİN

*Bir şey taşırken beliniz dik olsun.

*Herhangi bir ağırlığı taşımanız gerekirse yükü vücudunuza simetrik olarak paylaştırdıktan sonra taşıyın.

*Ağır yük kaldırmayın.

*Hafif de olsa yerden bir şey alırken dizlerinizi kırın ve çömelerek alın.

*Otururken dik bir pozisyonda olmaya gayret edin.

*Bir eşyayı alırken ona uzanmayın, yanına iyice yaklaşın ve öyle alın.

*İki kişi bir eşya taşıyacaksanız, haber vermeden eşyayı bırakmayın.

*Bir cismi kaldırmadan önce onun ne derecede ağır olduğunu tahmin etmeye çalışın, ondan sonra yaklaşın.

*Cisimleri bedeninizle değil, önce beyninizle kaldırdığınızı unutmayın.

*Belinizi sağa-sola doğru rotasyon yaptırıp eğilerek yerden bir şey almayın.

*Ağır bir cismi bir yerden iterek veya çekerek tek başınıza götürmeyin.

*Merdivenlerden inerken bastığınız basamaklara çok dikkat edin.

*Elinizi, yüzünü yıkadığınız lavaboların yüksek olmasını sağlayın.

*Çocuklarınıza okul çantalarında az yük taşıtmaya çalışın.

*Ütü yaparken tek ayağınızın altına 15-20 cm yükseklikte bir cisim koyarak hafifçe yükseltin.

*Yerleri paspaslarken öne eğilmeyin ve belinizi dik tutmaya gayret edin.

*Yüzmeye önem verin.

*Her gün ez az 15 dakika yürüyün.

*Doktorun size vereceği egzersizleri ciddiye alın, mutlaka yapın.

*Sağlıklıyken düzenli olarak egzersiz yaparak kaslarınızı güçlendirin.

*Egzersizleri, sert zeminde yapın.

*Egzersiz hareketlerinin sayısını birden değil, yavaş yavaş artırın.

*Spor yaparken ani ve zorlayıcı hareketlerden kaçının.

*Egzersiz sonrasında 15 dakikadan fazla süren bir rahatsızlık ortaya çıkarsa uzman doktora danışın.

*Her gün beyaz peynir veya bir tabak yoğurt yemeyi adet haline getirin.

*Fazla kilolarınızdan kurtulun.

*Bel korsesi kullanmayın.

*Belinizi asla çektirmeyin.

*Üzüntü ve streslerin bel sağlınızı da olumsuz yönde etkilediğini bilerek ruh sağlığınıza özen gösterin.

*Alınan her fazla kilonun beliniz için ilave bir yük olduğunu unutmayın.

*Topuklu veya topuksuz ayakkabı yerine normal topuklu ayakkabı giyin.

*Sandalye ya da koltuğa yavaş ve kontrollü olarak oturun.

*Otururken, bir cismi (hafif dahi olsa) öne doğru eğilerek yerden almayın.

*Yan veya sırtüstü pozisyonda yatarak uyuyun. Yüzüstü yatmayın.

*Sert yatakta uyuyun.

*Doktorunuz yatak istirahati vermişse, 2-3 hafta istirahat edin.

*Sert yatak istirahatindeyken ayaklarınızın altına birkaç yastık koyarak yükseltmeniz daha iyi olacaktır.

*Sırtüstü yatarken bacaklarınızı dizlerinizi kırarak yukarıya doğru toplayın. Bu pozisyonda beliniz daha çok rahatlar ve ağrılarınız çabuk geçer.

*Beliniz ağrıyor ve ağrı bacağınıza vuruyorsa, hemen doktora başvurun.

*Günlük yaşantınızda tembellik yapmayın, hareketli olmayı tercih edin.

*İşyerinde devamlı oturarak çalışıyorsanız, bunun beliniz için sakıncalı olduğunu bilin. Bu nedenle ara sıra kalkıp dolaşın.

*Çok uzun süre hiç kıpırdamadan ayakta hareketsiz kalmayın.

*Daha önce bel rahatsızlığı geçirdiyseniz, güreş, boks, judo, futbol gibi mücadele sporlarından uzak durun.

*Çocuklarınız hızlı gelişsinler diye gereğinden fazla spor yaptırmayın.

*Çocuklarınızı ders çalışırken kambur durmamaları konusunda uyarın.

*Raflardan eşya alırken önce ayağınızın altına yükseltici bir şey koyun.

*Her zaman vücudunuzu dik tutun.

*Ayakkabınızı bağlarken çömelin veya yüksekçe bir cismin üstüne basın.

*Otomobille uzun yola çıkarken belinizi ince bir yastıkla destekleyin.

*Yataktan kalkarken önce tam yan dönün, daha sonra ellerinizle yandan destek alarak oturur pozisyona geçin.
KAYNAK

GLOKOM

40-45 yaş üzerinde sıklıkla görülen hastalığın risk faktörlerine bağlı olarak gençlerde de ortaya çıkabildiğine işaret eden Prof. Dr. Tamçelik, “Birçok göz hastalığı sinsi ilerler. Ancak glokom daha da sinsidir. Hasta, sinsi ilerleyen glokomun ancak göz sinirlerinin yüzde 40’ını kaybettikten sonra farkına varır. O nedenle erken tanı çok önemli. Erken tanı konulduğunda mutlaka tedavisi yapılabiliyor. Ancak oluşan hasar geri dönüşümsüzdür. Yani tedaviyle, daha önce ölen hücrelerin yeniden canlandırılması mümkün olamıyor” diye konuştu.

Glokomun dünyada ikinci önlenebilir körlük nedeni olduğunu bildiren Prof. Dr. Tamçelik, dünyada yaklaşık 70 milyon kişinin glokom hastası olduğunun tahmin edildiğini söyledi.

Prof. Dr. Tamçelik, “Türkiye’de 1,5 milyon kişide glokom olduğu tahmin ediliyor. Bunların ancak 300 bini düzenli tedavi alıyor. Ancak 17 ilde 2 bin 21 kişi ile yaptığımız bir araştırmaya göre, halkın yüzde 96’sı glokomun ne olduğunu bilmiyor. Ayrıca katılımcıların yüzde 86’sı göz tansiyonunu hiç ölçtürmediğini ifade etti” dedi.

Hastaların yılda 4 kez kontrole gitmesi ve ilaçlarını mutlaka saatinde ve düzenli kullanması gerektiğini belirten Prof. Dr. Tamçelik, glokomda risk faktörlerini de “yüksek göz tansiyonu, 40 yaş üzeri, siyah ırk, aile öyküsü, şeker ve damarsal hastalıklar, travma veya cerrahi müdahale ile miyopi ve retina hastalıkları” olarak sıraladı.

Tıbbi tedaviyle göz içi basıncını düşürdüklerini, ancak bu tedaviye rağmen tahribatın devam etmesi halinde cerrahi yöntemlere başvurduklarını kaydeden Prof. Dr. Nevbahar Tamçelik, 40-45 yaş üzeri herkesin yılda bir kez göz muayenesi olması gerektiğini dile getirdi.

Prof. Dr. Tamçelik, risk faktörü sıklığına göre muayanelerin de sıklaştırılması gerektiğini sözlerine ekledi.

AA

40-45 yaş üzerinde sıklıkla görülen hastalığın risk faktörlerine bağlı olarak gençlerde de ortaya çıkabildiğine işaret eden Prof. Dr. Tamçelik, “Birçok göz hastalığı sinsi ilerler. Ancak glokom daha da sinsidir. Hasta, sinsi ilerleyen glokomun ancak göz sinirlerinin yüzde 40’ını kaybettikten sonra farkına varır. O nedenle erken tanı çok önemli. Erken tanı konulduğunda mutlaka tedavisi yapılabiliyor. Ancak oluşan hasar geri dönüşümsüzdür. Yani tedaviyle, daha önce ölen hücrelerin yeniden canlandırılması mümkün olamıyor” diye konuştu.

Glokomun dünyada ikinci önlenebilir körlük nedeni olduğunu bildiren Prof. Dr. Tamçelik, dünyada yaklaşık 70 milyon kişinin glokom hastası olduğunun tahmin edildiğini söyledi.

Prof. Dr. Tamçelik, “Türkiye’de 1,5 milyon kişide glokom olduğu tahmin ediliyor. Bunların ancak 300 bini düzenli tedavi alıyor. Ancak 17 ilde 2 bin 21 kişi ile yaptığımız bir araştırmaya göre, halkın yüzde 96’sı glokomun ne olduğunu bilmiyor. Ayrıca katılımcıların yüzde 86’sı göz tansiyonunu hiç ölçtürmediğini ifade etti” dedi.

Hastaların yılda 4 kez kontrole gitmesi ve ilaçlarını mutlaka saatinde ve düzenli kullanması gerektiğini belirten Prof. Dr. Tamçelik, glokomda risk faktörlerini de “yüksek göz tansiyonu, 40 yaş üzeri, siyah ırk, aile öyküsü, şeker ve damarsal hastalıklar, travma veya cerrahi müdahale ile miyopi ve retina hastalıkları” olarak sıraladı.

Tıbbi tedaviyle göz içi basıncını düşürdüklerini, ancak bu tedaviye rağmen tahribatın devam etmesi halinde cerrahi yöntemlere başvurduklarını kaydeden Prof. Dr. Nevbahar Tamçelik, 40-45 yaş üzeri herkesin yılda bir kez göz muayenesi olması gerektiğini dile getirdi.

Prof. Dr. Tamçelik, risk faktörü sıklığına göre muayanelerin de sıklaştırılması gerektiğini sözlerine ekledi.

AA

ALIŞKANLIKLAR

Hasta Eden Alışkanlıklar


Uzmanlar, günlük yaşamdaki davranışların önemli hastalıklara neden olabileceğini belirtiyor. Bu nedenle yanlış alışkanlıklardan kurtulmanız ve doğru alışkanlıkları kazanmanız gerekir,.. İşte yapılmaması gerekenler;

Tuvalette okumak hemoroit yapabilir
Uzmanlar, bu durumun tuvalette uzun süre oturmaktan kaynaklandığını belirtiyor.

Çin lokantasına gitmek romatizmaya yol açabilir
Yemek yerken kullanılan çubuklar el eklemlerinde romatizmal rahatsızlıklara yol açabilir.


Arka cepte cüzdan taşımak ağrı yapar
Bunu alışkanlık haline getirenlerin sırt ağrısı çekme riski artıyor.


Aldatmak kalbe zarar veriyor
Eşini aldatanlarda kalp atış hızı anormal şekilde artıyor.


Sanat delirtebilir
Kısa sürede çok sayıda sanat eseri incelemek paranoyaya yol açabilir.


Günlük tutmak uykusuzluğa yol açıyor
Günlük tutanlarda uykusuzluk görülüyor

İYOT EKSİKLİĞİ

Erken gebelikte yeterince iyot alınmaması, doğacak çocuğun okul çağında diğer çocuklara göre zekasında geriliğe ve daha ciddi hastalıklara yol açabiliyor. Konya İl Sağlık Müdürü Dr. Hasan Küçükkendirci, dünyada önlenebilir zeka geriliğinin en önemli nedeninin iyot eksikliği olduğunu belirtti. Küçükkendirci, "İyot eksikliği en yıkıcı etkilerini erken gebelik döneminde beyin ve merkezi sinir sisteminin gelişimini bozarak, özellikle okul çağındaki çocuklarda geri dönüşü mümkün olmayan öğrenme yeteneğinde azalmayla göstermektedir. Günlük alınması gereken miktar ise bir toplu iğne başı kadar az bir miktardır" dedi.

Ülkemizde insanların besinler ve içme suyu yoluyla yeterince iyot alamadığını da dile getiren Dr. Hasan Küçükkendirci, "İyot yetersizliği hastalıklarını önlemek için alınacak başlıca önlem, bireylerin iyot alınımını arttırmaktır. Bu nedenle sofralık tuzlar iyotça zenginleştirilmiştir. Bu tuzlardaki iyot, ısı, ışık ve nemden olumsuz etkilenir. Bunu önlemek için iyotlu tuz, renkli, kapaklı bir kapta veya dolap içinde ışık almayacak şekilde saklanmalı; saklandığı yer kuru olmalı ve tuz içinde bulunan iyodun
yemek pişerken kaybolmaması için yemek ateşten indirildikten sonra yemeğe konulmalıdır" diye konuştu.

İyotlu tuz kullanımının özellikle kırsal kesimde oldukça düşük olduğunun da tespit edildiğini ifade eden Küçükkendirci, "Kırsal alanda hane halklarının yaklaşık yarısında iyotlu tuz kullanılmamaktadır. Kentlerde ise hane halklarının 4/5 inde iyotlu tuz kullanımı söz konusudur. bu nedenle özellikle kırsal kesim olmak üzere, toplumun bilinçlendirilerek iyotlu tuz kullanımının arttırılması, uygun şartlarda saklanması ve kullanılması konusunda eğitim çalışmalarımız kesintisiz devam etmektedir" şeklinde konuştu.

İHA

SOĞUK İÇECEKLERE ALTERNATİFLER

Uzmanlar, sıcak yaz günlerinde serinlemek ve vücudun sıvı-mineral dengesini korumak için meyan kökü, kuş burnu gibi bitkilerden evde yapılan soğuk içecekleri öneriyor.

Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Tıbbi ve Aromatik Bitkiler bölümünden Yrd. Doç. Dr. Yüksel Kan, yılın her döneminde kaynatılarak suyu içilen tıbbı ve aromatik bitkilerin, özellikle yaz döneminde tüketilmesinin mineral dengesi açısından çok yararlı olduğunu belirtti. Kan, yazın tüketilebilecek bu tür bitkilerin başında meyan kökü ve kuşburnunun geldiğini belirterek, bu bitkilerden sağlıklı soğuk içeceğin nasıl yapılacağını da şöyle anlattı: ''Aktarlardan alınabilen bu bitkileri belli miktar su içinde haşlıyoruz. Süzgeçten geçirdikten sonra elde ettiğimiz marmelatı 1'e 1 ya da 1'e 2 oranında suyla karıştırıp, buzdolabında soğumaya bırakıyoruz. Yani çok kısa sürede, basit bir şekilde kendimiz ve ailemiz için bol miktarda sağlıklı yaz içecekleri imal edebiliriz.''

MİNERAL TAKVİYESİ YAPIYOR

Meyan kökü ve kuş burnunun, yaz aylarında kolalı ve asitli içeceklerin doğal ve daha sağlıklı alternatifi olduğunu vurgulayan Yrd. Doç. Dr. Kan, şunları kaydetti: ''Tıbbi kökenli bu bitkilerdeki antioksidan maddeler, vücuttaki hastalık yapan patojenleri de etkisiz hale getiriyor. Bunun yanında bu bitkiler mineral deposu oldukları için yazın terlemeyle vücudun yoğun şekilde kaybettiği, ihtiyaç duyulan minerallerin geri alınmasını sağlar. Ayrıca selenyum gibi aktivite verici, vücut direncini artırıcı etki yapan maddeler de bu bitkilerden elde edilen içeceklerle vücuda alınmış olur.'' Kan, ''Vücut için gerekli mineralleri katkı maddeli içecekler yerine doğal yollardan almak daha doğrudur. Bu nedenle yaz aylarında tıbbı ve aromatik bitkilerden evde kolayca ve çok ucuza yapılabilecek soğuk içecekleri öneriyoruz'' diye konuştu.
Uzmanlar, sıcak yaz günlerinde serinlemek ve vücudun sıvı-mineral dengesini korumak için meyan kökü, kuş burnu gibi bitkilerden evde yapılan soğuk içecekleri öneriyor.

Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Tıbbi ve Aromatik Bitkiler bölümünden Yrd. Doç. Dr. Yüksel Kan, yılın her döneminde kaynatılarak suyu içilen tıbbı ve aromatik bitkilerin, özellikle yaz döneminde tüketilmesinin mineral dengesi açısından çok yararlı olduğunu belirtti. Kan, yazın tüketilebilecek bu tür bitkilerin başında meyan kökü ve kuşburnunun geldiğini belirterek, bu bitkilerden sağlıklı soğuk içeceğin nasıl yapılacağını da şöyle anlattı: ''Aktarlardan alınabilen bu bitkileri belli miktar su içinde haşlıyoruz. Süzgeçten geçirdikten sonra elde ettiğimiz marmelatı 1'e 1 ya da 1'e 2 oranında suyla karıştırıp, buzdolabında soğumaya bırakıyoruz. Yani çok kısa sürede, basit bir şekilde kendimiz ve ailemiz için bol miktarda sağlıklı yaz içecekleri imal edebiliriz.''

MİNERAL TAKVİYESİ YAPIYOR

Meyan kökü ve kuş burnunun, yaz aylarında kolalı ve asitli içeceklerin doğal ve daha sağlıklı alternatifi olduğunu vurgulayan Yrd. Doç. Dr. Kan, şunları kaydetti: ''Tıbbi kökenli bu bitkilerdeki antioksidan maddeler, vücuttaki hastalık yapan patojenleri de etkisiz hale getiriyor. Bunun yanında bu bitkiler mineral deposu oldukları için yazın terlemeyle vücudun yoğun şekilde kaybettiği, ihtiyaç duyulan minerallerin geri alınmasını sağlar. Ayrıca selenyum gibi aktivite verici, vücut direncini artırıcı etki yapan maddeler de bu bitkilerden elde edilen içeceklerle vücuda alınmış olur.'' Kan, ''Vücut için gerekli mineralleri katkı maddeli içecekler yerine doğal yollardan almak daha doğrudur. Bu nedenle yaz aylarında tıbbı ve aromatik bitkilerden evde kolayca ve çok ucuza yapılabilecek soğuk içecekleri öneriyoruz'' diye konuştu.

KEKEMELİK

Konusma esnasinda konusmanin duzenli bir sekilde ilerlemesini bozan duraklama, bazi ses ve sozcukleri yineleme ya da bir heceyi uzatarak soyleme ile giden ve bazi kisilerde sosyal ortamlardan kacinmaya yol acip, kaygi ve uzuntu konusu olan bir bozukluktur Nelerden dolayi olabilmektedir?
Bazi ailelerde gerilim duzeylerinin yuksek olmasi ve ortak bir ozellik seklinde bu gerilimin nefes borusu ve ses tellerine iletilmesi ile iliskili olabildigi ya da beyindeki konusma merkezi ile iliskisi oldugu yonunde dusunceler bulunmaktadir. Anne-babada obsesif-kompulsif kisilik yapisinin varligina da bu bozuklukta isaret edilmistir. Cocuklukta yasanan endise , gerilim ve korkularin da etkilerinin oldugu dusunulmektedir. Bir goruse gore kisinin cozumleyemedigi ve bilincaltina dogru bastirdigi ruhsal catisma, korku ya da isteklerinin sonucunda olusan nevrozlarin bir gorunumu olarak dusunulmustur. Hastalarin % 40-60 kadarinda ailelerinde kekemelik oykusune rastlanmistir.

Goruntuleme calismalarinda beyin kan akimlarinda azalmalar ve bolgesel olarak bazi alanlarda akimda duzensizlikler saptanmistir.

Hangi yaslarda baslar?
% 3 oraninda gorulmektedir. Cocuklarda genellikle ailedeki daha kucuk cocuklarda gorulmektedir. Erkeklerde kadinlara gore 3-4 kat daha cok gorulmektedir.Ketsel kesimlerde kirsala gore daha cok gozlenmektedir. En cok 2-7 yas arasinda gorulmekte olup, ortalama baslangic yasi 5 yas civaridir.

Daha yasli kekemelik vakalarinin daha cok durakladiklari, hava akimlarindaki kesilmelerin , ses tellerine uygulanan basincin, iletisim kurma korkularinin daha yuksek oldugu ve konusma durumlarindan kacinmanin daha cok goruldugu saptanmis.

Genel olarak erkek cocuklarin kizlara gore daha karmasik duzeyde kekelemelerinin olup, daha cok kekeleyerek, daha az karsilarindakilerle goz goze gelmeye calistigi, iletisim kurmaktan kacindiklari, dolayisiyla tedavilerinin de daha uzun surdugu belirlenmistir.

Bazi vakalarda eriskinlige gecis doneminde kaybolmakta, bunun disinda tedavi edilmeyen vakalar omur boyu surmektedir.

Hangi durumlarda belirginlesir?
Yabancilarin bulundugu, kalabalik ortamlar, bir otorite konumundaki kisinin karsisinda, telefona yanit vermek, birinden bir sey istemek, beklenmedik bir durumla hazirliksiz bir sekilde karsilasma gibi hallerde belirginlesmektedir.Korktuklari bu gibi durumlardan kacinmaya calisirlar. Soyleyemedikleri bir sozcugun yerine hemen bir esanlamlisini getirerek cumleyi tamamlamaya calisirlar. Adlari soruldugunda yanitlamakta gucluk cekebilirler. Bu nedenle bu isleri yakinlarindakilara birakirlar. Ogrenciler bu nedenle arka siralarda oturmaya calisir, parmak kaldirmaz, konusmalarda dinleyici olmayi yegler, yoklamalar alinirken gec yanit verirler, ya da el kaldirarak kacinma davranisi gosterirler. Daha cok mimikleriyle yanit vermeye egilimlidirler. Yeni bir sey soylemek ya da istemek yerine baskalari ile ayni fikirde olduklarini ya da ayni seyi istediklerini belirtirler. Istediklerini degil, soylemesi kolay olan seyleri ismarlarlar.

Yoldaki bir gorevliye, polise adres sormak icin durduklarinda ilk sesi cikartmakta gucluk cekebilirler. Bu durumlarda konusmayi kolaylastirmak ve o sesi cikarabilmek icin el veya ayagi sallama, ayagi yere vurma, bas ve boyun hareketleri, goz , kas ve dudak hareketleri gibi tikler eslik edebilir.

Tedavi:
Davranis duzenlenimi, nefes alistirmalari, gevseme teknikleri, konusma terapisi (konusmanin yavaslatilmasi,konusma baslangicinin kolaylastirilmasi, ses duzey kontrolu gibi) yapilmalidir. Bazi vakalarda antidepresan ve anksiyolitik tedavileri faydali olmaktadir .

KAYNAK

KANSER

KANSERİ NASIL İYİLEŞTİRİRSİNİZ?

Bu muhtemelen kanser üzerine okuyacaginiz en önemli makaledir. Çalışmasına devam eden ve bunu genişleten Johanna Budwig ile bir görüşme yaptım. Ofisime döndüm ve sonunda, ne olup bittiğini tam olarak anladım ve bunu size aktarıyorum.

Önce, bir kanser hücresinin metabolizmasini tanımladığı için, Otto Warburg tıp dalında 1931 Nobel Ödülünü kazandi. O, hücrenin aniden anaerobic(oksijensiz) olduğunu ve sadece fermentasyon olarak tanımlanabilecek bir formda metabolize etmek için büyük miktarlarda glukoza (seker) gereksinim duyduğunu belirtti :

“Kanserin başlıca nedeni beden hücrelerinin normal oksijen solunumunun, anaerobic hücre solunumu ile yerdeğiştirmesidir” -- Otto Warburg

Hücre, glukozu (seker ; kanser sekeri sever) alır ve laktik asit salgılar, laktik asit asidik bir çevre meydana getirir.. Kanser beslenmesi için asidik bir çevreye gereksinim duyar ve bunun tersine dengeli alkali bir çevrede ise yasayamaz.

Dr. Garnett Poly – MVA için araştırmasında keşfettiği gibi, kanser ile ilgili elektriksel bir bağlantı vardır.

Çin tıbbı, yüzyıllardır (4 – 6 bin yıldır) yaşam gücünü enerji olarak tanımladı. Çinliler meridyen sisteminin haritasını çıkardı, meridyen sistemi 1994’te geleneksel tıp tarafından yeniden haritalandı (en küçük elektrik miktarını ölçen yüksek – teknolojili alet kullanarak). Bu meridyenler boyunca bizim yaşam gücümüz yolculuk yapar : Çinlilere göre Chi (Ki), biz bunu enerji olarak adlandırabiliriz.

1968’de canlı hücrelerin ışık ürettiği keşfedildi. Işığın miktarı hücrenin sağlığını tayin eder. Işık ne kadar parlak olursa, hücre o kadar sağlıklı olur. Ilginç, değil mi ?

Ellili yillarda, Johanna Budwig kanser denklemine ekleme yapti. O, normal, sağlıklı hücrelerde “elektriksel olarak pozitif olan çekirdek ve yüksek derecede doymamış yağ asidiyle elektriksel olarak negatif olan hücre zarı arasinda bir iki kutupluluk (dipolarite) buluyoruz” dedi.

O, “Elektronların oksijene büyük ilgisi var, oksijeni seviyorlar. Elektronlar oksijeni çekiyor ve nefes alıp vermemizi canlandırıyorlar.” diye devam ediyor. “Nefes alma” ile, Budwig her canlı hücrede yaşamın nefesinden sözediyor.

Şimdi, sağlıklı bir hücrenin resmine sahibiz, normal bir tarzda büyüyen, gelişen ve kendi kopyasını yapan bir hücre. Sonra Budwig, öncelikle hücre zarındaki değişimleri tanımlayarak kanserin oluşumunu tanımlamaya devam ediyor.

Hücre zarı lipidler veya yağlardan oluşur. Budwig’in sözünü ettiği yüksek derecede doymamış yağ asidi omega – 3 yağ asitleri olarak adlandırılır. Bunlar “balık yağları” ile ilgilidir, geleneksel tıp bile bunu tavsiye eder. Amerika’da bir dizi balık yağı satmayan bir eczane bulamazsınız. Bu yağlar ayrıca başka gidalarda da bulunur, ama en çok ketende (keten tohumu) bulunur.

Bir hücre duvarındaki başka bir lipid de kolesteroldur. Ve siz bunun korkunç bir şey olduğunu düşünürsünüz. Hücrelerinizin her birindeki kolesterol hücre duvarı içinde “hidrofobik” bir bağ oluşturur. Hidrofobik “sudan korkan” anlamına gelir. Bu, hücrelerimizin bu fonksiyonunu tanımlamak için hoş bir yoldur, ancak yaşamlarımızda bu, basitçe bir yağmurda erimememizin veya duş aldığımızda çözülmememizin nedenini belirtir. Hücrelerimiz suya direnç gösterir. bu direnç olmasaydı, suda – çözünür olurduk ve bir yağmurda çözünürdük.

Bu ülkede diyetlerimiz bu yüksek derecede doymamış yağ asitlerinden yoksundur ve trans yağlar (veya kismen hidrojene edilmiş yağlar) olarak bilinen insan yapımı yağları aşırı miktarda içerir. Bu yağlar (hidrojene yağlar) kolesterole çok benzer ve bedenlerimiz farkı anlayamaz. Bu yağlar hücre duvarlarımıza girer ve elektrik yükünü bozar. Elektrik yükü olmayınca, hücrelerimiz boğulmaya başlar. Oksijen olmayınca, hücrenin bunun yerine koyabileceği tek yol anaerobic olarak solunum yapmaktir.(Bunlar ayrıca çok dayanıklı yağlardır ve 20 – yıllık raf ömürleri vardir. Bunlar hücresel değişim işlemini engeller veya besinleri içeri almayı ve atıkları dışarı atmayı önler. Trans yağlar ayrıca Tip II diabetlerden sorumludur, çünkü insulin çok büyük bir moleküldür, kolesterol olmayan ve insan yapımı yağlarla oluşturulan hücre duvarından geçmesi çok uzun sürer.)

Neler olduğunu görüyor musunuz ?

Bir dakika diyetlerimize bakalım. Bir naturopat ile markete gittim, yanında çok küçük elektrik miktarlarını ölçen bir alet vardı. Bu alet o kadar hassastı ki, gitmeden önce meridyenlerimdeki ve akupunktur noktalarındaki yükleri ölçtü.

Markette, çesitli gıdaların içindeki enerjiyi ölçtü. Evet, her şeyin enerjisi var ve daha iyi bir gıdanın daha fazla enerjisi vardır. O bana organik sebzelerin geleneksel olarak üretilmiş sebzelerden daha fazla enerjiye sahip olduğunu gösterdi. Dışarı çıktığımızda, aldığımız birkaç kutulanmis sebzeyi açtı. Taze fasulye ve domatesin (ikisi de kutulanmış) kuşkonmaz ve kutulanmış meyvelerden daha fazla enerjisi vardı. O, domates ve taze fasulyenin kutulanmış olarak alınabilecek tek sebzeler olduğunu söyledi.

Yaşam elektrikseldir. Doğulu hekimlere göre, hastalık enerji akışındaki blokaj veya bozulma ile başlar. Bu ülkede, hastalık belirtilerle başlar. Enerji akışındaki blokaj veya bozulma, belirtilerden 7 veya 8 adım öncedir. Böylece, tahmin edebileceğiniz gibi, Dogu’da koruyucu hekimlik uygulanır ve burada, batıda geleneksel tıp uygulanır.

Küçük kanser hücremize ve Dr. Budwig’e geri dönersek: O, bir hücrenin elektriksel yükünü kaybetmesinin bir çok nedeni olduğunu, ama fıstık yağının (peanut butter) kanserli hücrenin çok genel bir nedeni olduğunu belirtiyor. Buna inanabilir misiniz ? Fıstık yağı gibi basit bir şey kansere neden oluyor ? Çoğu fıstık yağları hidrojene edilmiştir. Neden ? Ayrılmasını (ayrışmasını) önlemek için. Doğal fıstık yağlarınıza gidip bir bakın. Çoğu buzdolabında tutulur, çünkü bu ayrışmayı önlemek için onların uyguladığı bir şeydir.

Budwig ayrıca, kemoterapi nedeniyle oluşan ikincil/paralel (collateral) hasarları tanımlayarak devam ediyor. O, kemoterapinin de sağlıklı hücrelerde bu enerji kaybına neden olduğunu söylüyor ; kemoterapi ve radyasyon sağlıklı hücrelerdeki normal enerji akışını tahrip ederek, onları kanserli olmaya hazır hale getiriyor. Budwig, daha sağlıklı hücrelerin iyileşmesi üzerine odaklanacaklarına, kanser hücrelerini çoğalttıkları için kanser endüstrisine karşı çıktı. Başka bir deyişle, sağlıklı hücreleri koruyun, özen gösterin ve kanser kendi kendini iyileştirir diyordu.

Bu kemotoksik ilaçları araştıran ve ürettiren Kanser Araştırmaları Merkez Komitesi, onların endüstrisini yaralayan bu kadının etrafta dolaşıp bu beyanatları vermesinden hoşlanmadı ve yalanlar söylediği, iftira attığı ve bu olaganüstü ilaçlari yapan bu mükemmel insanlari incittiği için Budwig’e karşı dava açtılar. Mahkemede, yargıç, her iki tarafın ifadelerini inceledikten sonra, kanser araştırıcılarını bir kenara çekti ve onlara bu kadının üzerine gitmemelerini söyledi. Mahkeme, yönetici yargıcın sözlerini kaydetti : “Doktor Budwig’in dökümanları ve raporları kesindir. Bilimsel dünyada bir skandal olacakır, çünkü halk kesinlikle Doktor Budwig’i destekleyecektir.”

Bunun önemini anlıyor musunuz ? Bu kadın kanseri iyileştirmek için dökümante edilmiş bir yönteme sahipti ve tibbi topluluk buna sahip değildi. Onlar kanser hücrelerini öldüreceklerdi, ama onu tedavi edemeyeceklerdi. Budwig sadece diyet ile kanserin iyileştirilebileceğini bildiriyordu.

Üzücü gerçek şu ki, bilim kanser/yağ bağlantısını yıllardır biliyordu. Budwig’in araştırmasından yıllar önce, onlar yağda bir şeyler olduğunu biliyordu. Onun ilk çalışmasından yıllar sonra, çok yağ içeren diyetin kansere götürebileceğini artık biliyoruz. Ayrica, Akdeniz diyetinin % 60 yağ içerdiğini biliyoruz, ancak onlarda çok az kanserli oranı olduğu da biliniyor.. Buradan, tüm yağların aynı durumda olmadığını öğrenmiş oluyoruz. Çünki Akdeniz diyeti zeytinyağı ağırlıklıdır.

Ve şimdi, omega – 3 yağ asitleri olarak tanınan yüksek derecede doymamış yağ asitlerini biliyoruz. Bunlar ayrıca Temel Yağ Asitleri (EFAs - Essential Fatty Acids) olarak adlandırılır. Bunlar temel olarak adlandırılır, isteğe bağlı oldukları için değil, bunlar isteğe bağlı/seçmeli değildir. Bunlar sağlık için zorunludur, çünkü beden bunları kendisi yapamaz.

Zamanın başlangıcından beri bunlar sağlık için zorunlu olsa da, ancak son zamanlarda, Omega 3 yağ asitlerinin insan sağlığı için önemi tartışılmaktadır.
(Çeviri ; Saffet)

Kaynak: http://www.mnwelldir.org/docs/cancer1/budwig.htm http://home.online.no/~dusan/diseases/cancer/cancer_dr_budwig.html Dr.Johanna Budwig’in önerdiği Diyet:

Blendirinize aşağıdaki maddeleri koyun:

1 bardak organic(kimyasal katkı bulunmayan) ev peyniri(az yağlı, çok sert olmayan, en iyisi evde kendinizin yaptığı ) veya ev yoğurdu
2-5 çorba kaşığı keten tohumu yağı
1-3 çorba kaşığı taze öğütülmüş keten tohumu
Kitleyi yumuşatmak için yeteri miktar su
Küçük bir arnavut biberi

İsteğe bağlı:
Az bir miktar sarmısak
Az bir miktar kırmızı biber

Bu karışımı blendırda çok yumuşak oluncaya kadar karıştırın

Hergün isteğinize uygun bir miktarı yemeye devam edin.


Keten tohumu yağı(Bezir yağı) diyetini ilk defa gündeme getiren Dr. Johanna Budwig bir Alman biyokimyacı ve katı ve sıvı yağlar üzerinde uzmandır. Uluslar arası pekçok kanser araştırmacısı Dr. Budwig’in önerdiği diyeti olumlu karşılamıştır. Bunlardan biri olan Dr Dan C. Roehm şöyle iddia etmiştir.”bu diyet, diğer diyetlerden kat kat üstün ve anti kanser diyeti olarak çok başarılıdır.”

Budwig’in düşüncesine göre; diyet hem durdurucu(önleyici), hem de tedavi edici olmalıdır. Kanser oluşumunu teşvik eden ve diğer pekçok kronik hastalıklara neden olan Oksidas oluşumunun sorumlusu ise linolik asidin yokluğudur.

Faydalı oksidas fermentleri etleri korumak için kullanılan nitratlar ile ve gıdalardaki yağların yüksek sıcaklıkta ısıtılmaları veya kaynatılmaları ile yok edilmektedir.

Teori şöyledir: Organizmadaki oksijenin kullanımı, yağları suda eriyebilir yapan ve peynirde, cevizde, soğanda, prasada, sarmısakta ve bilhassa ev peynirinde mevcut olan sülfirik içeriğinin protein bileşenleri tarafından uyarılabilir.

Hücre solunumunun fermentleri yüksek derecede doymamış yağ asitleri ile yakından ilişkilidir. Burada söz konusu olan yağlar yüksek linolik asit içeren rafine edilmemiş ve soğuk pres edilmiş yağlardır. Bu yağların dışındaki yağların tüketilmesi ise faydadan çok zarar verir.

En iyi kombinasyon, ev peyniri ve keten tohumu yağıdır. Keten tohumu taze ürün olmalıdır. Hurma, incir, armut, elma ve üzüm gibi doğal şeker içeren karbonhidratlar da diyetin içindedir. Bal da faydalıdır. Sentetik Avitamin preparasyonlarının çoğu kötüdür. Çünki oksidasyon ürünleri içerirler, fakat havuçtan oluşturulan provitamin karoten tüketilebilir. B Vitaminin, yayık ayranı, yoğurt ve doğal maya ile alınması faydalıdır.

Önerilen diyet her çeşit kronik hastalıklar için bilhassa kalp hastalıkları, sinir bozuklukları, mavsal iltihapları ve habis urlar için ilaç olarak gösteriliyor. İşitme ve görme bozukluklarını iyileştiriyor. Çocuk ve bebekler için ideal bir besleyicidir. Bu diyetin laktik asit fermentleri ile desteklenmesi ile etkinliğinin arttırılabileceği ifade edilebilir.

Bu diyette yasak olan gıdalar:

1-Şeker mutlak olarak yasaktır. Taze sıkılmış diğer sebze/meyve sularını tatlandırmak için üzüm suyu eklenebilir.
2-Diğer yasaklar:
Tüm hayvani yağlar
Tüm salata yağları(piyasadaki mayonezler)
Kimyasal katkılı ve hormonlu bütün etler
Tereyağlar
Margarinler
Koruyucu katkı maddeli etler(koruyucular keten tohumu yağının metabolize olmasını bloke eder)

Faydalı uygulamalar:

1- Havuç, kereviz, elma ve kırmızı pancar gibi sebzelerin taze sıkılmış suları

2- Günde 3 defa nane, kuşburnu veya üzüm çayı isteğe bağlı olarak balla tatlandırılabilir. Bir bardak çay öğlenden evvel içilebilir.

GÜNLÜK PLAN

Kahvaltıdan önce- Bir bardak tatlı yoğurt veya lahana suyu alınır.

Kahvaltı- 2çorba kaşığı keten tohumu yağı ve balla kaplanmış mısır gevreği ve mevsimine göre kiraz, çilek, kayısı, şeftali ve rendelenmiş elma gibi yaş meyve. Hergün çeşni değiştirilebilir. Kabuklu kuru yemişler ve özellikle yer fıstığı yenmeyecek.Bitki çayları veya siyah çay.

Sabah çayı(saat10)- Bir bardak taze havoc suyu, elma, kereviz veya pancar-elma suyu alınır.

Öğle- Yoğurtlu çiğ salata-Keten tohumu yağlı mayonez. Yeşil salatalara ilave olarak rendelenmiş şalgam, havoc, yer lahanası, turp, lahana veya karnabahar. Ayrıca maydanoz eklenebilir.

Öğleden Sonra-(saat 16) küçük bir bardak taze sıkılmış meyve suyu ile birlikte 1-2 çorba kaşığı bal ve keten tohumu karışımı.

Akşam yemeği- saat 18 gibi erken yapılmalı. Esmer buğday, yulaf veya soya keklerinin kullanıldığı sıcak bir yemek yapmalı.Esmer buğdaydan yapılan ezmeler çok iyidir ve sebze çorbasına yer verilebilir veya bitkisel kökenli daha katı kekler olabilir. Bütün bu uygulamalarda faydalı enerji takviyesi için yalnızca bal ve üzüm suyu kullanılabilir. Beyaz veya esmer şeker kullanılmayacaktır. Meyve suları taze olacak, kesinlikle hazır meyve suları tüketilmeyecektir(içlerinde kullanılan koruyucu katkı maddeleri tehlikelidir) Bütün herşey doğal olmalıdı.
KAYNAK

DENİZ ANASI

Zehirli deniz anası uyarısı

Özellikle Ege ve Akdeniz kıyılarında denize girenler, pelagia noctiluca (Forskal) adlı deniz anasına karşı uyarıldı.


Zehirli deniz anası uyarısı

Bu deniz anasına dokunduğunda vücutta şişme, yanma, kızarıklıklar ve ateş görülebildiği, bu nedenle söz konusu deniz anasından uzak durulması gerektiği belirtildi. Türk Deniz Araştırmaları Vakfı'nın ''www.tudav.org'' adlı internet sitesinde, mantar şekildeki vücudundan sarkan 8 adet küçük ve ağız çevresinde bulunan 4 adet büyük tentaküller (duyarga) ile hoş bir görüntü oluşturan 10-15 santimetre boyundaki pelagia noctilucanın, zehirli ve tehlikeli bir deniz anası olduğu ifade edildi.

Fosforesans özelliğinden dolayı suyun altında hafif bir ışık yayan, 50 metre derinliğe kadar görülebilen ve rengi kırmızımsı sarıdan mora doğru değişebilen hayvana, Ege ve Akdeniz kıyılarında özellikle yaz aylarında sıkça rastlandığı bildirildi.

Sitede, tentaküller etrafında bulunan yakıcı kapsülleri nedeniyle temas halinde vücutta şişme, yanma, kızarıklıklar ve ateşe yol açan hayvandan uzak durulması gerektiği kaydedildi.

Temas durumunda acıyan, şişen yerin zaman kaybetmeden sirke veya limonla yıkanması, yaranın kaşınmaması, silmek için bastırılmaması önerilen sitede, acı ve şişliğin devam etmesi durumunda, en yakın sağlık kuruluşuna müracaat edilmesi gerektiği ifade edildi.

KAYNAK

HORLAMA

Horlamamanın çaresi var

Gecelerin kabusu horlamadan bazı küçük önlemlerle kurtulmak mümkün. Horlayanlar, uzmanların şu önerilerine uyarsa daha rahat ve sessiz bir gece geçirebilir:


Horlamamanın çaresi var

* Horlayan kişiler; uyku ilaçları, sakinleştirici ve antihistaminik denilen alerji ilaçlarını uykudan önce almalı.

* Uykudan 4 saat önce alkol almaktan sakınılmalı.

* Uykudan 3 saat önce ağır yemekler yenmemeli.

* Aşırı yorgunluktan sakınmalı.

* Uykuda yana yatmak tercih edilmeli.

* Yatağınızın başı 10 santim daha yukarda olmalı.

* Evde horlamayan kişilerin sizden önce uykuya geçmeleri için onlara süre tanınmalı.

* Eğer uyku sırasında nefes alamama problemi yaşıyorsanız mutlaka doktora başvurun. Horlama hastasının; burun, ağız, boğaz ve boynunun detayla muayenesi yapılmalı. Horlamanın boyutu ve horlayan kişinin sağlığını belirlemek açısından uyku laboratuvarlarına danışmakta fayda var.

(Sabah)

MUTLU OLMAK İÇİN


Mutluluğun sırları

Time dergisi, uzmanlara danışarak mutlu olmanın yollarını araştırdı. Mutlu olmanın sırları arasında, gülümsemek, kahkaha atmak, müzik dinlemek, mutlu bir evlilik yapmak veya yeni şeyler denemek gibi seçenekler var.


Mutluluğun sırları

İşte derginin okuyucuları için hazırladığı mutluluk tavsiyeleri...

DAİMA ŞÜKREDİN

Hayatınızda şükretmenize sebep olan şeyleri sayın; bunları kendinize bir bir sayın. Her ne kadar dili değiştiren evrimsel bir kaza veya duygularımıza açılan bir kapı olarak görülüyorsa da uzmanlara göre müzik dinlemek, beynimizin mutluluk veren bölümlerini harekete geçiriyor ve cinsel ilişki ile yemek yerken salgılanan endorfinlerin aynısı salgılanıyor.

KUCAKLAŞIN VE SARILIN

Kucaklaşın ve sarılın: Göğsünüzün üzerinde sevdiğiniz bir kişinin başının bulunmasının mutluluk verdiği bir sır değildir. Endorfinler, beynimizde bulunan ve acıyı azaltan vericilere denir ve acının olmadığı zamanda da mutluluğu artırabilirler. Yorucuve sıkıcı bir günde bu şekilde endorfinlerin artırılması geçici bir çözüm gibi görülebilir; ancak bunun yanında ilişkinin kuvvetlenmesi ve çiftlerin birbirlerine etkileşimlerini göstermesi gibi ekstra getirileri de vardır.

RUHUNUZU BESLEYİN

Bugüne kadar yapılan birçok araştırma, bir dine inananların, inanmayanlara göre daha mutlu olduklarını ortaya koydu. Michigan Hope College'da bir sosyal psikolog olan David Myers inancın insan lara bir sosyal destek, bir amaç ve kendi dışındakilere odaklanmak için bir sebep sağladığını söylüyor. Bütün bunlar da kişilerin bulundukları toplum içinde tutunmalarını sağlıyor.

KATILA KATILA GÜLÜN

İster iyi bir şaka olsun, ister bir komedi filmi veya katıldığınız bir yoga gülme seansı; kendinize gözünüzden yaş gelecek ve hatta gülmekten vücudunuzun bir yeri acıyacak kadar katıla katıla güldürecek bir şeyler bulun.

BİRİLERİ İÇİN İYİLİK YAPIN

Bankada birisine kapıyı açın, kaybolan birine yolu tarif edin veya işe giderken yolu nuzun üzerinde olan 3 kişiyi arabanıza alın.

GELENEKLERİNİZE SAHİP ÇIKIN

Her ne kadar bazıları garip veya yapması zor olsa da geleneklerinize sahip çıkın.

Bugün

EGZERSİZ



En doğru egzersiz hangisi?

Yürüyüş yapmak, koşmak kadar yararlı mı? Kendiniz için en doğru egzersizi hâlâ bulamadıysanız, bu yazı tam size göre... İşte, vücuda sayısız faydaları bulunan egzersiz çeşitleri ve aralarındaki farklar....


En doğru egzersiz hangisi?

Yürümek mi koşmak mı?

1. Raunt
Hız
Kazanan: Koşu

Haftada üç kez, 30-60 dakika arasında yapacağınız koşma egzersizinin, kalp atışlarınızı düzenlemesi için üç hafta boyunca düzenli tekrar etmeniz gerekir.

2. Raunt
Kalori yakma
Kazanan: Koşu

Yapılan araştırmalar, koşma egzersizinin yürüyüşe oranla daha çok kalori yaktığını gösteriyor. Yarım saatlik bir koşuyla 300 kalori yakmak mümkünken, yarım saatlik bir yürüyüşle ancak 150 kalori yakılabilir.

3. Raunt
Sıkıcılık faktörü
Kazanan: Yürüyüş

Amerika'da yapılan araştırmalar, insanların yürüyüş programlarını, koşma programlarına tercih ettiklerini gösteriyor. Spor yapan insanların yüzde 20'si koşmayı, yüzde 50'si yürümeyi seçiyor. Yürüyüş koşuya oranla daha kolay olduğu için çok tercih ediliyor. Tek başına spor yapmayı sevmeyenler için de ideal...

4. Raunt
Sorunları çözme
Kazanan: Koşu

Koşu, alt bedeni çalıştırmakla kalmaz, üst bedeni de çalıştırır. Bu yönüyle daha avantajlı.

5. Raunt
Zarar görme ihtimali
Kazanan: Yürüyüş

Yürüyüş yaptığınızda, kaslarınızın ya da eklemlerinizin incinme ihtimali koşuya oranla neredeyse hiç yoktur.

Ağırlık çalışmak mı, aletli egzersiz mi?

1. Raunt
Hız
Kazanan: Ağırlık çalışması

Ağırlık çalışarak daha çok kas üzerinde etkili olursunuz.

2. Raunt
Kalori yakma
Kazanan: Ağırlık çalışması

Ağırlık çalışarak, yarım saatte yaklaşık 175 kalori yakarsınız.

3. Raunt
Sıkıcılık faktörü
Kazanan: Ağırlık çalışması

Ağırlık kaldırarak pek çok egzersizi aynı anda yapmayı başarabilirsiniz.

4. Raunt
Sorunları çözme
Kazanan: Aletli egzersiz

Aletli egzersizler belirli kas gruplarınızı çalıştırır. Dolayısıyla sorunlu bölgeleriniz için uygun aleti seçebilirsiniz.

5. Raunt
Zarar görme ihtimali
Kazanan: Ağırlık çalışması

Ağırlık çalıştığınızda kendinizi incitme olasılığınız bir hayli düşüktür...

Bisiklete binmek mi, step mi?

1. Raunt
Hız
Kazanan: Eşit puan

Her ikisi de dolaşım sistemini harekete geçirir. Kan dolaşımındaki sorunları çözer.

2. Raunt
Kalori yakma
Kazanan: Step

Step yaparak bir saatte, 660 kalori yakabilirsiniz.

3. Raunt
Sıkıcılık faktörü
Kazanan: Bisiklete binmek

Bisiklete binmek, hiç durmadan step egzersizi yapmaktan daha kolaydır. Yorgunluk durumunuza göre, pedal çevirme hızınızı ayarlayabilme şansınız da var.

4. Raunt
Sorunları çözme
Kazanan: Step

Step egzersizleri yaparak, vücudunuzun pek çok noktasını çalıştırabilirsiniz.

5. Raunt
Zarar görme ihtimali
Kazanan: Eşit puan

Her iki spor şeklinde de zarar görme ihtimaliniz bir hayli düşüktür.

Yoga mı pilates mi ?
1. Raunt
Hız
Kazanan: Yoga

Yoganın dinamik formu olan Astanga yaparak, esnekliğinizi ve gücünüzü artırabilirsiniz. Üstelik kan dolaşımınızı düzene sokabilirsiniz. Pilates çok kısa zamanda sizi forma soksa da etkisini

2. Raunt
Kalori yakma
Kazanan: Eşit puan

Yarım saat pilates yapıldığında, aşağı yukarı 180 kalori yakabilirsiniz. 50 dakikalık bir yoga egzersiziyle 144 kalori yakabilirsiniz. Fakat daha dinamik bir yoga şekli olan Astanga yogayı yapmayı tercih ederseniz yaktığınız kalori 500'leri bulacaktır.

3. Raunt
Sıkıcılık faktörü
Kazanan: Yoga

Her şeyden kolay sıkılan bir karakteriniz varsa, pek çok egzersiz şekli bulunan yoga yapmanızda fayda var. Hatha'yı çok yavaş bulursanız, Bikram'ı ya da Astanga'yı deneyebilirsiniz.

4. Raunt
Sorunları çözme
Kazanan: Eşit puan

Hem alt hem de üst bedeninizi çalıştırmak istiyorsanız, pilates ve yoga sizin için idealdir.

5. Raunt
Zarar görme ihtimali
Kazanan: Pilates

Bilinçli yapmadığınız takdirde, yoga yaparken kaslarınızı incitme ihtimaliniz yüksek...
(Sabah)

Saturday, June 16, 2007

SARIŞINLAR

Sarışınlar risk altında

Sarışın ve mavi gözlü olanların kanser riskine yakalanması daha yüksek.
Uzmanlar, küresel ısınmanın etkisiyle yaz aylarında deri kanserine yakalanma riskinin sarışın, mavi gözlü açık tenli kişilerde daha fazla olduğunu açıkladı.

Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Neslihan Şendur, sürekli sıcak ortamda çalışanların deride yaşlanma riskiyle karşı karşıya olduğunu vurguladı.

Son yıllarda güneşin artan etkisinin deri kanserine yakalanma riskini de artırdığını ifade eden Şendur, "Tarlada sürekli çalışanlar, kaynakçılar, dönerciler, sörf yapanlar, denizciler deri kanseri ve deri yaşlanma riskini diğerlerine oranla 2 kat daha fazla yaşar" dedi.

Bununla birlikte güneşin dik olduğu saatlerde dışarda çalışmak zorunda olan sarışın mavi gözlüler ile açık tenliler de deri kanserine yakalanma riskinin daha fazla olduğunu bildiren Şendur, "Güney bölgelerde yaşayan insanların güneşten korunması gerekiyor. Özellikle son yıllarda küresel ısınma nedeniyle sıcak havalardaki risk daha fazla arttı" diye konuştu.

"Benler ve deri kanseri ilişkisi"

Aydın'daki ailelerin, "benler ve deri kanseri" ilişkisi konusunda bilgi düzeyini ortaya çıkarmak amacıyla bir araştırma yaptıklarını bildiren Prof. Dr. Şendur, "Deri kanserinin taşıdığı risk faktörleri ve uygulanan korunma yöntemlerini öğrenme amacıyla yapılan araştırmada, toplumun bu konudaki bilgi düzeyinin çok düşük olduğu ortaya çıktı" dedi.

İl merkezinde 7-12 yaş grubu arasındaki bin çocuğun anne ve babasına "benler ve deri kanserleri" hakkında 10 soru sorduklarını belirten Şendur, "Benler ve eri kanserlerine ilişkin bilgi düzeyinin ölçüldüğü ankette sorulan 10 soruya, bin kişiden 14'ü doğru cevap verdi. Aldığımız cevaplara göre, ailelerin yüzde 48'i deri kanserlerine karşı önlem almıyor" dedi.

Şendur, "Özellikle çocukluk döneminde maruz kalınan fazla güneş ışını ve oluşan güneş yanıkları deri kanserinin oluşumu açısından son derece önemli. Deri kanserine yakalanma riski yaz aylarında çok fazladır" dedi.
kaynak